Türk milletinin sahip olduğu hayat tarzıyla ilgili olarak geçmişte yaşanan çağ ile bugünkü çağımız ve insanımız arasındaki farklılığın dikkatle üzerinde durulması, değerlendirilmesi gerektiğini düşünenlerdenim.
Yaşanan ekonomik, sosyal ya da kültürel farklılıklar hemen hemen her bakımdan toplumun yapısını ve refah düzeyini tamamen değiştirmekle kalmamış insanların da değişimine, farklılaşmasına neden olmuştur.
Büyük bir tevazu ile Allah’ın buyruğuna uygun, doğru, dürüst bir şekilde hayat süren, temiz kalpli, sevginin, hoşgörünün, barışın ve kardeşliğin dilini konuşan, ahlâklı, dürüst ve çalışkan şahsiyet sahibi, her an bilgili olma arzusu içinde çalışan bir toplum iken bugün yaşadığımız birçok olumsuzluk, kaygı düzeyimizin artmasına ve sağlığımızın bozulmasına neden olmaktadır.
Kültürün bir kuşaktan diğerine iletilmesinde en önemli sosyal ortam olan ve dinî, millî ve hukukî değerleri ile toplumu düzenleyen, toplumun çekirdeğini oluşturan, ona şekil veren aile yapımız değiştiğinden (istisnalar hariç) geçmişte ailede verilen sevgi, şefkat, anlayış, dayanışma, ahlak, dürüstlük, sadakat, terbiye, inanç, şeref, haysiyet gibi manevî değerlerle çocukların sahip olması gereken yükümlülükler; insanlarla iletişimde saygı, hoşgörü sınırını idrak edebilme, kültürel değerleri benimseme gibi sorumluluklar ve maddî-manevî her türlü ihtiyaçların giderilmesinde ‘biz’ duygusunun hâkim olması gibi hususlar maalesef bugün yitirilmiştir.
Oysa sahip olunması gereken manevî değerlerden mahrum olan bireyler, gelecekte hem kendileri hem de içinde yaşadıkları toplum için telafisi mümkün olmayan hatalara sebep olabilirler.
Bir zamanlar medeni, disiplinli, temiz, dürüst, ahlaklı, hoşgörülü, vefakâr, yardımsever, sorumluluk sahibi, adaletten yana tavır alan, millî şuur ve gurur sahibi, bilge, ileri görüşlü, barıştan yana, insan sevgisi yüksek, görevine bağlı, vatan millet sevgisi ile dolu, devlete saygılı, alçak gönüllü, değerlere saygı gösteren, dürüst, çalışkan, güçlü bir iradeye sahip, milletine güven duyan, demokrasiye inanan, kindar olmayan, aileye saygılı ve daha birçok güzel hasletlere sahip insanlar çoğunlukta iken bugün batıya hayran olan ve kendi kökünden utanan, farklı bir kök arayan, vatanında garip ve yabancı kalan şiddet eğilimli, kaba, nadan, anlayışsız, bencil, iki yüzlü, kötü niyetli, adaletsiz, küstah, nankör, sevgisiz ve sorumsuz, yalan söylemeyi, iftira atmayı, sahtekârlığı huy edinmiş, hırsızlık, gasp ve her türlü dolandırıcılığı meslek haline getirmişi kibre, şatafata, lükse teslim olmuş insanlar çoğaldı.
Her şeyin yapaylaştığı günümüzde doğal ürün bulmak da çok zorlaştı. Bulunsa da fiyatı çok yüksek. Sebze ve meyveler uzun ömürlü olsun diye ilaçlanıyor. Eskiden her şey doğalken bugün doğal hiçbir şey kalmadı. Artık her şey yapaylaştı, sahteleşti.
Allah’tan korkmayan, kuldan utanmayan, hukuktan çekinmeyen, helâl ve haramı düşünmeyen, kebaba sakatat karıştıran, lahmacuna ve sucuğa at eti, kırmızı ete eşek eti koyan, baharata ve kekiğe boya, katkı maddesi ekleyen, içeceklere farklı karışımlar koyan firma sayısı da her geçen gün artmaya başladı.
Hâl, hareket, tutum ve tavırlarıyla örnek olması gereken pek çok büyük ahlak, adalet, şefkat, merhamet, hakkaniyet, saygı ve sevgide, çeşitli tutum ve davranışlarda çocuklara, gençlere doğru örnek olamamakta.
Sevap kazanmaya gelinen camiye girerken dahi elle yere doğru yapılan burun temizliği, kirlenen elin pantolon ya da gömleğe, cekete silinmesi, cami kapısında sigara içerek dumanıyla, kokusuyla camiye girilmesi, camide ezan, vaaz veya hutbe sırasında sohbet edilmesi, telefonla meşgul olunması, namaz anında çalan ve namazın sükunetini bozan telefonlar, cami içinde dünya kelamına devam edilmesi hatta gıybet edilmesi dinin özelliklerinin gerçek anlamıyla bilinmediğini gösteriyor ve iyi bir örnek teşkil etmiyor maalesef.
Ne acıdır ki insan hayatına anlam katan ve en önemli değerlerden toplumsal değerler, aile değerleri, insani ve dini değerlerden uzaklaşılmaktadır. Bu değerlerden uzaklaşma, toplumda birlik ve beraberlikten, dayanışmadan, aile olmaktan, aynı amaç etrafında bir araya gelmekten, güven duymaktan, sevgi ve saygıdan da uzaklaşılması anlamına gelmektedir.
Toplumsal değerler olarak ifade edilebilecek olan, sevgi, saygı, hoşgörü, özgürlük, adalet, eşitlik, kardeşlik, yardımlaşma, doğruluk, çalışkanlık, misafirperverlik, şefkat ve merhamet sahibi olmak ve kültürel mirasa sahip çıkmak yeni nesillere ulaştırılması gereken önemli değerlerdendir. Bütün bu değerlerden yoksun kalan, uzaklaşan bireylerin sağlıklı bir karakter ve kişilik geliştirmeleri ve düzgün değerlere sahip bir toplum oluşturmaları elbette mümkün değildir.