Günsel Ekenel


PENCERE


Kuş sesleri içinde sıradan bir sabaha uyanmak, umutla, sağlıkla gözümüzü açmak ne kadar büyük mutluluk, hissetmek lazım, yaşamın  ince ayrıntılarda gizli olduğu gerçeğini kaçırmadan, onca kargaşa içinde…

İçeri dolan mis gibi iyot kokusu, perdeyi hafifçe oynatan esinti, dışarıya çağırmak istercesine umut sözcükleri fısıldıyor, ahenkli bir melodi gibi…
“ PENCERE “ ne farklı duygular uyandırıyor insanda, hep “ dışarı bakma isteği “ neden duyarız ? Çok merak ederim.
Gördüklerimiz “ dışarıda kocaman bir dünya ve değişik yaşamlar var “ der her seferinde bize…

YAŞAM ne çok şey öğretiyor insana…
Telaşla işe giden insanlar, evine ekmek götüren babaların yüzlerine yansıyan duyguları,
Sokak hayvanlarını beslemeye çıkan emekli teyze,
Torununu parka götüren dede, çok özenle karşıdan karşıya geçiyor, torun çok kıymetli, deneyimledik hepimiz küçükken…
Bankta oturan sevgililer, denize karşı müzik dinliyorlar, kulaklığı paylaşmışlar, gelecek güzel günleri de paylaşmayı vaad ediyorlar sanki…
Okula giden, servis bekleyen çocuklar, bir yandan da şakalaşıyorlar…
Çamaşır toplayan kadın, aklından neler geçiriyor, düşünceli ve yüzü asık.

Bir de pencere arkası yaşam var ki o daha farklı duygular uyandırıyor…Biraz hüzün, çokça merak, kurulmuş sofralar, çatal bıçak sesleri…
Dışarıdan bizim gördüğümüz  o çiçekler değil her zaman görünen, 
Beyaz başörtülü teyze, kimi bekliyor acaba camda, gelmeyecek olan eşini mi ?
Yoksa askerdeki oğlunu mu ?

Keşke hep mutlu insanlar görsek camdan her baktığımızda…
Kavgalar, kazalar, ambulanslar, yanan ormanlar, ışıklarda mendil satan çocuklar, hastahane bahçesinde koşuşturan babalar, öldürülen bebeklerin cansız bedenini teslim alan ebeveynler, poşette çöpe atılan yaşamlar… değer mi hiç ? Alt tarafı sadece geçiyoruz bu dünyadan, hancı ve yolcu misalî…Bizi tanıyan  son insanda veda edince yaşama, hiç yaşamamış  gibi olacağız, ne tuhaf…
Yolda kavga eden bir  çifte “yaşam çok kısa, değmez “ demeyi isterdik, yanlarına koşarak gidip, sevecen bir dost tavrıyla …Bu mümkün olsa bile, alacağımız tepkiyi düşünüp “Bana Ne “ demek en gerçekçi davranış biçimi  olabilir…İyi ya da kötü olmak tercih mi ? Yoksa, ancak o kadarını mı becerebiliyor insanlar, bu konuda karar vermek zor.

Tesadüf ya da şans… Ben hep oturduğum evin penceresininden baktığımda okulun gönderinde gururla salınan Türk Bayrağını görüyorum her sabah, bu ne büyük gurur, bir cumhuriyet öğretmeni için, 29 Ekim’ de 101. Yılını kutlayacağız cumhuriyetimizin, şeref ve şanla Kutlu olsun yüce ulusumuza

Camlarla bölünmüş iki farklı dünya, önü ve arkası, farklı insanlar, farklı yaşamlar…
“ Et mi kaynıyor, dert mi kaynıyor her evin içinde “ bunu bilmek çok zor…
Bazı insanlar için günler çok zor geçmeli, yataya bağlı yaşayan ya da hayata olumsuz bakan, tutsak, köle insanların yaşamını düşünmek bile ürpertiyor insanı, özgürlük tek başına bile yaşamdan zevk almak için yeterli… Değil mi ?  “ Penceresiz kaldım anne “ diyen Yusuf Hayaloğlu’nun  duygularını anlamak zor olmasa gerek…Çok zor ışıksız kalmak, nefessiz kalmakla eş olmalı…

Pencereleriniz hep açık, camlarınız yürekleriniz kadar temiz ve gördükleriniz hep huzur versin, sabahları  sardunyalar açsın rengarenk…Hayat kısa ve hep anlam yüklemek gerekir, ayrıntılar, mutluluk verir ancak bu sayılı günlere…
Değmez, kirletip bir mendil gibi buruşturup atmaya, özenle katlayıp, çekmeceye saklamalı, mis kokulu sabunlar, lavantalar  eşlik etmeli yaşama…Her zaman bir hayvanın, bir çocuğun, bir yaşlının sırtına dokunarak, sessizce, sevgiyle…Henüz gidilecek yollar, ekilecek tohumlar, öğrendikçe mutlu olunacak bilgiler, dinlenecek melodiler ve gezilecek ülkeler varken… Kendi yüreğimizi de şımarmalıyız, bilgece ve ustaca…Usulca… Kimseyi incitmeden, fazla gelen ne varsa eksik olanlara pay ederek…

G/ EKENEL

YAZARLAR