Metin Çağan


Doğruluk ve Dürüstlük Üzerine…(2)


Doğru ve dürüst olmak, bir yandan insanlar arasındaki ilişkilerin kalitesini geliştirip toplumdaki güvenin korunmasını sağlarken   diğer yandan güveni ve saygıyı artırıp, toplumda daha sağlıklı ve ahlaki bir yapı oluşmasına yardımcı olur. Bu nedenle doğruluk ve dürüstlük, kişinin karakterinin en önemli bir parçasıdır ve toplumda saygın bir yer edinmeye yardımcı olur.

Velhasıl dürüst ve doğru kişi menfaatine, çıkarına ters düşse de doğruluktan ayrılmayan kişidir. Bu sebeple de belki kısa vadede kaybettirecek ama uzun vadede kazandıracak bir davranıştır.

Doğruluk ve dürüstlüğün böylesine önemli olması, kişinin kendi şahsına karşı tutumu dâhil, uzak veya yakın çevresine ve görevli olduğu ticarî faaliyete ya da kamu görevine kadar hayatın bütün alanlarında bir sorumluluğunun bulunmasıdır.

Dürüst ve doğru olan kimsenin başı her zaman diktir. İnsanın özü ile sözünün bir olması, söz ve davranışlarında doğruluğu esas alıp yalandan kaçınması hem dinî, ahlâkî hem de dünyevî açıdan çok önemli ve gereklidir.

Doğruluk ve dürüstlükle uyuşmayan, dolayısıyla kişi onuruna zarar veren kötülüklerin başında ise yalan gelir. Bireysel ve toplumsal açıdan huzurlu olmak için yalandan sakınmak gerekir. Yalan söz, yalan yere yemin, gerçeğe aykırı şahitlik, bunları yapmaya elverişli olarak yaratılmamış olan insan ruhunun üzerinde öldürücü bir zehir etkisi oluşturur.

Kur´an ve hadislere göre yalan bir münafıklık alâmetidir (en-Nisâ 4/145; el-Münâfikun 63/1; Buhârî, “Îmân”, 24; Müslim, “Îmân”, 107). İnsan evde, işte, alış-verişte, eşiyle, çocuklarıyla, komşularıyla, akrabalarıyla olan ilişkilerinde, hayatın her alanında dürüst, güvenilir, doğru ve dürüst olmak mecburiyetindedir.

Kuru ve ıslak olan buğdayı ayırmadan satışa sunmak suretiyle insanları aldatan bir satıcıya Allah Resûlü (s.a.v) “Müslümanlar arasında aldatma olamaz! Bizi aldatan, bizden değildir!” (M283 Müslim, Îmân, 164) diyerek ticaret ahlâkına dikkatleri çekmiştir.

Bazı satıcıların buna benzer hileler yaptığı gözlenmektedir. Örneğin; meyve veya sebzelerin iyilerini, güzellerini tezgâhın ön kısmına dizilmiş olduğunu görür ve alış-veriş yaparsınız poşete konan aldığınız ürünlerin ise bozuk ve çürük olduğunu görürsünüz.

Hazır giyim, gıda, inşaat, sigorta, eğitim… e-ticaret başta olmak üzere ticaretin hemen hemen bütün dallarında farklı fiyatlarla karşılaşılmaktadır.

Altın almaya kuyumcuya gidildiğinde bir kuyumcunun fiyatı diğerini tutmayabiliyor. 24 saat canlı yayın yapan güncel anlık fiyat açıklayan site (https:canlialtinfiyatları.com) fiyatları ile sarraf ve kuyumcular derneği altın fiyat listesi yılın başından itibaren birebir aynı olmasına rağmen yılın yedinci ayında (temmuz) birdenbire değişebiliyor. Özellikle de 14 ayar gram altında % 35’e yakın bir artış görülebiliyor.  
Aslında bir Müslüman asla aldatmaz, aldatmamalıdır da. Çünkü her yapılan şeyi Allah görmekte ve bilmektedir. Allah’tan saklı olarak hiçbir şeyin yapılması mümkün değildir. Değil yaptıklarımızdan, düşünüp de yapamadıklarımızdan bile sorguya çekileceğimiz bize Kur’an-ı Kerim’de bildirilmekte.

Toplumsal dayanışmanın anahtar kavramı olan “güven”, bireylerin verdiği sözler doğrultusunda hareket etmesi ve karşı tarafla iletişim kurarken dürüst davranması şeklinde ifade edilebilir. Birbirlerine karşı doğru sözlü ve eylemli kişilerin oluşturduğu yani güven düzeyi yüksek toplumlarda gelişmişlik de ileri düzeyde olur. Güvenmek ve güvenilmek insan mutluluğunun temel unsurlarındandır. Kısa vadeli kazançlar için güvenilirliğini yitirenler, değerlerinden de çok şey kaybederler.

Peygamberimizin (s.a.v), “Kişinin kalbinde iman ile küfür bir arada bulunmaz; doğruluk ve yalancılık; güvenilirlik ve hainlik de bir arada bulunmaz.” ifadeleri de bu konuyu net bir şekilde özetliyor sanırım.

Hz. Peygamber (s.a.v.), müminlerin ticaret yaparken yalandan sakınmaları noktasında şöyle buyurmuştur: “Eğer bir satıcı, doğru söyler ve gerekli açıklamalarda bulunursa, alışverişi bereketlendirilir. Eğer yalan söyler ve kusurları gizlerse, alışverişinin bereketi yok edilir.” (Nesâî, Büyû’, 4; Dârimî, Büyû’, 15)
Komşusunun siftahını düşünen, sözü senetten kıymetli olan, hak edilmeyen kazancın insanı bedbaht edeceğini kabul eden, yani Ahilik geleneğinin kadim değerlerini yaşatan esnaflık anlayışından uzaklaşmaya başlandı, doğruluk ve dürüstlük bulunmaz ahlak ilkesi haline geldi.

İnsanların, ticarethanelerin, işletmelerin daha fazla kazanma arzusu ve hırsı, bireysel çıkarların her şeyin önünde tutulması iş hayatında iş ahlâkına aykırı davranmaya, yanlışları çoğaltmaya mı sebep oluyor dersiniz?

Oysa parayla yiyecek, içecek satın alabilirsiniz ama iştah ve afiyet satın alınamaz. İlaç alınır fakat sağlık alınamaz. Eğlence alınır fakat neşe alınamaz. Boş vakit alınır fakat huzur alınamaz. Parayla yüzlerce özel koruma tutulabilir ama güven alınamaz. Hizmet satın alınır fakat sadakat alınamaz. Parayla bakıcılar tutulabilir ama anne şefkati satın alınamaz.

Maalesef Türkiye genelinde esnafa duyulan güven her geçen gün daha çok azalmaya başlamış durumda. Areda Survey araştırma şirketinin 2021 yılından itibaren her yıl gerçekleştirdiği esnafa güven araştırmasına göre Türk halkının yüzde 51,8'inin esnafa güveninin kalmadığı ve inancının olmadığı yönünde.

Ticaret hayatının en önemli ilkesi iş hayatında, dilde ve fikirde doğruluktan şaşmamaktır. Ticaret hayatında dürüst, özü sözü bir doğru kişilerin dinen ve toplumsal olarak kârlı çıktıkları ya da çıkacakları kesindir. Ancak günümüzde ticarette doğru olmayan ve sahtecilik içeren pek çok olaya tanıklık etmekte, hatta “yalansız” ticaretin olamayacağı sözlerini duymaktayız. Oysa ahlakın, imanın ve insanlığın zayıfladığının bir işareti olarak yalan söylenmesi, insanların aldatılması toplumun her yönden bozulduğunun bir göstergesidir.

Unutmayalım ki doğru konuşan, dürüst davranan, helâlinden kazanmaya çalışan hem dünyada hem ahirette (inanç varsa) kazanır. İnsanlar verdiği sözlerin arkasında durur, insanları kandırmaya çalışmaz, haksızlık yapmaz, yalandan, riyadan uzak durur.

Hayatı, sadece para kazanmak, kâr etmek ve güçlü olmak şeklinde görerek, düşünerek yaşayıp hayatın diğer kısmını görmezden gelenler sonunun çöküş olacağını ve asla yeteri kadar zengin ya da mutlu olamayacağını unutmamalıdırlar.  

Mevlâna şöyle der: “Ne kadar zengin olursan ol, ancak yiyebileceğin kadar yersin. Denize testiyi daldırsan, alabileceği kadar su alır, gerisi kalır.”

Aç gözlülük ve dünya nimetlerini elde etme hırsı, insanı hakkı olmayan şeylere el uzatmaya zorlar. Dünya malı için bunu yapmaya gerek var mı? Allah’a inanan ve bütün yaptıklarından bir gün hesaba çekileceğini bilen bir insan, başkalarına nasıl haksızlık yapar? Kimse giderken mezara bir şey götüremiyor, dünya malı dünyada kalıyor değer mi?

Ömer Hayyam ne güzel söylüyor:
Doyacak kadar aşın varsa,
başını sokacak bir damın,
insanoğluna kulluk etmiyorsan,
başkasının sırtında değilse geçimin,
tamam, güneşli günler içindesin.
*
Sözünde, özünde ve işinde dosdoğru olan, doğruluk ve dürüstlükten hiçbir zaman ayrılmayan insan olabilmek dileğimle…

YAZARLAR