Sivas kent merkezinin gelişiminde önemli bir yer tutan kalenin (Topraktepe), Arkeolog Prof. Dr. Tahsin Özgüç tarafından 1946 yılında yapılan kazılar neticesinde MÖ II. bin başlarından itibaren iskân edildiği tespit edilmiştir. Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat, yaklaşan Moğol tehlikesine karşı Sivas surlarını tamir ettirmiştir. 1243 yılında Selçuklu ve Moğol orduları arasındaki Kösedağ Savaşı öncesinde yapılan bu tamiri anlatan kale kitabesi Sivas Müzesi'nde korunmaktadır. Kenti tamamen kuşatan dış surların beş veya yedi kapısı vardır. Kapı sayılarındaki değişiklikler, her onarımda yeni kapıların açılması veya kapatılmasından kaynaklanmıştır. Bunlar; Kayseri Kapısı, Dolap Kapı, Tokmak Kapı, Cancun Kapısı, Şalpur Kapısı, Bağdat Kapısı, Tokat Kapısı gibi isimlerle anılmaktadır.
"Çıkalım kaleye bir akşamüstü, sen Sivas'ı seyret yar bende seni.
Sanma deli gönül yar sana küstü, sen Sivas'ı seyret yar bende seni.
Yıllardır hasretim o gül yüzüne, ceylan bakışına şiir sözüne.
Başını koyup da göğsün üstüne, sen Sivas'ı seyret yar bende seni."
Dillere destan türkülere söz olan, güzel aşklara şahitlik yapan bir şehrin ortasında bambaşka güzelliktir Sivas Kalesi. Sivas'a gelen herkesin ve kuşkusuz her sivaslının uğrak yeridir. Yaz aylarında başka kış aylarında başka güzeldir. Sivas Kalesi sanatçılar nezdinde ilkokul niteliği görmüş. Sivas'ta yetişen sanatçıların büyük bir kısmı kalede sahne almış, ilk heyecanını kalede yaşamıştır. Yaz aylarının vazgeçilmez mekanlarından biridir.
Sivas Kalesi 1972 yılında işletmesi Sivas eşraflarından Rıfat Olgaç'a verilir. Rıfat bey 5 çocuğa sahiptir. Bunlardan 4'ü erkek 1'i kızdır. Rıfat Olgaç disiplinli, çalışkan ve yürekli bir kişiliktir. Çocukları ile çalıştırmaya başlar kaleyi.
Şu anki düğün salonu gazino olarak, ön taraf ise çay bahçesi olarak hizmet vermeye başlar. Daha sonrasında gazino kapatılarak düğün salonu hizmet vermeye başlar. Gazinodan dolayı zaman zaman kasıtlı olarak kötü algı oluşturulmaya çalışılsada başarı elde edilememiştir. Çünkü Rıfat beyin yetiştirdiği evlatları babalarının izinden gitmektedir. Her kardeşin ayrı bir özelliği vardır.
En büyükleri Şükrü Olgaç; babasını temsil eden, kardeşlerinin baba bildiği, güler yüzlü, özünde tertemiz bir insandır. Genç yaşta eşini kaybetmiş çocuklarım üzülür diye yeniden evlilik yapmamıştır. Herşeyi canından çok sevdiği iki kızı ve oğlu Salim olmuştur. Salim'de babası gibi sosyal yönü güçlü ve insanlara yardım için koşuşturan bir gençtir.
Rıfat beyin diğer oğlu Fikri Olgaç mütevazi bir kişiliktir. Kalenin yaz aylarında kalabalık olmasından dolayı gelen misafirlere otoparkta saatlerce yardımcı olur. İki evladta Fikri abide var. Onlarda tabiri caizse evlat babaya benzer sözünün vücut bulmuş hali gibi mütevazidir.
Rıfat beyin bir diğer evladı ise Sabri Olgaç ise çok hareketli, yerinde duramayan biridir. Sanatçısı gelmezse en ünlü sanatçıyı aratmaz, misafirleri mutlu etmek için uğraşır.
En küçük olan Sadi OLGAÇ en hareketlisi, Şehirde abileri gibi sevilir hatırı sayılır hatta bürokrasi ile en fazla ic içe olan da odur hatırından lafını yere düşürmezler Ticarette elde avuçta durmayan Yapısı ile devamlı atılım yapmayı ister ve başarılıda olur , esnaflığı ve üretmeyi seven heyecanlı biridir. Abileri ile kardeşlik ilişkisine önem verir ailesine düşkün iki tane üniversite mezunu babalarına çok düşkün iş güç sahibi iki kızı vardır ayrı bir düğün salonu işlemektedir çok başarılı bir işletmecidir .
Sultan şehrin sultan kalesi daim olsun.