Bir zamanlar bizim culuh dediğimiz daha sonra da Hindi adını kulandığımız kümes hayvanına İngilizce konuşan ülkeşerde turkey denildiğini hatırlarsınız. Uluslar arası alanda Yurdumuza da “Turkey” dendiğini ve buna da haklı olarak canımızın sıkıldığını hatırlarsınız. 2021 yılında, zamanın Dış İşleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu Birleşmiş Milletlere başvurarak, uluslararası alanda da. Turkey adının yerine "Türkiye" adının kullanılmasını talep etmiştir. Bu talep doğrultusunda, Birleşmşş Miller de dahil olmak üzere birçok uluslararası kuruluş, Türkiye'nin bu isteğini değerlendirmiş ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 2023 yılında "Türkiye" isminin resmi olarak kullanılmasına karar vermiştir.
Bizim Hindi dediğimiz kümes hayvanına uluslararası alanda turkey denilmesine sebep olarak, Afrika kökenli olan ve Avrupalıların eskiden “Guineafowl”,adıyla tanıdıkları hindiye benzeyen kuşa, Kuzey Afrikanın Osmanlı hakimiyetine girdikten sonra aynı kuşa, Osmanlılar aracılığıyla Avrupa'ya getirilmeye başlanmasından sonra Turkihsfowl (Türk kazı) demeye başlamış, daha sonra da yurkey denmiş olduğunu ileri sürenler varsa da, ikinci ve daha gerçekçi bir açıklama daha vardır. Onu da Michigan Üniversitesinde çalıştığım Laboratuvarın şefi olan, İsveç asıllı, Prof. Dr. Lary Donald Noodén’in Thanks giving sofrasında bizzat yaşayarak öğrenmiştim:
Amerikalıların meşhur Thanks giving (Şükran Günü) yaklaşmış., çarşı-pazar hareketlenmişti. O günlerde Dr. Noodén bana, Laboratuvarda çalışanları Şükran Gününde evine davet etmek istediğini belirttikten sonra, tanıdığı Tunuslu bir kasap olduğunu; eğer ben ve eşim daveti kabul edersek, Şükran Gününde yiyeceğimiz turkeyi (hindiyi), Müslüman adetlerine göre Tunuslu kasaba kestirebileceğini söylemişti. Ben de bu daveti memnuniyetle kabul etmiştim
Laboratuvardaki araştırma ekibinde Mahesh adında hintli bir delilanlı da vardı. Yeni evliydi ve henüz çocukları yoktu. Thanks givivg sofrasına onlar da davet edilmişlerdi. Sofrada Amerikalı olan iki eleman da bulunacaktı. Böylece iki çocuklu Noodén ailesiyle birlikte 10 kişi olacaktık.
Masada Hintli Maheş ile yan yana oturuyorduk; Dr. Noodén de Maheş’in karşısında oturuyordu. Yemeğe başlamadan önce Dr. Noodén, ortaokul çağındaki oğlu Lars’a, Şükran Gününün niçin kutlandığını davetlilere anlatmasını söyledi. Çocuk, Ayağa kalkıp başıyla selam verdikten sonra, anlatmaya başlamıştı: Amerika'ya yerleşmek için gelen İngiliz göçmenler, yolculuğun aylarca sürmesinden dolayı, aç bi-ilaç ve hasta bir halde, nihayet Amerika'ya varmışlar. Bu zavallı insanları Amerikan İndianlar (Kızılderililer) karşılamış; onlara acıyıp, yiyecek vermişler ve o gün ilk defa gördükleri ve adını bilmedikleri bir kuşu yemişler. Bu gün New England denilen bölgeye yerleşen bu insanlar, zamanla zenginleşmişler. Bir süre sonra İngiliz göçmen grubunun Lideri (Vali William Bradford), Amerika'ya ayak bastıkları günün yıl dönümünde (Kasım ayının son Perşembe günü), büyük bir ziyafet düzenlemiş ve Kızılderilileri de bu ziyafete davet etmiş. O günden sonra her yıl, Kasım ayının son Perşembe günü turkey kesip yemek ve teşekkür etmek adet olmuş.
Bu küçük seremoniden sonra yemeğe başlamıştık ki, Dr. Nooden birden bire irkilip, "O my Got How could I not have thought of that?" (Hay Allah! nasıl da düşünemedim!)” Dedikten sonra, karşısında oturan Maheş’e “Bildiğim kadarıyla Hintlilerin bazıları vejeteryandır; (etyemezler). Eğer siz de vejeteryansanız turkeyden yemek zorunda değilsiniz” dedi. Maheş de “Haklısınız öyledir. Hatta Hindistan'da bu kuşu pek bilmezler. Ama eşim ve ben yiyoruz. Müsterih olun” Dedi. Maheş’in “Hindistan'da bu kuşu bilmezler” demesi tuhafıma gitmişti. Bunu üzerine ben de: “Hindistan’da bu kuşun bilinmemesi çok tuhaf, Biz bu kuşa Hindi diyoruz. Hindi demek, Hindistan’a ait demektir” deyiverdim. Bunun üzerine Maheş biraz bozulur gibi oldu; fakat gayet sakin bir şekilde bana: “Sizin ne dediğinizi bilmem ama, Dünyanın yarısı bu kuşa turkey diyor.” Diyerek taşı gediğine koydu… Bu durum karşısında Dr. Noodén beni çok rahatlatan ve Maheş’in de bana hak vermesine vesile olan bir açıklama yapmıştı: “Bilindiği gibi, Christofer Colombus (Kristof Kolomb), Atlas Okyanusunun batı ufkuna doğru gidilerek, sonunda Hindistan'a varılabileceğini düşündüğü için İspanya’nın Kastilya limanından okyanusa yelken açmış, yolculuğunun sonunda vardığı toprakları Hindistan sanmıştı. Okyanus yoluyla Hindistan’a gidilebildiği, Avrupa’da duyulunca, ayak takımından birçok maceraperest gemici, büyük servetlere kavuşmak hayaliyle okyanusa açılmış ve hepsi de sözüm ona, Hindistan’a varmışlar. Hindistan’da buldukları her şeyi, bu arada Avrupa'da bulunmayan acayip bir kuş türünü de gemilerine yükleyip getirmişler. Masraflarını çıkarabilmek için de getirdiklerini büyük paralar karşılığında satmaya çalışmışlar. Fakat zengin soylular, ayak takımının “Hindistan’dan getirdik” diye satmaya çalıştıkları malları onlardan almaya tenezzül etmemişler; fakir halkın da bunları almaya gücü yetmemiş. Sonunda maceraperest gemiciler Hindistan’dan getirdikleri şeyleri Osmanlı Sultanına satmayı denemişler. Sultan da (II Beyazıt) o güne kadar hiç görülmemiş olan bu kuşların nereden getirildiğini sordurunca, ayak takımı gemiciler de “Hindistan’dan” getirdiklerini söylemişler. Sultan da bu kuşlara “Hindi” adını veriş. Sözün kısası hindi dediğimiz kuşun isim babası II. Beyazıt’mış. Bundan sonra Türkler, hindiyi üretmiş ve Avrupa’ya satmışlar. Avrupalılar da Türklerden aldıkları bu kuşa turkey adını vermişler. Mesele bundan ibaretmiş…
Bu vesileyle Amerikalıların Kasım ayının son perşembe günü kesip yedikleri ve Allah’a şükrettikleri Thanks giving adetinin, yılbaşı kutlamasıyla alakası olmadığını da söylemiş oldum.
Yeni yılın herkese sağlık ve mutluk getirmesini dilerim.