Bundan önceki yazımı “Her İşin Bir Ahlâkı Vardır.” başlığı altında ele almış ve değerlendirmiştim. Bugün de o yazıma bağlı olarak iş hayatı içerisinde doğru davranış biçimlerini uygulamak, dürüst, adil, eşit ve tarafsız olmak, yalan söylememek meslek etiğinin temel ilkelerine göre hareket etmek zorunda olan adaleti titizlikle ayakta tutmak, doğruluktan, iyilikten, hak ve hakikatten ayrılmamak, helâl kazanmak yönünde çaba göstermesi gerekirken değer yargılarını yitirmiş olan bu nedenle de toplumu derinden etkileyen meslek ahlâkından söz etmek istiyorum.
İnsanlar hayatlarını sürdürmek için çok farklı işlerle meşgul olmak zorundadırlar. Canlıların rızıklarını arayıp bulması, insanların da güçleri yettiği nispette kimseye yük olmamak için çalışarak helâlinden kazanmaları zaten Allah'ın da emridir.
Allah, yeryüzünü insan için hazırlamış, her şeyi insanın hizmetine vermiş, dünyayı türlü türlü nimetlerle donatmış, insanlara da yüce kitabında "Çalışınız, kazanınız, tembelliği terk ediniz, gayretli ve çalışkan olunuz; doğru ve yasal yoldan israf etmeden yiyiniz, içiniz!" demiştir. Bu buyruk üzerine insan da aklını kullanmalı, ilimden, bilimden uzak kalmadan çok çalışmak suretiyle bu nimetlerden faydalanmasını bilmeli, meşru yoldan, kötülük düşünmeden çalışarak helâl ve temiz yoldan rızkını kazanmalıdır.
Ancak geçmişten günümüze şöyle bir baktığımızda milletimizin temel değerlerinden olan ahilik kültürü değerleri ile insanlar arasındaki ticaret ve toplumsal ilişkilerde samimi, adil, dürüst, güvenilir olma; iş ve meslek ahlâkına saygı, hak ve hukuka uyma; sevgi, saygı duyma; şefkatli ve güler yüzlü olma gibi ilkeleri olan bir anlayış biçimi uygulanırken; bugün ahilik kültürünün ne kadarı yaşatılmakta, mesleklerin gerektirdiği sorumlulukların ne kadarı yerine getirilmekte ve uygulanmaktadır acaba?
Yakın zamana kadar ahlaki düzey bakımından dünyada örnek çalışkan, güvenilir, adil ve sözünün eri olan bir toplum iken ne yazık ki günümüzde bu değerleri yeteri derecede muhafaza edemediğimizden son yıllarda yaşanan meslek ahlakındaki dejenerasyon, toplum yapısının da gittikçe bozulma eğiliminde olduğunu göstermektedir maalesef!..
Ülkemizde kimi insanlar çalışmadan, emek harcamadan, yorulmadan, alın teri olmadan kısa yoldan kazanç elde etmek isterken, kimi insanlar da işini doğru, düzgün ve gerektiği gibi yapmayıp, hile ve dalavereyle iş yapmakta ve üzerine düşen görevi lâyıkıyla yerine getirmemekte, sözünde durmamakta, fırsatçılık yapmakta, rüşvet alma veya vermeyi oldukça normal görmekte, ehliyet ve liyakat yerine kayırmacılık tercih edilmektedir.
Oysa iş ve çalışma hayatında hesap verilebilir adımlar atılmalı ne aldatan ne de aldatılan olmamalıdır. Helalinden kazanmalı, helale harcamalıdır. Kul ve kamu hakkından sakınmalı, haram bir lokma yememeye çok dikkat etmelidir. Unutmamak gerekir ki, bireyin kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını helal ve meşru yollardan temin etmek için çalışıp çaba göstermesi de bir ibadettir.
Ancak bugün üzülerek görmekteyiz ki insanlar, mensubu olduğu İslâm dinine, gelenek ve göreneklerine ve sahip olduğu tüm millî ve manevî değerlerine rağmen, toplumsal hayatta, özellikle de ticari ve ekonomik faaliyetlerinde gerekli ahlaki duyarlılığı göstermemekte; daha fazla kazanma arzusu ve hırsı ile insanları kandırmakta, fahiş fiyatlarla insanları zor duruma düşürmektedir.
Halbuki İslâm toplumu bir ahlâk toplumu, İslâm medeniyeti bir ahlâk medeniyetidir ve bunun ilk adımının atıldığı yerler de çarşı ve pazarlardır. Pazarın asıl değeri ise dürüstlüktür. Esnaf, müşteri ilişkisinde öne çıkan iki kavram vardır. Biri kul hakkı duyarlılığı, diğeri de helal kazanç bilincidir. Ancak yüzyıllara dayanan Ahi lonca kurallarından ve ahlâktan nasibini almamış kimi sahtekârlar, tüketiciyi aldatmaktan vazgeçmemekte, dolandırıcılığı meşru hale getirmeye çalışmaktadır.
Aldatılan müşteriler, işçinin hakkını vermeyen işverenler veya aldığı ücreti hak etmeyen işçiler oldum olası şikâyet edilir. Ama insan önce kendisine bakmalı ve kendisine çeki düzen vermeli, kendi davranışlarını kontrol etmelidir!.. Çünkü son derece hassas ve dürüst insanlar yanı sıra denetimler sonucu ortaya çıkan iş ve ticaret hayatında iyi bir sınav veremeyen, sadece eline geçecek paraya odaklanmış, insan sağlığını bile hiçe sayan Allah’tan korkmayan kuldan utanmayan bazı ticarî firmalar ve ticaret erbabı kişiler günden güne çoğalmaya başlamıştır.
Yine bugün fazlasıyla yaşanan sosyal medya, hile ve dolandırıcılık olayları…İç İşleri Bakanlığı ve Emniyet Müdürlüğü “Sizleri telefonla arayarak kendilerini polis, asker veya savcı olarak tanıtıp, sizden para, altın isteyen şahıslara inanmayın.” diye mesaj atmasına rağmen aldatılan ve mağdur olan insanlar çoğalmıştır.
Avukatlık bürosuymuş gibi davranarak “tarafımıza intikal eden dosyanızın son işlem günüdür. Bilgi almak için arayınız.” diye verilen telefon numarası arandığında sahte profillerin arkasına saklanan ve hesapları boşaltan dolandırıcılar artmıştır.
‘’Evladımın boğazından haram lokma geçirmem.’’ diye hakkaniyetli davranan, dürüst olan esnaf sayısı azalmış; eve gelen tamirci, alışveriş yapılan küçük ya da büyük esnaf, pazarcı esnafı gibi kimi kişiler ekmek teknelerini çalıştırırken ‘’helal ve haram” kavramlarını unutulmuşlar her şeyi mübah saymaya başlamışlardır.
Nedense helal kavramı sadece bir hayvanın nasıl kesildiğinde aranır olmuş oysa helal ve haram kavramları atılan her adımda düşünülmeli, gözetilmelidir.
Büyük bir medeniyet kurmuş ecdadın torunları, ne oldu da ‘şeytanın bile aklına gelmeyecek’, insanlıkla bağdaştırılamayacak yanlışlıkları yapmaya başladı, ahlâksızlıkları işler hale geldi dersiniz? Aile hayatından sosyal ilişkilere, eğitim-öğretimden, iş ve meslek hayatına kadar neden yozlaşma, bozulma oldu? Dün, bizi biz yapan değerler neden kayboldu, hayatımızda niye yok artık? İşte bu soruların cevabını, ahlâk ve meslek ahlâkı çerçevesinde herkesin kendisine mutlaka vermesi ve dürüstçe cevaplaması gerekmektedir.
Belli bir yaşın üstünde olanlar “Bu ülkeye ne oldu böyle?” diye düşünüyor, yarınlardan kaygılanıyorlar ve içinde büyüdükleri Türkiye’yi tanımakta güçlük çekiyorlar deniyor. Bu yaş grubundakiler de azımsanmayacak sayıdalar ama onlar kendi üzerlerine düşeni yaptıklarına inanıyorlar mı acaba?
İnsan sadece dünya için yaratılmadığını unutmadan maddî rızkını kazanmaya çalıştığı gibi, manevî rızkı için de çalışmalı; dünyada kalacağı kadar dünya için, sonsuz olan ahiret hayatı kadar da ahireti için çalışmak gerektiği unutulmamalıdır.