Hafta sonu geliyor.
Ekranlarda aynı yüzler, aynı gülüşler, aynı paylaşımlar:
“Paris’teyiz”, “Londra çok iyi geldi”, “Atina’da kısa bir kaçamak…”
İki gün.
Bir hafta sonu.
Bir uçak bileti, bir otel, bir eğlence.
Bu ülkede iki günlüğüne Avrupa’ya gidip gelmenin bedeli, asgari ücretlinin aylarca çalışmasına denk.
Peki bu insanlar bu parayı ne kazanıyor, nasıl kazanıyor, ne kadar vergi ödüyor?
Kimse sormuyor.
Çünkü sorulması istenmiyor.
Sanat dünyası, magazin dünyası, basın dünyası ve etrafında kümelenmiş bir bürokrasi…
Aynı sofralar, aynı uçaklar, aynı salonlar.
Birbirini parlatan, birbirini koruyan, birbirine sus payı veren bir düzen.
Ekranda “başarı hikâyesi” diye anlatılan şeyin arkasında;
sponsorlu tatiller, örtülü reklamlar, faturalı masraflar, görünmeyen kazançlar var.
Ama bunların hiçbiri ana haber bültenine girmez.
Çünkü haber yapan da, haber olan da aynı düzenin parçasıdır.
Vergi mi?
Vergi; maaşı daha cebine girmeden kesilen işçi içindir.
Emekli içindir.
Asgari ücretli içindir.
Milyonlar kazananlar ise “gider gösterir”, “şirketleştirir”, “danışmanlık yazar”, “etkinlik bedeli der”.
Sonra da bize “ülkede vergi bilinci yok” diye ahkâm keser.
Asıl tehlike burada başlıyor.
Bu ülkenin gençleri izliyor.
Okuyan ama iş bulamayan,
çalışan ama geçinemeyen,
dürüst olan ama ezilen gençler izliyor.
Şunu görüyorlar:
Emeğin karşılığı yok.
Ahlak prim yapmıyor.
Çalışmak yetmiyor.
Görünür olmak yetiyor.
Sonra ne oluyor?
Bir kısmı isyankâr oluyor.
Bir kısmı “kestirme yol” arıyor.
Bir kısmı yasaklı maddeye bulaşıyor,
bir kısmı satmaya başlıyor.
Ve biz dönüp diyoruz ki:
“Gençlik bozuldu.”
Hayır.
Gençlik bozulmadı.
Gençlik kandırıldı.
Halil İbrahim Budaklı


