Uzun bir tatil sonrası yeniden memlekete gelmenin tarifsiz duyguları içerisindeyim, ne yalan söyleyeyim, Sivas özleniyormuş uzakta. Tabi orda da zaman buldukça gün içerisinde haberleri, yazılan çizilenleri takip etmeye çalışıyor, Sivas gündeminde neler var onları öğrenmeye çalışıyordum. Ara sıra birkaç kitaba uzanmışlığım da olmadı değil hani; “Biz istiyoruz ki, bu memlekette yapılan her iş, üç beş kişinin çıkarına değil, bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun!...” (Markopaşa Yazıları ve Ötekiler - Sabahattin Ali)
Yeri gelince tatil anılarından da bahsederiz, o ayrı bir konu, biz meselemize gelelim dilerseniz. Lafı hiç eğip bükmeyeceğim, bence Valiliğin ve Belediyenin, yeme içme sektöründe olması kamu kaynaklarının kullanımı açısından haksız rekabet sağlamaktadır ve olmamalıdırlar, ticaret yapmaları etik olmamakla beraber, kamuya hizmet odaklı çalışmaları gerekir bu bir, ikincisi sayın yeme içme sektöründeki arkadaşlar en azından sizinle rekabet etmeye çalışan kamu destekli bu yerlerde sizlerin yaptığı eksik veya fazla hangi hizmet verilmekte bunu hiç düşündünüz mü, bu iki.
Spor, sadece Futbol mudur?
Şehir merkezinde, geleceğin sporcularının kolay erişebileceği, Kamunun parası ile yapılan Kayak Simülasyon Merkezinin, yerinden sökülerek neredeyse 60 km uzaklıktaki bir mesafeye taşınacak olması ve yeme içme alanının PROTOKOL!’un daha çok faydalanabilmesi için taşınacak bu alana kadar büyütülecek olması sadece Sivas’ta yapılabilecek bir uygulamadır sanırım. Yıldızdağı, 60 Km mesafe, kim gidecek, nasıl gidecek, ne zaman gidecek, ne ile gidecek?
Ülkenin ekonomik kriz gerçeği ile yüzleştiği şu günlerde Kamuya gönderilen tasarruf tedbirleri genelgesine uyulmaya çalışılması gerekirken, PROTOKOL!’un avamdan ayrılarak yeme içme rahatlığı için Valilik, Kayak Simülasyon Merkezinin sökülmesi, taşıması ve götürüldüğü yere monte edilmesi için kaç para harcayacak acaba?
Spor, sadece Futbol mudur?
Bundan yaklaşık on yıl önce bu sütunlarda dile getirdiğim bir konu vardı; Üniversite ve Şehir arasındaki kopukluğun giderilmesi için halkın kullanımına açılan Üniversite yerleşkesi içerisindeki Olimpik Havuzun nasıl ticarethaneye çevrildiğini ve sözde halka kucak açan dönemin yönetiminin, halkı yıldırmak amacı ile geleceğin sporcuları (06 – 11 yaş arası) çocuklara çalışma saatleri olarak, "havuzda su sıçratmaları" nedeni ile hafta içi, saat 21 – 23 arasını uygun gören bir zihniyet ile bu gün kayak simülasyon merkezinin taşınması için çaba eden zihniyet aynı. Oluşturulan kast sistemi ile yukardakilerin içine biz aşağıdakilerin girmemesi, yukarıdakilerin rahatının bozulmaması.
Spor, sadece Futbol mudur?
Sorarım siz aklı başında okurlara; asıl sorun, kamunun kaynaklarının keyfi olarak, pervasızca birilerine dağıtılması, kamunun hizmet yerine ticaretle iştigal etmesi değil mi? Tabi açgözlü tüccarlar olmasa kamunun ne işi var ticarette, o da ayrı bir konu, ama beş parmağın beşi de bir değil ki…
Sanki Merkezin taşınması sadece birkaçımızın derdi, konuya ilişkin herhangi bir haber, herhangi bir yazı, yerelde haber yapan diğer basın yayın organlarında görememek açıkçası bunun kabullenildiğinin göstergesi sanki. E tabi, ilgili yerde özel masaları ayrılanlar, özel taltif görenler herhalde buna ses çıkarmaz…
Severim okumayı, anlayacağınız üzere tatil okumalarında; Dede Korkut Kitabı Bursa Yazmasına biraz göz atmışlığım oldu devamında “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Erich Maria Remarque” – “Markopaşa ve Ötekiler, Sabahattin Ali” ve “Tevfik Fikret” vardı. Hem Padişahı hem İttihat Terakki’yi eleştirmekten çekinmeyen Tevfik Fikret’i bilmesiniz de, en azından dönemin yolsuzluklarını eleştirdiği bir şiiri vardı, onu bilirsiniz. Yazı dünyasının usta kalemlerini ve yazdıkları dönemi iyi analiz etmek gerekir, o günün koşullarına bugünün penceresinden bakamazsınız behemehal “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok”…
“Han-ı Yağma
...
Verir zavallı memleket, verir ne varsa: mâlini
Vücûdunu, hayâtını, ümidini, hayâlini
Bütün ferâğ-ı hâlini, olanca şevk-ı bâlini.
Hemen yutun düşünmeyin harâmını, helâlini...
Yiyin efendiler yiyin, bu hân-ı iştihâ sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
....”
(Tevfik Fikret – Haziran 1912)
Haftaya görüşmek umudu ile, gününüz şen olsun…
o_karahan@hotmail.com