1914 yılında bir ayağı sakat olarak Dünya'ya ile tanıştı. Babası Dursun Birinci Cihan harbin 'de Çanakkale'de sehit olmuş, anası Hatice'yi 10 yaşında kaybetmiştir, dört erkek çocuğun en küçüğü olan Nuri,yoksulluğun kol gezdiği zamanda, minnet dolu bir bakış gösterecek anadan,sırtını sıvazlayıp başını okşayacak babadan mahrum yaşamıştır.
Buğday benizli,kalın kara kaşları kirpikleri ok gibi. Sağ ayağını ileri atarken,sol ayak parmaklarının ucuna basar, yükseğe kalkarmış gibi yürürdü. Pantolon giyemezdi vücut yapısı şalvar giymeye uygundu. Yürüdükten sonra oturmakta güçlük çekerdi " Oy anam yanlarım " derdi. Belliki sakat ayağı vücudunu taşıyamıyordu. Kulakları ağır işitiyor, dişlerini sıkarak konuşuyordu. Sert bakışlı asabi ve ciddiydi.
Çocukları çok seviyordu, çobanlık yaptığı zaman çocuklara alıç, armut,mantik,pürcekli getirirdi.
Çok temizdi boynuna havluyu sarar, çeşmede,ırmakta elini ayağını yıkar, cebinde taşıdığı küçük aynası ile saçını tarar kaşlarını düzeltirdi.
Bir gece yarısı eşi Elif acı çekerek vefat etmiştir,yüreğinde açan gülü solmuştur Topal Nuri'nin çocukları Dursun 7 Yusuf 2 yaşında yetim kalmıştır. Nuri'nin kara talihi burada da yakalamış,kendi yazgısı çocuklarına da yazılmıştı adeta.
Hâli harap olmuştu Nuri'nin hâlinden anlayan yoktu. İki evladı boynu bükük kalmıştı. Tenha odalarda acıyla, yoksullukla,yalnızlığın ortasında kalmışdı. Nuri için için ağlıyor gizli yaraları kanıyordu.
Belli bir zaman köyde ağbisi İbrahimin yanında kaldıl.Daha sonra diğer ağbisi Hüseyin Acıyurt köyünde Osman ağanın yanında ortakçılık yapıyordu. Acıyurt'a gitmeye karar verdi, bir eşek bir de kağnı arabasına iki döşsek iki yorgan bir kaç kap kacak koydular. Heybesini, keçisini, esbaplarını bohçaladı. Siyah Sivas kasketini, gri şalvarını,altı delik çarığını giydi, az olan parasını elde dikilen keseye koyup ucunu sıkıca bağladı kuşağının içine sıkıştırdı. Dursun'u kağnı arabasına bindirdi Yusuf'u boynuna aldı. Sesine dolan asabi titremeleriyle topal ayağıyla garabet içinde yürüdü de yürüdü.
Çoban Nuri Acıyurt köyünde çoban oldu, dağlarda, bayırlarda koyun kuzu keçi sığır peşinde dolaştı sakat ayağıyla, dağlarda kurtla kuşla arkadaş olmuştu. Hayatların içinde dağlar mecnunuydu şehit evladı. Dağlar senin şehit evladı ! memlekettin batısı Çanakkale'de baban yatıyor ! Babanın kanı var bu ülkenin dağlarında, dağlar senin şehit evladı !.. Emmin İbrâhim şark cephesinde yüzünde şarapnel yaralarıyla 7 yıl sonra evine döndü, anası üzülmesin diye sakallı gezdi, bu topraklarda Atalarının kanı var şehit evladı. Ağbin kuru İbo 18 yaşında Mustafa Kemal'in ordularına katıldı, bu dağlar senin topal Nuri.
Kardeşi Hüseyin ve emmisinin oğlu Halil Fatmaören de arazi aldılar, Nuri 'de onlarla birlikte Fatmaören köyüne göçtü, çobanlığa devam etti. Dursun'un askerlik çağı gelince tekrar Zerk köyüne döndü, 2 yıl çobanlık yaptı, daha sonra Tarsus'a gitti,Arap uşağı Ahmet ağa nın narenciye bahçesinde ortakçılığa başladı Şelâle tarafında bir huğda yatıyor sebze-meyve yetiştiriyorlardı.
Topal Nuri bir lokma ekmek için seyyah gibi geziyordu. Çocukken gülmeyen, sonrasında gülermi hiç? Gönlü yorgun, hayatı yorgun ayakları zaten çok yorgundu. Bahçe işi çok zordu yatağı yorganı bir daha sardı Reşadiye köyüne Maçer ağanın çiftliğinde hergele bakılığına başladı. Yoksul garip dağıldılar, birer birer saçıldılar tohum gibi. Yinede küsmediler dünyalarına.
Şehrin kalabalığında yalnızdı Nuri, Tarsus'un yerleşik yabancısı olmuştu. Gam yüklü boş çerçevede duran bir fotoğraftı. Reşadiye köyünde karın tokluğuna 10 yıl çalıştı. Çok onurlu bir insandı. Yaşlanmıştı sakat ayağı bedenini zor taşıyordu,biraz yürüdükten sonra oturup dinlenirdi. Bir gün caddede otururken sakat diye sadaka vermişlerdi, paraları caddeye fırlatarak ben dilenci değilim, hep alınterimin, topal ayaklarımın emeğini yedim diyerek karşılık vermiştir.
Nuri çok yaşlanmıştı oğlu Dursun evine getirdi, kusursuz hizmetini yaptı. Nuri'nin yaşamı boyunca bir köstekli saati olmadı, hâki pantolun giyemedi, Acem kuşağı ipek gömleği, Halep kemeride olmadı. Ertelenmiş umutlarını tamamlayamadı. Son zamanlarında odasına çekilip,elindeki uzun tespihi çekiyor, özünden geldiğince Allah, Muhammed,Ali, Ehlibeyt der saatlerce dua ederdi. Çekmediği çile kalmamıştı. Dünya'yı tanıyamadan anlayamadan Yüce Mevlasına kavuştu.
Çukurova'nın yağmurlu bir gününde bahtına damlalar düşüyordu. Parası pulu, tarlası,arsası evi olmadı. Evlatları Tarsus Belediyesinden 2 metrelik bir kâbir aldılar. Gemisi,Vapuru,Yatı yoktu, bir sal üstünde Eski Ömerli mezarlığına uğurladılar. Çok sevdiği Zerk köyüne getirilemedi, torunu bir fotoğrafını getirdi şark odasının duvarına astı.
Kemal SARIKARTAL
YOLLAR KARLIYDI