70’li yıllar…
Lise yıllarım.
Okullar yaz tatiline girdiğinde İstanbul’a, Hisarüstü’ne gittiğim zamanlar olurdu. O yıllarda gecekondulardan oluşan bir mahalleydi Hisarüstü. Bir çok yakınlarımızın ikamet ettiği-oturduğu, herkesin birbirini tanıdığı, dayanışma içinde olduğu ve insanı sarıp sarmalayan bir yerdi bu mahalle. Amcamların da bir gecekondusu vardı ve onlara giderdim…
En büyük eğlencemiz, Halimpaşa’da futbol oynamak ve Rumeli Hisarı’nda denize girmekti…Sırttan aşağıya yürüyerek kısa bir sürede boğaza-denize inerdik…
Hemen her gün, öğleye yakın saatlerde Rumelihisarı kalesinin önünde denize girerdik.
Denizde yüzerken ya da kıyıda güneşlenirken, sıklıkla sinema oyuncusu-aktör Sadri Alışık küçük bir teknede dümende, yanında yakınlarıyla kıyıya yakın yanımızdan geçerdi ve bizim el sallamamıza ve alkışlarımıza duyarsız kalmaz, bütün sevimli güler yüzlü haliyle, filmlerinde canlandırdığı o meşhur Turist Ömer selamıyla bizleri mutlu ederdi…
Tabi ki sonraki yıllarda değerlendirebildim o zamanlardaki boğazda-tertemiz sularda yüzmenin neden bu kadar rahat ve olanaklı olduğunu…o yıllar İstanbul; üç milyonluk nüfusa sahip ve kültür düzeyi yüksek insanlardan oluşuyordu. Boğazda canı isteyen herkes, çoğu da kadın ve kızlarımız olmak üzere rahatlıkla denize girer kıyıda güneşlenir ve kimse kimseyi asla rahatsız etmezdi…Rumelihisar’ında bizim yanıbaşımızda denize girenlerden birisi de, sinema oyuncusu ve manken olarak bilinen fakat on parmağında on marifet olan bir sanatçı Lale Belkıs’dı…
Sinema dünyamızın merkezi İstanbul’da, film çekimlerine sıkça rastlanıyordu. Yine Rumelihisarı’ında, boğazda yüzmeye gittiğimiz bir gün, Türkan Şoray ve Ediz Hun’un oynadığı “Güllü Geliyor Güllü” filminin çekimlerine denk geldik. Merak duygusu hiç eksilmeyen ben, olan biteni izlemek isterken, Türkan Şoray’ın sette çekimlerden sonra dinlenmeye geçtiğini gördüm…Bugün bile o an, o güzellik dolu an gözlerimin önünde. O nasıl bir güzellikti!..rol icabı baştan aşağı, tıpkı fındık toplayan Karadenizli kadınların giysileri içindeydi. Çevresini saran, kendisine hayran olan gecekondulu kadınlar O’nunla konuşmak, görüşmek istediler. Türkan Şoray, o dinlenme anını setteki arkadaşlarıyla çay molasına ayıracağına, etrafını saran emekçi kadınlarla selamlaşmak ne kelime, sarmaş dolaş oldu. Biri bırakıp diğeri boynuna boğazına sarılıyordu. Ben böylesine bir sevecenlik , böylesine yapmacıksız bir samimiyet, böylesine bir kucaklaşma görmedim. Bazı kadınlar, bu yoğun duygu ve sevgi sağanağında başındaki çitinin ucuyla göz yaşlarını siliyorlardı. Film çekimleri başlayana kadar ne Türkan Şoray onları bıraktı, ne de kendisine hayran o duygu yüklü, sevgi dolu Anadolu kadınları…
O günkü gördüğüm büyülü sahne hiçbir zaman gözümün önünden gitmedi…
Ünlüler vardır.
Hayran olduklarımız.
Şarkıcı-türkücü, sinemacı; yönetmen,aktör-oyuncu, yazar-çizer, romancı-hikayeci, ressam-heykeltraş, gazeteci…
Yaptıkları şeylerden dolayı kalbimizi kazanır ve baş tacımız olurlar. Farkında olmadan hayran olduklarımıza iyilik-hümanistlik gibi anlamlar yükleriz. Fakat yıllar içinde biraz yakından tanıyınca, hiç de ürettikleriyle bizlere kendilerini tanıttıklarıyla kişiliklerinin örtüşmediklerini gördüğümüzde hayal kırıklığına uğrarız. Bu bende epeyce olmuştur. Özellikle müzikleriyle-romanları ya da başkaca uğraşlarında ezilenleri-yoksulları savunan şeyler yapanların, burjuvalara yaraşır bir şekilde yaşadıklarını görmek, bende dolandırılmışlık aldatılmışlık duygusu yaratır. Yoksul halk insanlarımızı Türkan Şoray gibi değil bağrına basmak, semtlerine bile uğramaz ve onlara acıyarak bakarlar. Onlar, bu tipler için para ve ün kazanacağı konu kaynakları olabilirler ancak…
Bu nedenledir ki benim içimden, iyi bir ruha sahip, sevilmeye değer, sahte olmayan gerçek güzel insanları; Türkan Şoray gibi kıymetli insanları, kendimce yazmaya çalışmak geliyor…
Türkan Şoray’ın sinemayla tanışması…
Türkan Lisede öğrencidir.
Komşularından Emel Yıldız sinema oyuncusudur.
Emel Yıldız, bir gün çok sevdiği komşu kızı Türkan’ı da film setine götürür.
Türkan; daha önce bilmediği görmediği film seti ortamında, bir kenarda etrafını şaşkınlık ve merakla izler. İnsanların koşuşturma içindeki halleri, sinema ile ilgili aletler, kablolar, lambalar farklı bir dünyadır onun için. Bir de bazı kişilerin kendine baktığını farkeder.
Bir gün sonra tanımadığı bir kaç kişi, Türkan’ı filmde oynatmak için annesini ikna etmeye gelmiştir. Kendisini göstermeden giriş katındaki merdivenlerde konuşulanları büyük bir merak ve heyecanla dinler. Annesi bir kaç gün düşüneceğini söyler. Evet derse sıkışıklık içinde yaşayan aileye-eve ek para girecek ve rahatlayacağız diye düşünür Türkan. Liseden sonra yatılı öğretmen okulunda okutulma kararı vardır kendisi için. Annesi çok istekli olmasa da filmcilere istemeyerek evet der. Bu evet kararı kendi deyimiyle; “Kaderimi ve bütün hayatımı değiştirecek olan dönüm noktası oluyor.” der.
İlk filminin yönetmeni Türker İnanoğlu’dur.
Türker İnanoğlu’nun da ilk yönettiği filmdir.
“Köyde Bir Kız Sevdim” filmiyle sinema dünyasına adımını atmış olur…Hayatımı değiştiren kişi Emel Yıldız’dı, Türker İnanoğlu da bana sinemanın yolunu açtı diyerek minnet duygularının sonsuzluğuyla ifade eder…
Türker İnanoğlu’nun Türkan Şoray’la ilgili yorumu:
“Emel Yıldız sete çok güzel bir genç kızla birlikte geldi. 15-16 Yaşında bir genç kız. Kara gözlüydü, üzerinde yeşil bir manto vardı. Bir kenara oturdu etrafına bakınarak. İnsanın yüreğinin içine dalan bakışları vardı. Müthiş güzeldi. O ana kadar sinemaya böyle bir güzel gelmemişti.
Biraz ışık ve kamera acemiliği çekti ama oyun acemiliği çekmedi. Ne söylesek yapıyordu. Kameranın önünde nerede duracağını, nereden ışık alacağını, bir tokat yeme sahnesinde başını nasıl sola düşüreceğini acemiliğine rağmen anında öğrendi.”
….
Bütün üstün yetenekli insanlarda görülen özellikler Türkan Şoray’da da var. Üstün yetenekli insanların ortak özellikleri;çok yönlü oluşları. Müzik ve resim yeteneği de olan bir kişiliktir O. Müzik ve sahne dersleri almıştır…ilk filminden sonra aklı fikri sinemadadır ama, ikinci bir film teklifi hemen gelmeyince, annesi de film setlerinde genç kızını korumak endişesiyle işinden çıktığı için parasızlık çekmeye başlamışlardır. Bir gece kulübünde şarkı söylemek üzere anlaşma yapmak üzereyken Pesen Film’den “Aşk Rüzgarı” adlı filmde oynaması için teklif gelir. Şarkı söylemeyi de çok sevdiği halde tercihini sinemadan yana yapıyor ama aklı müzikte kalıyor. Çok ileriki yıllarda teklifleri kıramıyor ve içinde ukde kalan bir şarkı albümünü çıkarıyor…Dönemin çok sevilen, ünlü aktörü Göksel Arsoy’la yaptığı “Aşk Rüzgarı” adlı film çok beğeniliyor. Kendi ifadesiyle; beğenilmiş olmak, başarılı olmak duygusunu ilk kez yaşıyor ve çok mutlu oluyor.
Tabi ki ortaya çıkmış, kendisini var etmeye çalışan her türlü yeteneklerin başına gelen, genç sinema oyuncusu Türkan Şoray’ın da başına geliyor; yani burun kıvırıp beğenilmemek. O yıllarda en güçlü film şirketlerinden Erman Film’in sahibi Hürrem Erman; “Bu kıza en ufak bir yatırım yapılmaz, hiçbir şey olmaz bu kızdan” diyor. Türkan Şoray, sinema dünyasına kendini kabul ettirmeye çalışan yeni bir oyuncuyu çok üzebilecek-yolunu kesebilecek bu düşünce ve sözlere karşı moralini hiç bozmadan yoluna devam ediyor. Hürrem Erman, daha sonraları Türkan Şoray’ı çok seviyor…kinci ve basit bir yapıya sahip olmayan Türkan Şoray Hürrem Erman’la dostane ilişkilerini sürdürüyor…
Belgin Doruk’un şöhretinin zirvesinde olduğu yıllar ve Türkan Şoray’ın en çok hayran olduğu oyuncudur…Bir gün Belgin Doruk’la, yakın mekanlarda aynı anda film çekildiğini öğreniyor ve oraya gidip, büyük bir merakla, hayranlık ve heyecanla bir kenarda ayakta onu izliyor, fakat tanışamıyor…Onu izlerken, ben de bir gün onun kadar tanınıp sevilecek miyim acaba diye düşünüyor ve olmayacak bir hayal gibi görüyor…
Sözü burada yine güzel yürekli Türkan Şoray’a bırakalım; “Belgin Doruk’la tanışıp dost olmayı çok isterdim. Aramızdan ayrıldıktan sonra çok pişman oldum, çok üzüldüm ona olan duygularımı anlatamadığım için. Güzel, iyilik dolu yüzünü seyrederek ona nasıl hayran olduğumu, sevdiğimi söyleyebilseydim. Bu duygularımı, sinemaya ilk girdiğim yıllarda sette onu hayranlıkla izlediğimi bilmesini çok isterdim. Bir söyleşisinde benim için “Benim yerimi aldı” demişti. Ona ellerini tutup “Herkes tektir, herkes kendine özeldir. Kimse kimsenin yerini alamaz. Seyircimizin kalbinde hepimiz için yer var. Seyirci sevdiği bir sanatçıyı kalbinde tahta oturtur ve o hep oradadır. Bir kere sevdi mi hep sever, vefalıdır. Sevilen sanatçılar halkın gözünde aynı değeri taşırlar.” Bunları ona anlatabilseydim. “Senin Türk sinemasında yerin dolmaz” diyebilseydim.
Belgin Doruk adı ne zaman geçse hep pişmanlıkla içimi çekerim, birlikte zaman geçirememenin pişmanlığıyla…
Türkan Şoray, olağanüstü yeteneği, çalışkanlığı, iş disiplini, zekası ve kendine has naif, sevecen, samimi, güvenilir, gözlerinden iyilik-güzellik akan yapısıyla, karakteriyle, lise çağlarında tanıştığı sinema dünyasına kendisini kabul ettirmeyi başardı.
Film teklifleri arka arkaya geldi. İzlendikçe yılda on filmin üzerinde filmler yaptı…
Bu halk onu bağrına bastı. O kadar çok seviliyordu ki, sokaklarda ya da gecekondu mahallelerinde film çekiminde, herkes Türkan’ını yakından görebilmek ve ona dokunabilmek için alanı dolduruyorlardı.
Gelin bir anıyı Türkan Şoray’dan dinleyelim;
Ortaköy’de “Yüreğimde Yare Var” filminin çekiminde, manav dükkanında çalışıyorduk. Kalabalık fazlalaşmadan tempolu çalışmamız lazımdı. Her şey hazır, yönetmen Safa Önal tam “Kamera!” dedi, o anda bir hanım koşarak bana doğru geliyordu. Mani olmak istediler. “Çekim var biraz bekleyin” dediler, dinletemediler. “Tenceremi ateşin üstünde bıraktım, bir kere sarılmama mani olamazsınız” diyordu. Çekimi durdurduk, bir güzel birbirimize sarıldık. Ekiptekiler bizi bir süre beklediler, daha sonra çekime devam ettik.
Türkan Şoray, dönemin hemen hemen bütün jönleriyle oynamıştır…Ayhan Işık, Göksel Arsoy, Orhan Günşiray, Fikret Hakan, Tamer Yiğit,Eşref Kolçak, Kartal Tibet, İzzet Günay, Cüneyt Arkın, Ediz Hun, Yılmaz Duru, Kadir İnanır, Tarık Akan, Ekrem Bora, Murat Soydan, Tanju Gürsu, Hakan Balamir, Engin Çağlar, Salih Güney gibi bir çok oyuncuyla filmlerde bir araya gelmiştir…yine yardımcı karakter oyuncularından; Hulusi Kentmen, Erol Taş, Kadir Savun, Aliye Rona, Ayfer Feray, Neriman Köksal, Vahi Öz, Ahmet Tarık Tekçe, Mualla Sürer, Ali Şen, Mürüvvet Sim, Suna Pekuysal…ve buraya hepsinin isimlerini yazamayacağımız çok sayıda oyuncuyla filmlerde oynamıştır…
Sinema yazarı Atilla Dorsay 200’ün üstünde film çeviren Türkan Şoray için, “En fazla film çeviren ve bu kadar uzun bir süre sinemada var olabilen bir oyuncu olarak dünya sinemasında bir başka örnek yok.” der.
Türkan Şoray’a göre, “Kolay elde edilen bir başarı yoktur, her başarıda emek ve mücadele vardır.” Bir Tayvan atasözü kendisine çok anlamlı gelir: “Kuğuların suyun yüzündeki sakin duruşu sizi yanıltmasın, onların suyun altında ne kadar çaba harcadığını biliyor musunuz?”…
Ulusal ve Uluslararası çok sayıda ödülü olan Türkan Şoray’ın bazı filmleri:
Köyde Bir Kız Sevdim (ilk filmi), Acı Hayat, Otobüs Yolcuları, Gözleri Ömre Bedel, Dert Bende, Bir Dağ Masalı, Sisli Hatıralar,
Vesikalı Yarim, Çalıkuşu, Yüreğimde Yare Var, Sinekli Bakkal, Küskün Çiçek, Vukuat Var, Sultan, Hazal, Berdel, Azap, Dönüş, Rumuz Goncagül, Hayallerim Aşkım ve Sen, Selvi Boylum Al Yazmalım, Seni Kalbime Gömdüm, Mahpus, Ağlayan Melek, Cemo, Güllü Geliyor Güllü, Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu, Körebe, Gönderilmemiş Mektuplar, Suna…
Hisarüstü, 60’lı 70’li yıllarda Anadolu’dan İstanbul’a yaşama tutunmak için gelen, yoksul ve emekçi kesimlerin yerleştiği bir gecekondu mahallesidir. 70’li yıllarda, bir çok akrabam orada oturduğu için biliyorum,(yeni yapılaşmadan sonra, bir çoğu hala orada oturuyor) orada çok film çevrilirdi, bazı film çekimlerine ben de denk geldim.
Sözü Türkan Şoray’a bırakalım.
TÜRKAN ŞORAY İLKOKULU
Hisarüstü’nde bir okul.
Bir okul yaptırdım. Sanat dünyasında ilk kez okul yaptıran benim; bir örnek olduğunu düşünüyorum. Beni bu yerlere getiren topluma ben de faydalı olmalıydım. Bir gün Rumelihisar’ı yolu üstünde yürüyen iki okul çocuğu gördüm, arabaya aldım. Okulları uzak olduğu için çok yürüyorlarmış. Okulu olmayan bir yere okul yapma fikri o zaman doğdu.
Hisarüstü’nde gecekonduların olduğu bir yere ilkokul yaptırdım. İmkanım olsaydı da bir kaç okul daha yaptırabilseydim. Çünkü bir toplum eğitimle aydınlanır, refaha kavuşur. Valilikte okul yaptıranlara bir plaket
töreni düzenlendi. Okul yaptıran diğer hayırseverler hep yaşlı insanlardı, içlerinde
genç olan sadece bendim.
Türkan Şoray, gerçek bir sanatçı duyarlığı olan ve ülkesini seven bir kişi olarak, toplumsal sorunlara duyarlı, birçok sivil toplum kuruluşlarına ve vakfa üyedir.
Kişisel özellikleri hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getirir: “Bugün içimdeki çocuk hala 7 yaşında, ve hala elindeki
badem şekerini verecek saflıkta, yaşadığı hayal kırıklıkları saflığını bozmadı…Vicdani duygum bir hayli gelişmiştir. Sabırlıyımdır. Çok seven ve bağlanan bir kişiliğim var. Başkalarını mutlu etmek bana sonsuz mutluluk verir, çevremle hemen duygusal bağlar kurarım. Karşımdakinin gönlünü incitmekten çok korkarım. Samimiyeti severim ama bir mesafe de koyarım, laubalilikten çok rahatsız olurum ayrıca prensiplerime ters düşen bir şey olduğunda derhal tavrımı koyarım…
Sinema dünyamla insani yönlerimi geliştirmeye gayret ettim. İnsan olmanın gerekliliği olan hoşgörüyü, hırslardan, ihtiraslardan arınmayı, sabrı, tevazuyu, her şeyi olgunlukla karşılamayı, insanları olduğu gibi sevmeyi öğrendim, olgunlaştım,özgüvenimi kazandım.
Bu hayata dair öğrendiklerimle iç huzuru yakalamayı başardım. Sade bir yaşamın güzelliğini farkettim. Zaten gösterişten hep nefret ettim.
Sakin bir ruh hali…Sevgi dünyasında bir yaşam… Sevilerek, sevgi vererek ve sevgiyi büyüterek yaşamak çok güzel…
O, hemen herkesin dilinde; “Gözlerine sürekli bakamazsınız. Sizi çeken, büyüleyen bir şey var…” diye efsaneleşen Türkan Şoray…
Yıllar önce “Ünlülerin Portreleri Sergisi’ne”Türkan Şoray’ın bir yağlıboya portresini yaparak katılmıştım…
İstanbul, Eyüp’te karakolda polis olarak görev yapan bir babanın ve aile bütçesine katkıda bulunmak için iş bulup çalışan bir annenin kızı olarak, orta halli bir ailede dünyaya gelir Türkan…
O, büyük bir oyuncu ve yönetmen değil sadece. Yola yürüyüşüyle, hal ve tavırlarıyla örnek bir insan. O, bizim gönüllerimizde taht kuran sultanımız.
Filmleriyle-sanatıyla yaşıyor ve her zaman yaşayacaktır…
Son sözü biz yine kendisine bırakalım:
“Bu karşılıksız içten sevginizle beni sizler yarattınız.”
(Alıntılar; Türkan Şoray/Sinemam ve Ben-Türkiye İş Bankası Yayınları)