Bireysel ve toplumsal hayatımızda önemli bir yere sahip olan hoşgörü; farklı düşünce, inanç, kültür ya da yaşam tarzına sahip olan insanlara karşı kırıcı ve aşağılayıcı olmamak, kolaylık göstermek, iyi karşılamak, farklılıkları kabul etmek saygı göstermek, ayıplamamak, hatayı görmezden gelmek, affedici olmak, kendi anlayışımıza aykırı olan görüşleri sabırla karşılamak ve başkalarının düşüncelerine, inançlarına ve duygularına karşı açık olmaktır.
Hoşgörülü insanlar toplumda bakışları, duruşları, konuşmaları ile kendilerini hemen belli ederler. Hoşgörüyü, toplumsal barış ve kişisel ilişkiler ve uyum sağlamak için de önemserler. Önyargılarla yaşamazlar, karşılarındaki insanların düşüncelerine kıymet verirler. Bu nedenle de bir toplumun gelişimi ve sürdürülebilirliği için önemli bir özelliktir.
Hoş görmek; affedilebilecek kusurları düzeltme hususunda insanlara fırsat tanımayı, samimi bir niyetle yardımcı olmayı ve onları anlayışla karşılamayı gerektirir. Aynı zamanda farklı kültürlere, değerlere ve görüşlere sahip bireyler ve toplum olarak da daha uyumlu bir yaşam sürmemizi, başkalarına karşı anlayışlı ve nazik olmamızı sağlar. Ayrıca farklılıklara saygı göstermek, daha sağlıklı ilişkiler kurmamıza ve barış dolu bir ortamda yaşamamıza yardımcı olur. Ne güzel söylemiş Mevlâna; “Kalpten çıkan söz kalbi bulur. Dudaktan dökülen kulakta kalır.” diye.
“...Herkes, kendi karakterinin gereğini sergiler...” (İsrâ, 17/84) Hoşgörü sahibi kişilerin karakteri ise yumuşaklıktır, iyi niyetliliktir, kötü düşünmemektir. Kaba, sert, acımasız olmak ve katı yüreklilik inancı olan bir insana yakışmayan özelliklerdir.
Evde, sokakta, okulda, işyerinde, trafikte, hayatımızın her alanında, insanın olduğu her yerde hoşgörüye ve koşulsuz sevgiye ihtiyaç vardır. Çünkü hoşgörünün ve sevginin, saygının, güvenin olmadığı yerde çatışma, hakaret, nefret, bencillik, anlaşmazlık, güvensizlik, ihanet, tartışma ve kavga gibi her türlü olumsuzluk yaşanır. Oysa hoşgörü; birlik, beraberlik, kardeşlik içinde sağlıklı bir toplumun temel harçlarındandır.
Hoşgörü, bir insanın güzel yanlarını öne çıkarmak ve ondan hareketle o insanda güzelliğin ve iyiliğin hâkim olmasını sağlama halidir. Yunus Emre’nin de dediği gibi
“Elif okuduk ötürü / Pazar eyledik götürü
Yaratılanı hoş gördük / Yaratan’dan ötürü”.
Hoşgörü olgunluğun, sabrın, nezaketin, iyiliğin ve doğruluğun sonucudur.
Mevlana’nın “Kim olursan ol gel!”, Yunus Emre’nin “Sevelim, sevilelim, bu dünya kimse kalmaz!” gibi ifadeleri sevmek ve hoşgörü esasına dayanır. Bu nedenle bizler, onların öğretileri doğrultusunda dostluğa, kardeşliğe, birbirimizi anlamaya, birbirimize zulmetmemeye, hoşgörülü olmaya çalışmalı; barış içinde yaşamaya özen göstermeliyiz.
Hoşgörü, ne katlanma, tahammül etme gibi samimiyetsiz bir tavır, vurdumduymazlık, ne de görmezlikten gelme, aldırış etmeme gibi sorumsuzca bir tutumdur. Aksine kişinin kendi irade ve tercihi doğrultusunda ortaya çıkan ahlaki bir erdemdir, anlayıştır. Hoşgörü; bireyler arasındaki çatışmaları, kavgaları, kin ve nefreti azaltır ve insanlar arasında daha güçlü bağlar kurulmasına yardımcı olur. Dolayısıyla hoşgörülü bireyler olmak kaydıyla daha mutlu ve uyumlu bir toplumu oluşturabilmek gerekir.
*
Kıssadan hisse belki herkes yüreğini eline alıp kendi içine bir bakar kendine düşen payı alır diye düşünüyorum.
Bir adamcağız kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli'nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister.
O zamanlar dergâhlar aynı zamanda aşevi işlevi görmektedir.
Durumu Hacı Bektaş Veli'ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli helâl değildir, diye bu kurbanı geri çevirir.
Bunun üzerine adam:
Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Mevlâna’ya anlatır. Mevlâna ise bu hediyeyi kabul eder.
Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmediğini söyler ve Mevlâna’ya bunun sebebini sorar.
Mevlâna söyle der:
Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir, der.
Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergâhına gider ve Hacı Bektaş Veli’ye, Mevlana’nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş Veli'ye sorar.
Hacı Bektaş da söyle der:
Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana’nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir der...
*
Hoşgörülü ve saygılı olmak da huzurlu ve mutlu bir hayatın en temel şartıdır. Doğru iletişim ve sağlıklı ilişkiler kurmanın da en önemli kurallarından biri hoşgörülü olmaktır.
Mevlâna dediği gibi küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler aramalıyız. Toplumsal bunalımların, kavga ve dövüş ortamının tek ve en güçlü doğuş sebebi hoşgörü ve sevgi eksikliğidir. Bu yüzden sevgi ve hoşgörüye hayatımızda daha fazla yer vererek, birbirimize daha fazla yakınlaşmalıyız.
Unutmayalım ki, hoşgörü bir erdemdir ve bizler bu erdemi hayatımıza kattıkça, daha güzel bir dünyada hep birlikte barış içinde yaşayabiliriz.
Yürekten konuştuğumuz, yürekten dinlediğimiz, birlik ve beraberliğin mutluluğuna ulaştığımız sevgi, huzur, barış dolu günleri iç içe birlikte hoşgörüyle yaşayabilmek dileğimle…