Suşehri-Karabayır-Şerefiye-Zara Yolu coğrafi konum olarak dağlık bir bölgede olduğundan viraj ve rampaları çok olan, standardı düşük bir il yoludur. Yolun en yüksek noktasında rakım 1910 metredir. Zirvede Karayolları 163. (Suşehri) Şubeye ait Bakımevi bulunmaktadır. Halil Rıfat Paşa’nın yaptırdığı yollardan birisi olan Zara-Suşehri Yolu, Karabayır Mevkii, keskin virajlarından dolayı ölümlü kazaların sık sık yaşandığı noktalardan birisidir. Resmi kayıtlarda 1950’li yıllarda özellikle İstanbul ve Ankara gibi illerden, Erzincan ve Erzurum yönüne gitmek isteyen şoförlerin korkulu rüyası olan olarak anlatılır. O yılların şartlarını düşünecek olursak, tabiatla mücadelenin ne kadar çetin ve amansız bir savaş olduğunu söyleyebiliriz. 1948 yılından itibaren Karayollarında makineli döneme geçilmiştir. O dönemde karla mücadele, sınırlı sayıda greyder ve dozerlerle yapıldığından Nafia Kürekçileri dediğimiz Karayolları işçileri de yaba ve küreklerle karla mücadelede görev alırlardı.
1950 yılında Karayolları 162.Şube (Zara) Şefi olan Zeki ASLAN anılarında; “O yöreyi iyi bilen 20-25 kişiden oluşan ekipler oluşturarak, fırtınalı ve tipili günlerde Karabayır Mevkii’ne gönderirdik. Orada 2 dozer 2 greyder ve bir o kadarda bakım greyderi hazır beklerdi. İşçilerimiz soğuk-sıcak, gece-gündüz, kar-fırtına demeden, bütün güçleriyle vardiya halinde virajların hepsini temizlemeye koyulurlardı. Tabiki yolun açık olduğu parolasını duyuncaya kadar çalışmalar devam ederdi. Bu parola işaretinin verdiği sevinçle, yüksekte bulunan Karayolları Bakımevi binasına çarçabuk varırlardı. Bir yandan ısınırken bir yandan da etli bulgur pilavını iştahla yemeye koyulurlardı. Yolu açmadan dönmeyi, istirahat etmeyi hiç birisi düşünmezdi.” şeklinde belirtmiştir.
Canla başla çalışan bu insanların tek bir gayeleri vardı, o da yolları açık tutmaktı. Tabiatla savaş vererek, insanlara hizmet etmek büyük bir övünç kaynağı idi. Özellikle esintinin eksik olmadığı ve kar kalınlığının 5 metrenin altına düşmediği Karabayır mevkiinde yollar açılsada, esintiyle birlikte fırtına tekrar yolları doldururdu. Bu nedenle iş makinelerinin yetmediği yerlerde kürekçiler devreye girer, yabalar ve küreklerle işe koyulurlardı.
Bir zamanlar sürücülerin korkulu rüyası olan Karabayır Mevkii, 1996 yılında, Zara-Geminbeli-Suşehri Yolunun açılması ve günümüzde yol standardının yükseltilmesi ile birlikte artık korkulu rüya olmaktan çıkmıştır.
1948-1950’li yıllarda Suşehri Kaymakamı olan Sayın Feridun SİPAHİOĞLU, o günün zor şartlarını ve Karabayır Mevkiini kendine has üslubuyla dizelere dökerek anlatmıştır. Kendisini saygıyla ve rahmetle anıyorum.
KARABAYIR
Olmasaydı rüzgârı sisi, tipisi karı
Elbet açık tutardı Bölge Karabayırı
Makinenin olmadı ne yazık ki bir hayırı
Vilayetten sorarlar açık mı Karabayır?
Her gün cevap aynıdır: hayır efendim hayır.
Bir gün birden kırılır makinenin dişlisi
Bazen de çok daralır amelesi işçisi
Kim düşünür kazanın yok doktoru dişçisi
Bakanlık bile sorsa açık mı Karabayır
Cevap yine aynıdır hayır efendim hayır
Yolcu Karabayırı düşünür kara, kara
Günaha girer millet, kızıp küfreder kara
Sanki ayrı bir kıta Sivas, Hafik ve Zara
Her kazadan sorarlar açık mı Karabayır?
Cevap her gün aynıdır hayır efendim hayır.
Günlerce gelmez olur mektup, gazete, posta
Ne haber gelir dosttan, ne haber gider dosta
Tüccar esnaf bayramda, fakir fukara yasta
Hepsi gelir sorarlar açık mı Karabayır?
Elbet cevap aynıdır; hayır efendim hayır
Açtıramaz bu yolu ne Vali ne Kaymakam
Ne Bölge, ne Teşkilat, ne makine ne adam
Alibaba misali, bağırsak açıl susam
Açıl desek yalvarsak, açılmaz Karabayır
Dağlardan cevap gelir, hayır efendim hayır.
Tekin olmaz karalar, Karabayır misali,
Cümlenin malumudur bugi yerleri hali,
Lakin dert dinlemiyor soruyor Sayın Vali
Feridun Bey kardeşim açık mı Karabayır
Utanarak diyorum ki; hayır efendim hayır.
Feridun SİPAHİOĞLU
Suşehri Kaymakamı
1948-1950