Gülper Yılmaz


FRANSA CUMHURBAŞKANI SAYIN EMMANUEL MACRON’A

Konu: Ortadoğu'daki Yanlış Politikalara Dair Stratejik Uyarı ve Türkiye'nin Rolü


Sayın Emmanuel MACRON,

Uzun yıllar Türkiye’yi temsil etmiş bir grup vatansever asker ve sivil olarak; özellikle Ortadoğu'daki mevcut gelişmelerin ve müttefiklerinizin bölgedeki politikalarının doğurabileceği stratejik risklere dair derin endişelerimizi ve gözlemlerimizi zatıalinize iletmek istedik. Bu mektubun gerektiğinde kamuoyu ile paylaşılması da tarafımızca değerlendirilecektir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinde ilham kaynağı olan Fransa'nın, De Gaulle'ün bağımsızlık ve ulusal çıkarlarını önceliklendiren çizgisinden ayrılması sonrasında, Ortadoğu'da ve dünya genelinde önemli kayıplar yaşadığına inanıyoruz:

* Ortadoğu'da önemli bir nüfuz bölgesi olan Lübnan'ın bugünkü dramatik hali, Fransa'nın bölgedeki etkinliğini ve saygınlığını zedeleyen acı bir örnektir.
* Ayetullah Humeyni'nin yükselişindeki rolünüz, bölgenin yakın tarihinde köklü değişikliklere yol açmış ve uzun vadeli istikrarsızlıkların tohumlarını ekmiştir.
* İsrail'e nükleer teknoloji transferi gibi konular, ABD ve İngiltere'nin lehine olan politik tercihlerle, Fransa'nın stratejik bağımsızlığını zayıflatmış ve bölgedeki güç dengelerini karmaşıklaştırmıştır.

Türkiye'de halkımız, bir konuda yaşanan duyarsızlığı ifade etmek için "Sen bu konuda Fransızsın" deyimini kullanır ki, bu da ülkelerimiz arasındaki tarihsel bağa rağmen, güncel politikaların yarattığı bir algıyı yansıtmaktadır. Fransa'nın radikal örgütler ve bölücü lobilere oy kaygısıyla verdiği tavizler, bölgedeki Fransız saygınlığını daha da zedelemiştir. Bunun somut bir göstergesi olarak, Türkiye'de eskiden ticarette birinci sırada yer alan Fransa, bu konumunu kaybetmiştir.

İngiltere ve Fransa'nın, koalisyon güçleri aracılığıyla PKK-YPG'ye silah desteği vererek TSK ve Suriye Milli Ordusu'na karşı "Zafer" (!) kazandığı yönündeki algı ve bu politikaların ABD'yi yanlış yönlendirdiği kanaati, Türkiye'nin güvenlik çevrelerinde derin bir rahatsızlık yaratmaktadır. Bu tür adımlar, sadece Türkiye'nin terörle mücadelesini engellemekle kalmamakta, aynı zamanda NATO'nun güneydoğu kanadında ciddi çatlaklara yol açmaktadır.

Türkiye, kimliklerini %78 oranında din ve etnisite ile ifade eden bir "Doğu-Batı fay hattında" konumlanmıştır. Bu, Batı için göz ardı edilmemesi gereken stratejik bir gerçekliktir. ABD'nin ve müttefiklerinin (İngiltere ve Fransa dahil) etnik-dinsel ayrımcılıkla bölgede etki artırma çabası, çok maliyetli ve sonuçsuz kalmaya mahkum bir stratejidir. Bu yaklaşım:

* Bölgesel İstikrarsızlığı Körükler: Halihazırda kırılgan olan Ortadoğu'da etnik ve dinsel temelli ayrıştırmalar, uzun vadeli çözümler yerine, kronik çatışmaları tetikleyecektir.
* Yanlış Aktörleri Güçlendirir: Bugün bölgede belirli gruplara verilen destek, gelecekte Batı'ya pek de dost olmayan radikal Yahudi-Çin-Rusya Federasyonu ekseni gibi unsurların elini güçlendirme riskini taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki, radikalizm her türlü kılıkta ve ideolojide ortaya çıkabilir.
* NATO Bütünlüğünü Zayıflatır: Türkiye, NATO'nun güney kanadındaki en kritik müttefiklerinden biridir. Bir NATO müttefikinin, bir başka NATO üyesinin terör örgütü olarak tanımladığı bir yapıya destek vermesi, ittifakın temelini dinamitlemektedir. Bu durum, Türkiye'yi, Rusya-Çin-İran eksenine doğru itmekte ve Batı'nın bölgedeki stratejik derinliğini kaybetmesine neden olmaktadır. Bu kaybın NATO'ya ve Batı'nın enerji güvenliğine maliyeti, mevcut politikaların getireceği sözde "kazanımlardan" çok daha büyük olacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti halkı, demokrasiyi deneyimlemiş ve ondan vazgeçemez. Bizim önceliğimiz, iç fay hatlarımızı demokratik değerlerle onarmak ve tam bağımsız bir ulus olarak bölgesel istikrara katkıda bulunmaktır. Batı Dünyasının, bu hassas noktayı göz ardı ederek, bölgedeki sözde "barış süreçlerine" devam etmesi yerine, Türkiye'nin demokratik değerlere bağlı toplumsal muhalefetini sahiplenmesi ve bölgesel politikalarını Türkiye'nin hassasiyetleriyle uyumlu hale getirmesi elzemdir.

Türkiye, ne eski bir sömürge alanı ne de manipüle edilebilir bir uydu devletidir. Türkiye, kendi çıkarlarını gözeten, güçlü bir bölgesel aktördür. Müttefiklik ilişkisinin temelinde karşılıklı saygı ve ortak çıkarların gözetilmesi yatar. Bu mektubun, bölgedeki politikalarınızı yeniden gözden geçirmenize ve Türkiye ile daha yapıcı bir ilişki kurmanıza vesile olmasını dileriz.

Saygılarımla.

YAZARLAR