Alparslan Ayral


TEKKEÖNÜ-4

Bize değerlerimizi tanıtan, sevdiren Müjgân Üçer Ablamıza ithaftır.


Tekkeönü muhteşem güzelliğe sahipti. 

Ressamların fırçalarında binbir güzellikler,  tablolaşabiliridi. 

 Güneşin ilk ışıklarıyla zayıf bir “çik” diye başlayan kuş sesleri; kurbağaların şarkıları, böceklerin ötüşleri çağlayanın çağlayışı kimi zaman da rüzgârın uğultusuyla çok sesli koroya dönüşürdü.

Her an değişen birbirinden güzel büyülü atmosfer, sarardı etrafı.  

Yıldızların aydınlattığı gecelerde tekkenin yaydığı uhrevi huzur; her şeye sinerdi. Her varlık kimliğiyle hissettirirdi kendisini. 

Bunların birbiriyle iletişim halinde olduğunu sezinlerdiniz. 

Tabiat, en hırçın insanı bile sakinleştirici güçtü. 

İnsanın beş duyusu, manzaranın egemenliğine teslim oluyordu.

Kaşın üzerine  (duvara ) veya asırlık selvilerin tepesine çıkıp baktığınızda kartal yuvası gibi yükselen Tekke’den Akkaya’ya doğru çizilen kavis uzanıyordu. 

Kavisin sonunda Nihat Ereklerin evi bu manzarayla bütünleşirdi. 

Biraz aşağıda Akkaya istikametinde Yukarı Caniklioğlularının yazın kaldıkları ev vardı., Onun önünde yaz gelince kurulan Dr. Aydın Kelkit’in  amcası Demirci Dede’nin çadırları tarlaya ayrı bir anlam katıyordu.

Tarlanın tam ortasındaki alaçuk ise geçmişin düşleriydi.

Mısmılırmağın yatağı genişti. 

İlkbaharda ve sonbaharda ırmak, bu sınırı zorlayarak akardı. Suları çekilmeye başlayınca ırmağın dibinden kum çıkarılırdı. Kumlar at arabaları ve kamyonlarla taşınırdı.

O tarihlerde Sivas’taki evlerin çoğunun yapısında tuğla veya taşların örgüsünü sağlamlaştırmak için bu kum kullanılırdı.

Kumun alınmasıyla derinliği bir buçuk metreyi aşan çukurlara kısa sürede ırmağın suları dolardı. 

Çimmeye gelen çocuklar için bu durum tehlikeliydi. 

Demirci Dede,(Mustafa Amca) Çocukların zarar görmemesi için çimmeye gelen çocukları uyarır, onlara nasihat ederdi. 

Kaş üzerinde  koşarak yarış yaptığımızı gördüğünde işi gücü bırakır,  “düşersiniz, oradan inin diye “  bizleri ikaz ederdi.

Tekke’den yükselen ezan sesiyle Demirci Dede’nin hanımı Zekiye Teyze’nin namaz kılışı kuşların, ağaçların, çiçeklerin dualarıyla sanki bütünleşirdi. 

Ereklerin Bobi, dualara katılır gibi başını yukarı kaldırıp ulurdu. 

Leman Ablamız, kapılarının önünde yetiştirdiği güllerle neredeyse her gün misafir ağırlardı. Misafirlerine Tekkönü hıyarı ikram etmek için ayırdığı maşalada en lezzetli hıyarları yetiştirirdi.    

Herkese sevgiyle, şefkatle, iyilikle yaklaşan Leman Ablamız; güvenilir kişiliği, yardımseverliğiyle örnek hanımefendiydi.

Ereklerin tarlasını ekip biçen Hasan Abi deli dolu biriydi. Tekkönüne gelip geride çöp bırakanları affetmez, teker teker tespit eder bir daha geldiklerinde onları azarlardı. 

Birinci Dünya Savaşı sonrası Kılavuz’a ve Hacısait’e gelen bazı aliler de olduğu gibi Hasan Abilerin da dramatik geçmişleri vardı. 

Savaşların gözyaşına dönüşen soluğunu, onların çektikleri eziyetleri dinleyerek bizler de aynı elemi yaşıyorduk.

Başkalarının acılarını paylaşan komşuluk ilişkilerinin henüz silinmediği günlerdi geçen zaman.

YAZARLAR