Sezai Kara


ORHAN VELİ KANIK-BİR GARİP ORHAN VELİ


GÜZEL HAVALAR
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim 
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi 
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.

Orhan Veli’yi okuyunca, Orhan Veli Kanık denilince; çocukluğuma, ilk gençlik yıllarıma, ortaokul-lise yıllarıma giderim…Mamak ve Tuzluçayır, 42.Sokak gelir aklıma…Dar gelirli olup, dar kafalı olmayan onurlu insanlar gelir gözlerimin önüne…Karlı bir kış günü, paltosunun yakalarını kulaklarına yapıştırmış, elindeki  mutfaklık filesiyle babalarımız ve sobası yanan, bacası tüten evlerde, pencereden onun yolunu gözleyen annelerimiz gelir aklıma…

Sokaklarında şenlik, mutluluk içinde, gamsız kedersiz oyun oynadığımız çocukluk yıllarımız, günlerimiz gelir aklıma. Kızlı erkekli yakan top, saklambaç, dombik, voleybol oynamalarımız…Mahallece herkesin birbirine saygılı-sevgili ve her bakımdan dayanışma içinde olduğumuz günler…Sokak hayvanlarının, kedilerin-köpeklerin herkes tarafından bakıldığı, elden geldiğince korunduğu yıllar…Açıkhava sinemalarına konu komşu,akrabalarla hep beraber gidildiği, Tuncay Sineması’nda birbirlerine bitişik sandalyelerde, ay çekirdeği çitleyerek filmlerin izlendiği, on dakika arada gazozların içildiği, dönüşte filmin etkisinde kalarak, esas oğlanla esas kızın başından geçenlerin eve varana  kadar konuşulduğu ve pencereleri demirlenmemiş, bazen aceleyle çıkıldığında kapısı kilitlenmemiş huzur dolu evimizde, gece bekçilerinin bizlere ninni gibi gelen, aralıklı düdük sesleriyle tatlı rüyalar içinde derin  uykulara daldığımız günler gelir aklıma,  Orhan Veli’yi andıkça…

Mamak Harmanyolu Mahallesi’nden Muhabere Okuluna giden bir yol vardı, bugün de var. O zamanlar tenha, ağaçlıklı bir yoldu ve o yol bende her zaman romantik bir izlenim bırakmıştır. O zamanlar, Ortaokul çocuğu olduğum için, bana o ağaçlı, gölgeli yol uzunca gelmiştir. Mamak Lisesi’ndeki ablalarımız, abilerimiz yaşlarındaki öğrencilerin buluşma, beraberce yürüyüş yollarıydı o yol ve Harmanyoluydu. Masum, içten sevgilerln, titrek, ürkek aşkların yaşandığı buluşma, bir araya gelme yeriydi o yol. Liseli aşıkların birbirlerine hatıra defterlerini verdikleri, yüzüne söylemeye çekindikleri sözleri kağıda döküp, bir zarf içine koyarak ve utanıp sıkılarak sevdiği kızların ellerine mektup olarak tutuşturmaya çalıştıkları bir yoldu Harmanyolu. Benim için romantik bir dünyayı hatırlatan bir yoldur hala orası. Bugün bile oradan geçerken hep aklıma o yıllar, o günler gelir, gözlerim buğulanır, duygulanırım…
İşte bir Garip Orhan Veli deyince, benim aklıma hemen bunlar geliverir…

Ankara semtleri ve caddeleri…Ulus, Anafartalar caddesi, Posta Caddesi, Cebeci, Dikimevi, Altındağ, Hacettepe, Kızılay, Sıhhıye, Necatibey…ve her türlü halleriyle buralarda yaşayan; sokaktaki, kahvedeki, pazardaki, meyhanedeki insanlarımız; Orhan Veli’nin insanları…

Yıllar önce bir Gazetede Orhan Veli’nin, arkadaşlarıyla buluştuğu, muhabbet ettiği meyhanenin yerini okuyup merak etmiş ve orayı bulmuştum. Ulus-Posta caddesinde Menderes iş hanı’nın hemen yanındaki binanın giriş katı. Yıllar önce, yetmişli yıllarda Menderes iş hanında, üst katlardan birinde babamın inşaat kalfalığıyla ilgili yazıhanesi vardı ve yazları okullar tatil olunca oraya giderdim. Meyhane kapanmadan önce babam ve eniştem  arasıra giderlermiş, nezih insanların geldiği çok güzel bir uğrak yeriymiş o meyhane. Şimdi orası küçük bir dönerci dükkanı.

İçimizden biridir Orhan Veli. Sıradan insanların, eve ekmek götürme derdinde olan, günlük yaşam gailesi içindeki insanların sesidir…“Montör Sabri” isimli şiiri, bana sanki Ankara Askeri Dikimevi’nde, montörlük yapan bir tanıdığı üzerine yazılmış hissi verir.

MONTÖR SABRİ
Montör Sabri ile 
Ve daima geceleyin 
Daima sokakta 
Ve daima sarhoş konuşuyoruz.
O her seferinde 
“Eve geç kaldım” diyor.
Ve her seferinde 
Kolunda iki okka ekmek.

Ve tabi ki İstanbul şehri…Loş kayıkhaneleri, çığlık çığlığa martıları, balıkçı tekneleri, mavnaları, pırıl pırıl mavi sularıyla İstanbul boğazı…Kapalı çarşı, Mahmutpaşa, Sultanahmet, Sıraselviler, Beyoğlu ve binbir türlü halleriyle sokaklarındaki insanlar…Denize nazır fıstık çamlarıyla, yosunlu, sarmaşıklı, erguvan renkli çiçeklerle donanmış görüntüsüyle ve kaldırımları, kahveleri, meyhaneleriyle İstanbul…Asırlardan kalan tarihsel yapılarıyla bir açıkhava müzesi olan, yedi tepeli şehrimiz büyülü İstanbul…
Anadolu’nun her bir köşesinde yaşayan insanlarımız, bizim insanlarımızdır Orhan Veli’nin şiirindeki insanlar.

O; insanları, her halleriyle anlatmaya çalışmıştır. Sıradan insanların acıları, neşeleri, kederleri, hüzünleri, aşkları, beklentileri, hasretleri, komiklikleri, içinde zaman zaman yergileri de barındıran kendine has, sade, yalın, katıksız, özentisiz, kendine özgü üslubuyla bir Orhan Veli dili yaratmış, çok sevdiğim, baş tacı şairlerden biridir.

Hangi şiirini buraya yazsam, bir başka şiirinin hatırı kalır…

SERE SERPE
Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;
Entarisi sıyrılmış, hafiften;
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;
Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama…
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!

TAHATTUR-VESİKALI YARİM 
Alnımdaki bıçak yarası
Senin yüzünden;
Tabakam senin yadigarın;
“İki elin kanda olsa gel” diyor
Telgrafın;
Nasıl unuturum seni ben,
Vesikalı yarim?

EFKARLANIRIM
Mektup alır, efkarlanırım;
Rakı içer, efkarlanırım;
Yola çıkar, efkarlanırım.                                   Ne olacak bunun sonu, bilmem.
“Kazım’ın” türküsünü söylerler,
Üsküdar’da;
Efkarlanırım.

KİTABE-İ SENG-İ MEZAR
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada 
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi
Kundurası vurmadığı zamanlarda 
Anmazdı ama Allahın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye.

CIMBIZLI ŞİİR 
Ne atom bombası,
Ne Londra Konferansı;
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!

VATAN İÇİN
Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik.

Sait Faik Abasıyanık’ın, Orhan Veli Kanık hakkında söylediklerine kulak verelim:
“ Bir delikanlı Orhan’ın şiirlerini okumuşsa içi titremeden, gözü yaşarmadan insana, ağaca, kuşa, taşa, toprağa, Ankara’ya İstanbul’a bakamaz, kaldırımına tüküremez, ağacını kesemez; sokakta kendi halinde, sakalı ağarmış, paltosu yırtık, üfürsen uçacak bir adamın -Süleyman Efendi budur diye- eline sarılmadan edemez olur.
Orhan’ın şiirlerini okuyan kız, erkek kimseyi öldüremez, kimseyi dövemez, kimseye sövemez.
Türkçe Orhan’ın elinde bugüne kadar bilmediğimiz hale gelmişti.
Biz Türkçemize neler, ne ukalalıklar, ne yabancılıklar, ne paçavralar giydirmiştik. O Türkçeyi soyuvermiş, yakışır urbalar giydirmişti. Aman şu Türkçe ne şeymiş dedik.”

Orhan Veli Kanık (1914-1950) 
İstanbul Beykoz’da dünyaya geldi. Babası Mehmet Veli Bey, Cumhurbaşkanlığı Armoni Orkestrası’nda şefti. Orhan Veli 1925’e kadar Galatasaray Lisesi’nde, ardından Ankara Lisesi’nde (Taş Mektep) öğrenimine devam etti. Edebiyat öğretmenleri Ahmet Hamdi Tanpınar ve Rıfkı Melül Meriç’in teşvikleriyle yazı ve şiirler yazmaya başladı. Oktay Rifat’la ilkokulda, Melih Cevdet’le lisede tanıştı. 1932’de İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe bölümüne başladı. Edebiyat Fakültesi Talebe Cemiyeti Başkanlığı yaptı. Bu sırada Galatasaray Lisesi’nde muallim muaviniydi. Mezun olmadan Ankara PTT Umum Müdürlüğü Telgraf İşleri’nde memurluğa başladı. Tercüme Bürosu’na girdi ve Fransızcadan çeviriler yaptı. 1949’da “Yaprak” dergisini yayımlamaya başladı. 28 sayı sürdürebildi.
İlk şiirleri 1936’da “Varlık” dergisinde çıkar. İnsan, Küllük, İnkılapçı Gençlik, Aile şiirlerinin yayımlandığı dergiler arasındadır. 1941’de Oktay Rifat ve Melih Cevdet’le Garip’i yayımlar; kitapta bir de şiir anlayışlarını uzun uzun açıkladıkları Önsöz bulunur.
Vazgeçemediğim (1945), Destan Gibi(1946), Yenisi (1947), ve son kitabı Karşı (1949) basılır. La Fontaine’in Masalları (1948) çevirisi ve Nasrettin Hoca Hikayeleri (1949) ilgi görür. Çeşitli yazarlardan Fransızca çeviriler yapmıştır.

Orhan Veli’nin çok sayıda şiirleri müzisyenlerce bestelenmiş ve büyük bir beğeniyle dinlenmektedir…Orhan Veli Kanık, yazılarıyla, şiirleriyle bizleri büyülemeye ve yaşamaya devam ediyor.
Sonsuz sevgi ve saygıyla…

(Alıntılar; ORHAN VELİ Bütün Şiirleri/Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)

YAZARLAR