Günsel Ekenel


Kaz Dağları’nda Bir Masal: Küçükkuyu ve Zeus Altarı


 

Kaz Dağları’nın eteklerinde, çam ve zeytin ağaçlarının kokusuna karışan bir rüzgâr, tarihin ve doğanın iç içe geçtiği bir yeri anlatıyor: Küçükkuyu.
Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı bu sevimli belde, hem doğası hem de efsaneleriyle ziyaretçilerini büyülüyor.
Balığıyla, bulutlarıyla, bereketiyle adeta bir cennet.
Tanrının cömert davrandığı ender yerlerden biri diye düşünmeden edemiyor insan. Oksijen deposu; havası her zaman mis gibi.

 

Kaz Dağları’nın güneybatı yamacında yer alan Adatepe, bu büyünün kalbi gibi.

Adatepe Köyü’nden yukarı doğru yürümeye başladığınızda, zeytin ağaçlarının yerini çam ağaçları alıyor. Yol boyunca kuş sesleri, kelebekler ve reçine kokuları size eşlik ederken, bu yolun sonunda ulaştığınız yer mitolojinin kalbinde yankılanan bir tepe: Zeus Altarı (Sunak).

Efsaneye göre Zeus, tanrıların kraliçesi Hera’yı ilk kez burada görmüş ve gördüğü anda ona âşık olmuş. Bugün hâlâ bu tepe kutsal kabul ediliyor; çünkü burada, gökyüzüyle yerin birbirine dokunduğuna inanılıyor.
Gerçekten de Zeus Altarı’na çıktığınızda, sanki bulutlara dokunacakmışsınız gibi hissediyorsunuz.
Altınızda tüm görkemiyle uzanan Edremit Körfezi ve karşısında sessizce duran Midilli Adası manzarası nefes kesici.

Yolunuz düşer de bir gün İda Dağı’nın tepesine, Zeus Altarı’na çıkarsanız bilin ki elinizi uzatsanız gökyüzüne değeceksiniz.
Edremit Körfezi ve Midilli Adası, tüm görkemiyle ve bir o kadar da sessiz mütevazılığıyla karşınıza çıkacak.
Zeus ile Hera’nın Truva Savaşları’nı izlediği tepede şimdi siz durmaktasınızdır,
ve duyduğunuz tek şey kuşların kanat sesleri olacaktır…
Huzur ve zamansız zaman…

 

Aslında Zeus Altarı, zamanında kaya kütlesinin oyulmasıyla oluşturulmuş bir sunak. Oyularak yapılmış taş basamaklardan tepeye tırmanırken, her adımda tarihle aranızdaki mesafe biraz daha kısalıyor.

Zeus Altarı, onlarca efsaneye ev sahipliği yapmış İda Dağı’nda, görenleri kendine âşık eden yerlerden belki de en güzeli.
Çıkarken çam kokuları, kelebekler ve kuş sesleri bu sonbahar güzelliğine eşlik ediyor;
resimlerse bu güzelliği anlatmaya çoğu zaman yetmiyor…

Tepeden dönüş yolunda, Adatepe’nin taş sokaklarında dolaşmak başlı başına bir keyif.
Köyün her köşesinde begonvillerin sardığı taş evler, küçük sanat atölyeleri ve mis kokulu kahveler sizi karşılıyor.
Köy kahvesinde içilecek bir bardak çay, yanında otlu gözleme ya da keçi sütünden yapılan nefis bir dondurma, bu gezinin en güzel ödülüdür diye düşünüyorum.
Benim favorim kesinlikle keçi sütlü dondurma oldu!

Yakınlardaki Yeşilyurt Köyü de görülmeye değer; sakinliği, doğallığı ve taş evleriyle huzur dolu bir durak.
Dönmeden önce Adatepe’den zeytinyağı ve köy zeytinlerinden almayı unutmayın.
Emin olun, bu lezzet Kaz Dağları’nın bereketinin sadece bir parçası.

Kaz Dağları’nda bir gün, doğa ve tarihin iç içe geçtiği bu köylerde dolaşırken sadece manzarayı değil, zamanı da seyredersiniz.
Kesinlikle Zeus’un ve Hera’nın aşkına şahitlik eden o rüzgâr, sizin saçlarınıza da dokunacaktır…
Rüya gibi. Her fırsatta gidilesi.

 

Yıllardır giderim ve her seferinde aynı duygularla dönerim.
Bu kez gittiğimde, gezi notlarımı ve fotoğraflarımı sizlerle de paylaşmak istedim, bir değişiklik olsun yazılarıma.
Cennet yurdumuzun her köşesi ayrı güzel, ayrı büyüleyici. Çanakkale’nin tarihi dokusu ve müzeler ise bir sonraki yazıda…

Sevgiler, tüm dostlara.
 

YAZARLAR