Kemal Sarıkartal

Tarih: 03.11.2024 00:20

GEGEK  YUSUF SAYDIR

Facebook Twitter Linked-in

Gönlümüzün ereni 
Gönlümüzün divanesi 
Gönlümüzün gülü 

Odası küçük pencereden ışık alan,damları üstten camlı toprak kokan evde açtı gözlerini,Tekke köyünün doğusunda ardıç ağaçlarıyla bezenmiş evi meskeniydi.Hölluğe sarıldı,arap sabunu ile 
kille yundu,teneke teştte çimdi. Tezek yanan teneke sobada, çalı çırpı yanan tandırla ısındı  gazyağıyla yanan gaz lambası ve fiskeyle aydınlandı. Ardıç kokan mertekler,ağ suvaklı odalarda kerpiç evlerde sıra sıra hüzünler arasında dolaştı. Şimşir kaşıkla çorba içti, ayağında çarıkla,kara lastikle gezdi. 

Tütsü karası yüzü,kara kaşları,çakmak çakmak bakan kara üzüm gözleri vardı, zayıf ve orta boyluydu. Yürümeye başladığında insanlara melül ve mahzun bakıyordu. Ailesi bu durumu fark etti. Kainatın türlü türlü hâlleri vardı. Rabbim öyle yaratmıştı. Doğduğunda dertleri sıralıydı 1932 yılında yoksulluğun enkazında dünyaya gelmişti. Dünyası farklıydı Güneş,Ay,Yıldız, tabiat onun görünmeyen aynasıydı. Gönlü kendisininde bilemediği Hüda tarafından verilmiş bir Umman dı. Nefsi imtihan edilmiş gözü aydınlık gönlü paktı. 

Çocukluğunda arkadaşı olmadı oyun oynayamadı okula gidip okuyamadı,asker olamadı.Yüce  Rabbim öyle yaratmıştı. Gegili Yusuf sigarayı çok severdi, birisini ağızına ikisinide kulaklarının arkasına sıkıştırdı mı Dünyanın en mutlu insanı olurdu. Şapka onun bambaşka bir tutkusuydu boyacı, polis, bekçi, makasçı şapkaları eski yeni fark etmezdi. Kravatı gömleksizde boynuna takardı. Gördüğü bayan çantasını alır, koluna takar ağyar da istasyonda atardı. 

Tekke köyünden sonra en çok gezdiği yer Zerk'ti Analar babalar sofrasını her zaman gegili'ye açıyorlardı,aileden biri gibi olmuştu. Siyah şalvarının ucundaki uçkuruna el atıldığında "Elleme la elleme !
Değme la değme" der kahkahayı patlatırdı. Yakın akrabalarının anlatımına göre Gegili akşamları odasına çekilir, gönül kıblesini bulur kendi kendine anlaşılmayan şekilde dualar eder, dokunmayın bana dokunmayın diyerek ince ince güler. Olmaz hayallere mi dalıyordu, perilerlemi konuşuyordu onu Yüce Rabbim biliyordu. 

Bir kış günü köylüsü Hüsük Mamaş köyüne gidip dönmediğinde köyde düğün var gençler halay çekiyor Gegili hışımla halayı durdurur " Ne duruyunuz Hüsük zorda" dediğinde köylüler yola düşer Hüsükü ölmüş vaziyette bulurlar. Tekke'de köylülerden herhangi birinin evine bir iki gün önceden gidip "Evi temizleyin,misafiriniz gelecek, ağlamayın, canınızı sıkmayın, canınız sağolsun " dediğinde o evde bir cenaze oluyordu. Hamile kadınların bebeklerinin erkekmi kızmı olacağını biliyordu.

Gegili babası Şeroğ İsmail ve anası Bessey vefat  edince Yusuf kendini çok yalnız ve çok garip hisseder dağda bayırda gezip durur, bazende bir kaya kovuğunda yada bir ağacın duldasında bulduklarında " Oy oy sıkmayın beni" diye bağırır sonrasında içten gelen kahkahalarını atar. 

Gegek yaşlanmış tek kalmıştı. Tek kavak çeşmesine gider gelir daha çok dertlenir. Bu kadar değişik hisler içinde olması,kederli olması vücudunun direncide kırılmıştır. Son zamanlarında çorap üstüne çorap giyer, belliki ayakları çok üşüyordu. 

Bacısı Haney Gegiliyi yalnız bırakmadı İstanbul Tarabya üstüne götürdü. Onun Dünyası Tekke köyüydü en uzak gurbetide Zerk köyüydü. Tarabya tepelerinden özgür kuşlar misali köyüne uçmak isterdi. O uzaklarda değil Tekke'sinde arıyordu ekmeğini aşını suyunu Samut baba türbesinde kesilen kurbanları,lokmaları su teresini arzuluyordu. Tarabya sırtlarında upuzun tespihini tekke edip 99 kere sayar. Gegili Yusuf  İstanbul boğazını değil Tekke boğazını, Denizi değil köyündeki göze yi, Vapuru değil evinin karşısından geçen treni izlemeyi, Ormanı değil köyündeki bahceliklerde gezmeyi seviyordu. Onun ilacı köyüydü. 

Bacısı Haney, Yusuf'un sıla hasretini anlar Güneşli ( Müstesö) köyüne getirir, Müstesö köyünden Yılanlı dağına bakıp iç geçirmeleri olur, kimselere bir şeyler diyemez şikâyeti kendi özünedir. Dört yıl Müstesö de yaşar son zamanlarda gözleride görmez yanına gelenleri sesinden tanır. Yüzleri çizgi çizgi yıllar yüzünü eskitmiş avurdu içine çekilmiş mecalsiz kalmıştır, gönül yarası sızılar.

Can özünden besmeleyi çekip ecel şerbeti verildi Yaradan'ı kendisini çağırıyordu
Tekke'de teneşirde yundu Zerk yolunda aile mezarlığına defnedildi. Bulutlar bulandı ağladı Gegili Yusuf'a. Gazeller düşmüştü bahceliklere, balıklar yorgun, göze suskun, Yılanlı dağı dumanlıydı. 
O bir nur du, cennette Melekler karşıladı. 

Kemal SARIKARTAL 
Şair - Yazar 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —