İnsanların Göklerdeki ve Yerdeki Ayetleri Okumaları
Elindeki sopasıyla yolda giden âmâ (anadan doğma görme özürlü) bir kimseyi düşünelim. Adamcağız sopasıyla yoldaki bir çukurun varlığını algılayınca, o çukurun kendine has olan özelliklerini yorumlamaya başlar. O nedenle çukurun özelliklerini, mesela derinliğini, genişliğini uzunluğunu içinde başka bir şeyin bulunup bulunmadığını yoklamaya ve bu suretle çukurun mahiyetini tanımaya çalışır. Çukurun mahiyeti hakkındaki yrumlamasının tamamlandığına ikna olması bir nevi irkilmedir. İrkildiği için karar verir kuru tanıyınca ikilerek karar verir diyelim ki çukurun içine basarak yoluna gitmeye karar ve verdiği kararı uygular . Diyelim ki çukurun içine basarak, geçip gitmeye karar vermiş olsun. Verdiği kararı uygulayarak çukurun içine basarak, kazasız belasız yoluna devam ederse Çukur hakkındaki bilgisinin doğru oluğunu anlar. Değilse, algılama aşamasında bir yanlış yapmış olmalıdır. Mesela Çukurun derinliği âmâ’nın yorumladığından daha derinse, adamcağız çukurun içine basarak yoluna devam edebilmişse çukuru doğru okumuştur. Değilse yani çukur onun okuduğundan daha derinse, çukura basar basmaz tepetaklak düşer ki, o zaman da yanlış okumuş ve yanlış bilgilenmiş olduğunu anlar.
İsterseniz aynı yolda giden sağlam bir insanı varsayalım. O da yoluna bakmayıp başka yerlere bakarak gidiyorsa, çukuru görmeyip içine basar basmaz tepe taklak düşer ;öyle değil mi?
Demek oluyor ki görebilen bir kimse de yoldaki çukurun varlığını algıladığı anda, âmâ kimsenin yorumlamasına iştirak eden fiililerin hepsini bir anda, farkında bile olmadan uygulamış olmalıdır ki, selametle yoluna devam edebilsin.
Âmâ bir kimsenin yoldaki çukura algıladıktan sonra yaptığı yorumlama eylemine iştirak eden fiilleri alt alta yazıyorum:
1.Algılamak,
2.Yorumlamak,
● Tanımak
● İrkilmek
● Yoklamak
● İkna olmak
● Karar vermek,
● Uygulamak,
● Bilgilenmek
Dikkat edilirse, âmâ bir kimsenin okuma eyleminin yorumlama aşamasına iştirak eden fiillerden en az birini ya da birkaçını, yukarıdan beri örneklerini gösterdiğim organizmaların, uyum, İrkilme, refleks, nasti, tropizma, taksi ve sezgi gibi adlarla tanımlanmış olan hareketlerinin temelinde yukarıdaki listede görülen ve okuma eylemine iştirak eden fiillerden en az üçünün ve daha fazlasının iştirak ettiğini görmek mümkündür.Âmâların Fili Okumaları
İnsanların bilmedikleri bilgileri kitaplardan okuyarak öğrendikleri yaygın olarak bilinen bir gerçektir. Fakat kitaplarda yazılı olan bilgileri o kitaplara ilk defa yazanlar kimlerdir ve nereden öğrenmişlerdir? Söz konusu Kitap Kur’an ise, bu soruya cevap vermek kolaydır: Kurandaki bilgileri Hz. Muhammed kendisine indirilen hahiylerle öğrenmiş ve yazdırmıştır. Fakat, mesela bir Biyoloji kitabındaki bilgileri yazanlar nereden öğrenmişlerdir de o kitaba yazmışlardır? diye sorulursa, cevabı beklenen soru budur. İnsanların bu sorunun cevabını çok eski zamanlarda bulmuş olduklarını ifade eden bir hikaye vardır. Hint, İran, Çin, İslam ve Batı kültürlerinde farklı versiyonları bulunan bu eski hikayenin acemice yazılmış bir versiyonu da Mevlana Celaleddin Rumi'nin Mesnevi’sinde I.Cilt,1251-1266 numaralı beyitler arasında bulunmaktadır. Fakat ben, bir Hitli Profesörden dinlediğim versiyonunu anlatacağım: Mihracenin adamları: Bir âmâ nın “Fil diye bir hayvandan bahsedildiğini duyuyorum. Bu hayvanın nasıl bir şey olduğunu çok merak ediyorum” dediğini söylemişler. Mihrace de şehirdeki âmâların hepsini toplatmış ve önlerine de bir fil getirttikten sonra onlara: "Fil dediğimiz hayvan beş adım ileride duruyor. Hadi gidip onu tanıyın bakalım" demiş.
Âmâların her biri daha önceden, bazı şeyleri elleriyle yoklayarak tanımışlarmış. Şimdi de, filin bacaklarına dokunanlar, "Fil ağaç gibi bir şeymiş", derken, gövdesine dokunanlar "Duvar gibi bir şeymiş", hortumuna dokunanlar, "Yılan gibi bir şeymiş", dişlerine dokunanlar. "Mızrak gibi bir şeymiş" kulaklarına dokunanlar, "yelpaze gibi bir şeymiş" kuyruğuna dokunanlar da " süpürge gibi bir şeymiş" demişler.
Ben de o profesöre: "Âmânın biri de aynı zamanda cüceymiş. O da filin karnının altından geçip gitmiş ve "Fil diye bir şey yok demiş.” Diyerek, latife etmiştim.
Şaka bir yana: İnsanlar da şimdi olduğu gibi yazıdan önceki zamanlarda da öğrendikleri her bilgiyi, içinde yaşadıkları oramda bulunan nesneleri ve olayları tanıyarak okumak suretiyle öğrenmişlerdir.
Değerli okurlarım, 1964 yılından beri 61 yıldır göklerdeki ve yerdeki ayetleri bilfiil okuyarak yaşadığım zamanın en yüksek bilgi seviyesine erişebilmek için çalışırken mevcut bilgi seviyesine karınca kararınca birkaç bilgi de ilave etmiş ve diğer bilim insanlarının keşfettikleri bilgilerden de hiç değilse haberdar olarak, bilimsel bilgi birikimimi artırmaya ve bu suretle Ta-Ha suresinin 114. Ayetinin emrini yerine getirmeye çalıştıktan sonra, Kur’an’nın Bilimlerle ilgili ilgili ayetlerini de okuyunca, “Oku” emrinin sadece insanlara değil yaratılmış olan canlı varlıkların tamamının fıtratına yerleştirilmiş olduğunu ve bu suretle dünyada şöyle veya böyle, okumadan yaşayan bir canlı mahlukun bulunmadığını anlamış olduğumu, yukarıdan beri anlatmaya çalıştım.
Devam edecek