Sezai Kara


EDİP AKBAYRAM


 

Atölyedeyim.
2 Mart Pazar akşamı oğlum Görkem’den mesaj geldi.
Edip Akbayram’ı kaybetmişiz.
Uzun bir süredir hastanede tedavi görüyordu…
“Baba sen asıl Edip Akbayram’ı yaz.”
“Hem de dolu dolu yaz.”
“Sanatçı oydu işte.”
“Edip Amca çok güzel bir insandı.”
Görkem’in mesajı böyleydi.
Sağlığında kaleme almayı kafama koyduğum Edip Akbayram’ı şimdi yazmak varmış…

Kükredi çimenler
Kendim ettim kendim buldum 
Değmen benim gamlı yaslı gönlüme 
Deniz üstü köpürür 
Garip
İnce ince bir kar yağar
Boşu boşuna 
Kaşların karasına
Dağlar dağladı beni 
Anam ağlar başucumda oturur 
Mehmet emmi
Kolum nerden aldın sen bu zinciri 
Aldırma gönül 
….
Sıraladığım şarkılarını, ilk dinlediğimde Lise yıllarındaydım… Büyülendiğim, duygulandığım, içlendiğim, kendine has bambaşka sesiyle Edip Akbayram’dı O…
Bizleri, can evimizden yakalamıştı sanki…
Mamak-Tuzluçayır Mahallesinin, her daim içimizi ısıtan gecekondu evlerinde plaklarını dinlerdik. İlk plağını, bir kış günü sıcacık soba başında, mahalleden arkadaşım İsmail Yoldaş’ların evinde dinlemiştim. “Bak sana ne dinleteceğim” diyerek, 45’lik plağı pikapa yerleştirmişti. Büyük bir merakla tüm dikkatimi  vererek kulak kabartmıştım. Önce orkestranın melodisi odayı doldurdu, sonra da Edip Akbayram’ın içimize işleyen sesiyle  “İnce ince bir kar yağar, fakirlerin üstüne…” ezgisi…Pencere camından gördüğümüz yağan karların üstüne, Edip Akyram’ın söylediği, bir Mahzuni Şerif türküsü denk gelmişti.

Edip Akbayram, sevdiğim, takip ettiğim ve  hayranlıkla dinlediğim bir Sanatçı olmuştu artık benim için. Plaklarını, kasetlerini, CD’lerini alır, konserlerini izlerdim. 
Edip Akbayram, şarkılarını bu coğrafyanın sevilen sayılan halk ozanlarından, Anadolu’nun kök salmış ölümsüz değerlerinden, çağdaş şair ve bestecilerden almıştır. Şarkılarında halkın acılarını, ezilmiş insanların gamlarını, dertlerini, direncini dile getirir, umutlarını diri kılar…sevgi, hasret, gurbet şarkıları, O’nun sesinde başka bir güzellik kazanır…

Edip Akbayram’la yakın tanışıklığım 1990’lı yıllara rastlar. O yıllarda kardeşim Senai İskenderunspor’da oynayan tanınmış bir futbolcudur. Edip Akbayram’ın İskenderun’da verdiği bir konserde kendisine sunduğu bir buket çiçekle başlayan dostlukları, benim de kendisiyle tanışmama vesile oldu. Edip Akbayram’ın Ankara’da bir etkinliğe gelmesiyle, kardeşimin Abidinpaşa’daki evinde tanışmış oldum.

Edip Akbayram’a her zaman Edip Abi diye hitap ederdim. Yıllar içerisinde çok sohbetlerimiz oldu. Bir çok hoş anılar kaldı. Kendisini bir süre aramayınca, tatlı bir dille biraz da kulak çekilerek; “Nerede kaldın, biliyorsun bizde dostluk mezara kadar.” derdi…
Edip Abinin konserlerinin kulisinde epeyce bulundum. Konser saatine yarım saat kala cep telefonu çaldığında, hemencecik; “Eşim Ayten arıyor” derdi. Telefondaki mutlaka eşi Ayten Hanım olurdu ve moral için arardı. “Üzerimdeki bütün kıyafetleri  de eşim hazırlıyor” derdi… Sahneye çıkmaya az bir süre kala, üst üste sigara içerdi. Bir gün; “Edip abi, yıllardır konser veriyorsun, niye bu kadar heyecanlanıyorsun” diye sordum. “Her zaman böyle oluyorum, elimde değil. Sahneye çıkana kadar…sahneye çıkınca bitiyor” demişti. Yanımızda da konser için gelmiş olan şarkıcı Banu vardı; “Ben yıllardır bilirim hep böylesin. Benim de şaşırdığım bir şey var. Seyircilerin karşısına çıkınca, zayıf ve ufak tefek vücuttan, bu ses nasıl çıkar diye şaşarım” diyerek söze karışmıştı. Sonra anons edilince koluna girerek üç beş basamak olan sahneye uğurlamıştım. 
Ve her zamanki gibi “Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz” şarkısıyla konserine başlamıştı…

Edip Akbayram, maddi manevi yokluklar içinde geçen yaşamında; halkın yanında, halk adına yaptığı müziklerden dolayı çeşitli baskı ve saldırılara uğramış, fakat hiçbir zaman yılmamış, yapmış olduğu sanat anlayışından taviz vermemiş, her zaman dik durmuş, hayatı boyunca örnek ve tutarlı bir yaşam sürmüştür.

Edip Akbayram’ın müzik yaşamında, Anadolu’nun Ulu Ozanlarının yanında, ağırlıklı olarak Mahzuni Şerif, Neşet Ertaş, Muharrem Ertaş ve Aşık Veysel gibi güçlü halk aşıkları, sözleri ve besteleriyle yer edinmiştir…Gaziantep’teki çocukluk yıllarından arkadaşı olan Murat Kalaycıoğlu da, müzik yolculuğunda; “Darmadağın”, “Kibar Gelin”, “Vesikalı Yarim”, “El Ele Kol Kola” gibi yirmidört şarkısıyla Edip Akbayram’a müzik yolculuğunda eşlik etmiştir…Murat Kalaycıoğlu, bugün de evinin bahçesinde çay içip sohbet ettiğim, her zaman görüştüğüm çok kıymetli bir arkadaşımdır. 
Murat arkadaşım, Edip Akbayram’la ilgili gençlik yıllarından bu yana bir çok anısını benimle paylaşmıştır…

Edip Akbayram, kendi sanatıyla, kendi müziğiyle yaşayan, başkalarının eğrisiyle doğrusuyla uğraşmayan; yani sanatçılarda çokça görülen kıskançlık duygularından uzak bir kişiliktir. İyi müzisyenleri, yeni seslerini duyuran genç şarkıcıları takdir eder, överdi. Bir gün yine kuliste aklıma geliverdi ve sordum; “Edip Abi” dedim “Sen en çok hangi müzisyeni seviyorsun?” hiç beklemeden; “Barış Manço” deyiverdi, “O’nun hem müziğini hem de kişiliğini seviyorum” dedi. O zaman Barış Manço hayattaydı…

Edip Akbayram’la-Edip Abiyle ilgili yazılacak, anlatılacak çok şeyler var.
Ama yazının da ne yazık ki bir sınırı var. Beni çok etkileyen ve hiç unutamadığım bir anısı var bende, sizinle paylaşmak isterim.

İkibinli yıllara henüz gelmeden önce.
Ankara, Kızılay’da  ADA Müzikevi. 
O yıllarda çok gözde bir yerdi. 
Edip Akbayram’ın kaset imzalama günüydü. Ben de O’nun yanıbaşındaydım. İmza kuyruğu o kadar uzundu ki, yarım saata yakın bir sürede biraz mola veriyor, imza atmaktan uyuşmuş parmaklarını ovuşturarak açıyordum. Bir ara ellerimi tutarak yüreğinin üzerine götürdü ve; “Bu eller sanatçı elleri Sezai” diyerek beni candan kucakladı. İmza süresinin en az üç beş saatı bulduğunu hatırlıyorum. Bir ara genç bir delikanlı kaseti imzalatırken; “Edip Abi, ben Ankara’da okuyan bir Üniversite öğrencisiyim, sizin kaset imza gününüzü duyunca terminale gitmeden önce koşturarak buraya geldim ve sizi görünce çok sevindim, çok mutlu oldum” dedi. Edip Abi, öğrencinin ismine kaset imzalarken, kendisine nereye gittiğini sordu. O da, İstanbul’a deyince, Edip Akbayram hemen; “Bilet aldıysan iptal ettir, benimle gidiyorsun” deyiverdi. 
Genç öğrenci şaşkınlık ve sevinçle; “Gerçekten mi !..” gibi bir şeyler söyledi. Edip Abi gayet net; “İmzanın bitmesini bekle, tabi ki gidiyoruz” dedi. İmza bitiminde, öğrenciyi yanına aldı. Arabasını park ettiği yere yürüdük. Edip Abiyle ve Üniversite öğrencisi ile kucaklaşarak İstanbul’a yolcu ettim…

Çok sayıda albüm, plak, kaset ve CD’leri bulunan Edip Akbayram’ın gönlümüzde taht kuran, dillerden düşmeyen, çok sevilen, birbirinden güzel şarkılarından  bazılarını, yazılamayanların hatırı kalmak üzere yazabiliriz…

Aldırma gönül 
Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 
Haberin var mı
Nice nice yıllara 
Hasretinle yandı gönlüm 
Darmadağın 
Güzel günler göreceğiz 
Bekle bizi İstanbul 
Türküler yanmaz
Hava nasıl oralarda 
Ben ölürsem akşam üstü ölürüm 
El ele kol kola omuz omuza
…..
Edip Akbayram 29 Aralık 1950’de Gaziantep’te doğdu. Henüz dokuz aylıkken çocuk felcine yakalandı. Gaziantep Şahinbey Atatürk Lisesi’nden mezun oldu ve kendi orkestrasını kurdu.
1968 Yılında Liseyi bitirip İstanbul’a geldi. Lisede kurdukları orkestrayla  Pir Sultan Abdal’ın, Karacaoğlan’ın deyişleri üzerine 
yaptıkları besteleri çalıp söylemişlerdi.
İlk plağını da lise yıllarında, “Kendim ettim kendim buldum” adlı, bir Neşet Ertaş parçasıyla yaptı.
İlk plağını çıkardığı grubun adı Siyah Örümcekler’di. Plak, “Siyah Örümcekler-Gaziantep Orkestrası” ve “Edip Akbayram ve Siyah Örümcekler” başlıkları altında iki farklı baskıyla çıktı.
1972 Yılında Aşık Veysel’in bir şiirinden esinlenerek gerçekleştirdiği ilk bestesi olan 
“Kükredi Çimler” ile, Günaydın Gazetesi’nin yeniden düzenlemeye başladığı Altın Mikrofon yarışmasıyla yurt çapında üne kavuştu.
“Aldırma Gönül” ve “Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz” adlı şarkılarıyla satış rekorları kıran ve altın plak kazanan şarkıcının, çeşitli kuruluşlar tarafından verilen çok sayıda ödülü bulunmaktadır.
1974’de Dostlar Orkestrası’nı kurdu ve Anadolu rock müziğinin önde gelen sanatçılarından biri oldu. 1981-1988 Yılları arasında TRT’de çalınması yasaklandı.
1979’da Ayten Hanımla evlenen Sanatçının Ozan adında bir oğlu ve Türkü adında bir kızı vardır.

Sanatınla-müziğinle halkının, Anadolu insanının her daim yanında oldun. Onların yüreklerindeki sesi, soluğu oldun. Yaşamınla, yola yürüyüşünle silinmez izler bıraktın…Sesinle, soluğunla her zaman yaşayacaksın…Sana sevgi, sana saygı, sana bin selam olsun…

(Alıntılar; Kısa özgeçmiş/Vikipedi)

YAZARLAR