Yener Okatan

Tarih: 07.02.2024 02:59

ŞAPKAMIZI ÖNÜMÜZE KOYUP DÜŞÜNELİM DİYE YAZDIM

Facebook Twitter Linked-in

Botanik Anabilim Dalı,  Fen Fakültesinin bitkiler üzerinde bilimsel araştırmalar yapılan kısmıdır. Demir İşleri atölyelerinde bulunan torna tegahının, ahşap işleri atölyelerinde bulunan hızar makinesinin, elektrik işleriyle ve  tenekecilik işleriyle  ilgili alet ve edevatın çeşit çeşit takımların ve ölçü aletlerinin botanik anabilim dalının  binasında ne işi olur?  Şaşıracaksınız ama,  Botanik Anabilim Dalının binasında bunların hepsini içeren bir ayölye vardı ve bu atölyenin sorumlusu da Faik Büyükikiz adında bir Usta idi. 

Faik Usta akşama kadar gazeteleri okuyarak ve  bulmacalarını çözerek vakit geçirirdi. Öğrenciliğimin ilk yıllarında Botanik Binasında böylesine mükemmel bir atölyenin varlığına hiç bir anlam verememiştim.
Botanikteki Hocalarım,  meslekleri icabı, sadece ders vermiyor, aynı zamanda bilimsel araştırmalar da yapıyorlardı.  Öğrenciliğimin dördüncü yılının başında, Hocalarımdan Doç. Dr. Metin Bara Beyin, bilimsel araştırmalarında getir götür işlerine yardım edecek bir elemana ihtiyacı olmuş. Öğrenci laboratuvarlarında elimin işe yatkınlığını gören asistanlarımız da Metin Beye beni tavsiye etmişler.  Böylece Metin Beyin deneylerine yardım etmek üzere geçici bir kadroya atanmıştım. 

O yıllarda geçici kadroya atanan öğrencilerin,  verilen işlerde başarılı oldukları görülürse,   ihtiyaç da varsa,  sıkı bir sınavdan geçirilerek  asistan kadrosuna atandıkları da  olurdu.  Ben de öyle bir sınav açılırsa, o sınavı kazanacağıma güveniyordum,  Hocamın verdiği görevlerin hepsini çok güzel başarıyordum ama, sadece bir işi  istenildiği gibi başaramıyordum .Söz konusu iş de: 1 haftalık ayçiçeği fidelerinin ezintisinden  elde edilen iki  enjektör dolusu sıvıyı, kromatografi kağıdı denilen bir kağıdın işaretlenmiş bir noktasına damla damla içirmekti.   Kağıda düşen her damlanın ıslattığı alanı saç kurutma aleti ile  kurutacak ve aynı yere bir damla daha düşürerek enjektörlerdeki sıvıları bitirinceye kadar damlatmaya devam edecektim. Damlaların ıslattığı yerin çapı 0.5 Cm den büyük olmayacaktı. Onlardan başka bir de şahit denilen başka bir enjektör dolusu sıvıyı da aynı kağıdın başka bir noktasına damlatmam gerekiyordu.  Yaptığım bu işe de, spot yapma (leke yapma) deniyordu.  Fakat ne kadar  dikkat etsem de, kağıda düşen damlalar istenilen büyüklükte olmuyordu. Bazen  öyle damlalar düşüyordu ki, kağıttaki lekenin çapı 1,5 Cm bile olabiliyordu.

Metin Bey çok kibar bir insandı. Spot yapma işini beceremediğimi gördükçe,  “Yenerciğim biraz daha dikkatli çalışman lazım. Çünkü deneyin hassasiyeti bozuluyor ve emeklerimiz boşa gidiyor” diyordu.
Hocamın işini bozmak istemediğim gibi, sırf bu işi beceremediğimden dolayı asistan olma şansımı da yitirmek istemiyordum. Bir kaç denemeden sonra başaramayacağımı anlayınca çocukluğumdan beri var olan icatçılık damarım kabarmış, bu işi otomatik olarak mükemmel bir şekilde yapabilecek bir alet icat etmeyi tasarlamaya başlamıştım. Hazırladığım çizimleri Faik Ustaya göstermiş, bu aleti yapabilirse gerekli malzemeleri alabileceğimi söylemiştim.  

Faik Usta istediğim aleti yapabileceğini ve malzeme almama da gerek olmadığını söyleyerek, “ Gel benimle” demişti. Beraberce bir hurda deposuna gitmiştik. Orasını ilk kez görüyordum. 

Hayretler içinde kalmıştım. Depoda el yapısı laboratuvar aletleri vardı.  Hiç unutmuyorum; hurdalığa atılmış olan aletlerin biri de, üzerinde sağlam bir kontakt termometre bulunan bakır sacdan imal edilmiş su zarflı bir etüv idi. Bir köşesinde küçük bir delik açılmış olduğundan, su tutmadığı için, hurdaya atılmıştı. Deliğin olduğu yer yeşillenmişti. Orası lehimlenmiş olsaydı,  kim bilir kaç yıl daha  kullanılabilirdi. 

Aletlerin üzerinde çakma harflerle “Hayrettin” yazılıydı. Faik Ustaya  “Kim bu Hayrettin?” diye sorunca o da bana  ” Bu Hayrettin Usta, Alman Profesör Braunerin yetiştirdiği ustadır. Profesör Brauner bu aletlerin hepsini Hayrettin Ustaya yaptırmıştır. Brauner Almanya’ya gidince, Hayrettin Usta da emekli olmuş,  onun yerine beni aldılar demişti. 

Faik Usta hurdalıktaki işe yaramayacak derecede bozuk olan aletlerden söktüğü malzemeleri atölyeye getirmiş ve  Şekilde görülen  istediğim aleti yapmıştı.


Uzatmayayım. Sonuçta spot yapma işini, son derece hassas bir şekilde başarabilen  bir alet yapmıştık. 

Spot işini alete yaptırdığımdan Metin beyin haberi yoktu. Bu işi nasıl birden bire bu kadar mükemmel bir şekilde yapabildiğimi sorunca,  ben de Faik Ustaya yaptırdığım aletten o zaman bahsetmiştim. 
Söz Faik Ustadan açılınca Metin Bey de bana.  “Faik Usta mükemmel bir insandır” diyerek onunla ilgili bir anısını anlatmıştı. 

Söylediğine göre,  Faik Usta Bakırköy’ün Kanarya taraflarında oturuyormuş. Her sabah  banliyö treninin ilk seferine biniyor,  Yeni Kapı İstasyonunda iniyor ve oradan buraya da (Süleymaniye’ye) yürüyerek geliyormuş. Bir gün bindiği banliyö treninde bir cüzdan bulmuş.  Cüzdanda 15.000 Tl. Varmış.  Faik Usta bu cüzdanı Metin Beye  getirmiş ve «Hocam bunu ne yapalım?» demiş. Beraberce Yenikapı Polis Karakoluna gitmişler. Zabıt tutturarak,  Cüzdanı karakola teslim etmişler. Cüzdanın sahibi bulunmuş.  Adamcağız Botanik binasına gelmiş.  Faik Ustaya bir miktar para vermek istemiş; ama,  Faik Usta bir kuruş bile almamış. 

Alman Yahudisi Ordinaryüs Profesör Dr. Brauner’e gelince:  Sonradan öğrendim ki: Profesör Brauner, Hitler’in zulmünden kaçarak Türkiyeye gelmiş. Darülfünundan dönüştürülmüş olan Üniversitenin, Botanik Anabilim Dalında araştırma yapmak için laboratuvar aletlerinin bulunmadığını görünce, oturup bir hesap yapmış. Gerekli aletleri ithal ederse harcanacak parayla, o aletlerin burada imal edebilmek üzere kurulacak atölye için harcanacak parayı karşılaştırmış ve atölye kurmaya karar vermiş. Türkiye’nin en fakir olduğu yıllarda laboratuvarlar için gerekli aletlerin Türkiye’de üretilebilecek olanlarını ürettirip kullanmış, üretilemeyecek olan parçalarını da ithal ettirmiş. Böylece kurduğu düzenle, bilimsel araştırmalarına devam etmiş ve dünya çapındaki otoritesini devam ettirmiştir.

Doç Dr. Metin Bara da,  yaptığımız araştırmalarını tamamlayınca iki yıllığına Amerika’ya gitmişti. O gidince ben de mezun olmuş askere gitmiştim. Metin Bey Amerika’dan dönünce ben de askerden terhis olmuştum. Botanikte asistan olarak göreve başlamam da askerlikten sonraki yıllara rastlar. 

Metin Bey amerika’dan dönünce O’na çok değişik bir deney aleti lazım olmuştu. Faik Ustayla beraber o aleti de yapmamızı rica etmişti ve yapmıştık. Metin Bey de o aleti kullanarak yaptığı bilimsel araştırmaların sonucunda Profesör Olmuştu. 

Yıllar sonra Metin Bey Dekan olmuş, beni de Dekan Yardımcısı olarak atamıştı.  O zaman, Fen Fakültesinin her Bölümündeki yabancı Profesölerin, tıpkı Brauner gibi,  kendi Bölümleri için atölye kurmuş olduklarını da görmüştüm. 

Yabancı profesörler tarafından kurulmuş ve işe yaratılmış olan atölyelerin, yabancı profesörler gittikten sonra, suyu kesilmiş değirmenlere dönmüş olması karşısında, şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz gerekmiyor mu?  

Metin Beyi 2000 yılında kaybetmiştik. Allah rahmet eylesin. Faik Ustaya da sağlıklı ömürler dilerim.

Saygılar.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —