Eren Tunç


Terkedilen Yere Dönüş


Ahmet Bey, uzun süredir şirketini aramayıp, gelişmelerden habersizdi. Sabahleyin ilk işi şirketini arayıp, ekonomik gelişmelerle ilgili olup, biteni öğrenmek istemişti, yatağına gidip yattı ama uyuyamamıştı. Sabah, telefonuyla arama yapacaktı, telefonu açılmıyordu şarja taktı, bekledi. Akşam çalışan telefonu ne olduysa, açılmıyordu. Dışarı çıktığında kahvaltı yapmamıştı, önünden geçtiği fırından gelen mis gibi poğaça, açma kokusuna dayanamayıp, fırına girdi. Yusuf ve Halil Ağayı da düşünüp fazladan poğaça, açma alıp, kahveye yöneldi. Kahveye geldiğinde Yusuf Ağa elinde oğlunun resminin de bulunduğu mektubu almış neşeli,

ağzı kulaklarına varırcasına, okuyordu:

 

 

‘ Sevgili Ailem

Anneciğim, babacığım beni merak etmeyin, sağlığım sıhhatim yerinde. Büyükşehir de yaşamaya uyum sağladım, üniversiteye de alıştım, Bir sürü benim gibi küçük şehirlerden gelen, çevremde iyi arkadaşlarım var. Ders notlarım çok iyi, sizlerin ellerinden öperim kendinize iyi bakın

Oğlun Ali ‘

Halil ağada karşısında oturmuş, dinliyordu. Ahmet Bey, kahveden içeri girip herkese selam verdikten sonra Yusuf Ağa ve Halil Ağanın bulunduğu masaya, sandalye çekip oturdu. Yusuf Ağaya neşesinin nedenini sordu:

-Yusuf Ağa:’ Benim oğlan Ali den kendisi Ankara Üniversitesi Mimarlık  fakültesinde  1.sınıfta okuyor mimar olacak, Allah emeklerimin karşılığını, boşa çıkarmaz inşallah, görüyorsun Ahmet Bey ne şartlarda okutuyorum ‘

-Halil Ağa :’ İnşallah benim kızda liseyi bitirip üniversiteyi kazanır da bizde o günleri görürüz.’

-Ahmet Bey : ‘ İnşallah… Sıcak sıcak poğaça, açma aldım buyurun hep birlikte yiyelim  sizlere de aldım.’

-Halil Ağa : ‘Zahmet etmeseydin, biz kahvaltı yapmıştık’

-Ahmet Bey :’ Ne zahmeti… Az da olsun yiyin’

-Yusuf Ağa :’ Rüstem bizlere 3 çay tavşankanı olsun ‘

-Rüstem : ‘ Hemen getiriyorum ‘

Ahmet Bey :‘Cep telefonum arızalandı, içinde önemli numaralar vardı.’ Benim bildiğim telefon tamircisi kapalı, sizin bildiğiniz başka yer var mı?

Halil ağa : ‘ Aşağı sokakta, yolun sonunda bir tane var’ Rüstem :’Buyurun çaylarınız’

Ahmet Bey, getirdiklerini yemiş, çayını da içip, kalkacağı sırada beline bıçak saplanır gibi  ağrı, kolunda hafif uyuşma hissetti ama geçen gün ki arsada çalışmadan kaynaklı düşündü, 5 dakika oturup, bekleyeyim, birazdan geçer deyip, Sonra kalkıp dedikleri telefon tamircisine gitti. Şansına gittiği telefon tamircisi açıktı. Dükkândan içeri girdiğinde, tamirci önündeki diğer müşterilerin bıraktıkları bozuk telefonlarla ilgileniyordu, başını kaldırıp

Telefoncu: ‘Hoş geldiniz, size nasıl yardımcı olabilirim?’

Ahmet Bey : ‘Telefonumu şarja taktım, ekranına görüntü gelmiyor, dün akşam çalışıyordu’. Telefoncu: ‘Telefonunuzu bırakın, yapıp akşama 18.00 ‘da alırsınız’

Ahmet Bey, telefonunu bırakıp, kahvehaneye döndüğünde ağaların masaya gelip, sandalyeye

oturdu. Kahvehaneye döndüğünde

Halil Ağa: ‘ Ne yaptın işini halledebildin mi?

Ahmet Bey: ‘ Evet, hallettim telefonu tamirciye bıraktım akşam 18.00 ‘da gel al’ dedi. Yusuf ağa :‘ O zaman burada boş oturmayalım biraz gezelim’

Halil Ağa :’ Gezmeye önce soğuk suyun oradan başlayalım’

Kahvehaneden, çıktıklarında, konuşa konuşa, yavaş adımlarla yürümeye başlamışlardı. Ahmet Bey, çevresine bakınıyordu. Çevresindeki elektrik direkleri beton sütunlardan oluşuyordu, evler 2,5 katlı, bazıları müstakil ev, bazıları yarı müstakil, site içinde… Yeni yapılmış evler kadar, eski kooperatif tarafından yapılmış evlerde vardı. Evlerin bahçelerinde limon, zeytin, Nar ağaçlarının çokluğu dikkatini çekmişti. Sahipleri otomobiller, sıcaktan etkilenmesinler diye branda giydirmesi yapmışlardı. Soğuk suyun oraya vardıklarında; su cam gibi temiz, dibinde küçük balıklar dolaşıyordu, akvaryumu andıran görüntüsü vardı. Suya eğilip ellerini, başlarını ıslattılar. Dedikleri gibi, buz gibi soğuktu, suyun dağlardan geldiği, birçok cilt hastalıklarına iyi geldiği şifalı olduğu, söylenirmiş, soğuk su deniz kenarında olsa  da denizin suyunun soğuk suya karışmaması Ahmet Bey için çok ilginçti. Bankta biraz oturup dinlendiler ardından kalkıp, yollarına devam edip gittiler, sağ tarafındaki Rumlardan kalan tarihi kiliseyi gösterdiler, sahil cıvıl cıvıldı kendileri gibi sahilde yürüyüş yapanlar, denize girenler, bisiklet sürenler, deniz sandalyesini açıp oturanlar, gazetesi, kitabını okuyan, denizi seyredenler vardı. Ayaklarını dinlendirmek için belediyenin yeni açmış olduğu Barış kafe isimli çay bahçesinde oturdular. Halil Ağa kendisine orta şekerli kahve, Yusuf Ağa sade soda, Ahmet Bey’e de çay söylemişti, siparişlerini beklerken dalgaları, denize girenleri seyretmeye dalmışlardı, dalgınlığı garsonun sesi bozdu. Garson içecekleri getirmişti. Dinlenmeleri, kendilerine iyi gelmiş, sıcağın altında uzun süreli yürümeleri yormuştu, halsiz bırakmıştı İçecekleri bitirip kalktıklarında, Ahmet Bey önce davranıp hesabı ağalara ödetmemişti. Yollarına devam ettiler, farkında olmadan bayağı gitmişlerdi. Sol taraflarında Saplı ada dedikleri yer vardı havadan bakıldığında gözyaşını andırıyordu. Aslında isim olarak bakılırsa ada ama yürüyerek çıkılıyor, yazın sular çekildiği zaman arabada çıkabiliyordu. Ahmet Bey saati sordu:

Yusuf Ağa :’ Saat 17.15’

Ahmet Bey :’Yavaş yavaş dönelim, adaya gitmeyelim, telefonumu tamirciden almalıyım’

Yusuf Ağa ve Halil Ağa evlerine giderken, Ahmet Bey telefoncuya gitti. Telefoncuya vardığında, kendi telefonunu işaret ederek gösterdi.

Telefoncu:’ Buyurun, telefonunuz ekran kartı bozulmuş, değiştirince çalıştı.’ Ahmet Bey :’Borcumuz ne kadar ?’

Telefoncu:’ Ekran kartı değişti + işçilik toplam 135 TL ‘

Ahmet Bey, ödemeyi yapıp, telefonu aldı. Teşekkür ederek evinin yolunu tuttu, vakit geç olmuştu, arayacağı numara, telefonunda kayıtlı olmasa başka yerden arardı. Yarın ilk  işi  şirketi aramak olacaktı. Günün yorgunluğunu gidermek için yatağında uyuma gitti.

Sabah olduğunda telefonu eline alıp şirketin müdürü olan Serdar Beyi aramak oldu. Ahmet Bey :’Merhaba, Serdar Bey nasılsınız?’

Serdar Bey :’Merhaba, efendim teşekkür ederim sizi sormalı, nerelerdesiniz?’ Kız kardeşiniz kendi halinize bırakmak için aramıyor sizde aramamışsınız sizi merak ediyor.

Ahmet Bey :’Teşekkür ederim bende iyiyim. Didim Akbükteydim ben sizi, hem hal hatırınızı sorayım hem de şirkette işler nasıl, ekonomik durumu hakkında bilgi alayım dedim. Televizyonda ekonomi haberleri hiç iyi şeyler söylemiyor’

Serdar Bey : ‘Efendim, işler biraz sıkıntıda size yansıtmadan üstesinden gelmeye çalışıyoruz ama İstanbul’a gelmeniz gerekecek; gelseniz aslında gelseniz daha iyi olur.’

Ahmet Bey:’ Peki, en kısa sürede gelirim’

Ahmet Bey, kahvaltısını yapıp, uzun süre ara verdiği, tekneyle denize açılıp  balık  tutma hobisi için evden çıktı, limana doğru yürüyordu. Kahvehanenin önünden geçerken Halil ve Yusuf Ağaları da davet etti. Ağalar, daveti severek kabul etti. Ahmet Beyin teknesine ilk defa bineceklerdi. Ahmet Bey, teknenin halatları çözmeden, önce her zamanki yaptığı teknedeki suyu boşalttı, yakıtını kontrol etti. Bazı kontrolleri yaptıktan sonra halatları çözdü. Ahmet Bey can yeleğini taktıktan sonra diğer can yeleklerini Halil Ağa ve Yusuf  Ağaya takması için  uzattı ve kaptan köşküne geçti, motoru çalıştırıp, yavaşça limandan ayrıldılar. Karadan iyice açıldılar. Teknede fazladan olta takımları vardı. Hep birlikte balık tutmaya  başladılar.  Herkesin keyfi yerindeydi, bir süre sonra oltaların misinaları oynamaya başladı,  balıklar  oltaya takılmaya başlamıştı çekmeye başladılar. Limana döndüklerinde, Ahmet Beyin teknesindeki ızgarayı çıkarıp, limanda ateş yakıp ızgarada tuttukları balıkları pişireceklerdi, hava kararıp, limana dönüldüğün ateş yakılmaya başlanmıştı. Akşam yemeğini, denizin kenarında yiyeceklerdi. Yusuf Ağa ve Halil Ağa için değişik bir anı olacaktı. Ahmet Bey, ağalara İstanbul'a gideceğini söyledi. Ağaların yüzlerinde şaşkınlık belirtileri oluşmuştu.

Yusuf Ağa :’ Niçin, gidiyorsun? Halil Ağa :’Ne zaman geleceksin?

Ahmet Bey :’Şirkette problem çıkmış mecburen İstanbul’a gelmem gerekiyormuş, işlerim  biter bitmez geleceğim.’

Tutulan balıklar, ızgarada pişirilip yenmiş, evlere dağılma vakti gelmişti… Kahvehaneye uğrayıp yemeğin üstüne çaylar içildi. Ağalardan müsaade isteyip, Ahmet Bey, kahvehaneden erken kalkmıştı.

Evine gitmeden önce yolunun üzerindeki, otobüs yazıhanesine uğrayıp, biletini aldı. Ahmet Beyin arabası vardı ama otobüsle gitmeyi tercih etti. Evine girdiğinde, yatak odasına yöneldi. Valizini, gardırop un üzerinden indirdi, içine birkaç parça eşyasını koymuştu,  kapağını  kapatıp kapı kenarına taşıdığında geçen gün ki kahvehanede hissettiği bıçak saplanır gibi şiddetli ağrı, kolunda hafif uyuşma hissetti. Hâlbuki arsada çalışmasından aradan aylar geçmişti. Gittiğimde doktora muayene olurum deyip yattı.

Gideceği gün valizini eline alıp, evden çıkıp, çağırdığı taksiye binerek otogarın yolunu

tutacaktı, yolcu etmeye Halil Ağa, Yusuf Ağalar gelmişti. Görüşülüp Allahaısmarladık denilip taksiye binip, otogarın yolunu tuttu, otogara giderken farklı bir duygudaydı. Kaç aydır  ayrıldığı yere kısa süreli de olsa geri dönüyordu. Artık yeme içmesi düzelmiş, kederli hali gitmiş fazla bir şey hissetmiyor sanki yüreği taş olmuştu.

YAZARLAR