Disiplini kaybettiğinde her şeyini kaybedersin...
Disiplin, başarının anahtarıdır. Çünkü hedeflere ulaşmak için öğrenmeyi ve gereken düzeni ve sistemi sağlar. Bireyin hem kişisel hem de sosyal gelişimi için hayati öneme sahiptir. Disiplinli bir kişi düzenli ve sorumlu bir hayat tarzına sahiptir ve hedeflerine yönelik adımlarını emin adımlarla düzenli bir şekilde atar, zamanını etkili bir biçimde kullanır ve sorumluluklarını yerine getirir.
Saygının olmadığı yerde huzur ve mutluluk, disiplinin olmadığı yerde ise hiçbir zaman başarı olmaz.
Disiplin, hedeflere daha kolay ulaşmayı sağlarken bilgiyi de kalıcı hale getirir. Ayrıca hayatın sorunları ve zorluklarıyla başa çıkmak için sorumlu davranmayı ve uyulması gereken kuralları öğreterek iç denetim demek olan ahlâk gelişimini de sağlar. Bunun neticesinde disiplin, ahlâkı güçlendirir ve daha verimli ve dikkatli olmayı da sağlar.
Hayat, çeşitli zorluklarla dolu bir yoldur ve bu zorluklarla baş edebilmek için disiplinli olmak şarttır. Disiplin her zaman kazandırır. Ev, okul ya da iş yerinde disiplin ve ahlâk, başarının anahtarıdır. Disiplin, her türlü zorluğun üstesinden gelinmesine ve kişisel becerilerin geliştirilmesinde yardımcı olur.
Disiplinli ve programlı çalışma gerçekleştirildiğinde hedeflere daha kolay ulaşılır, Zaman çok daha iyi yönetilir, bilgiler kalıcı hale gelir, düzenli çalışma ile her şeye her zaman hazırlıklı olunur.
Disiplin olmayan, denetim olmayan ortamlarda başarı olmaz; hele hele sevgi ve saygı hiç olmaz. Bir toplumda anneye, babaya, öğretmene saygı gösterilmezse veya tüm insanlar birbirlerine olan saygısını kaybederlerse o toplumda huzursuzluk oluşur, suç oranları daha çok yükselir. Saygı ve disiplinin olmadığı bir yerde sağlıklı eğitim ortamı, huzur, mutluluk, paylaşım ve sürdürülebilir başarıdan söz edilemez. Saygı ve disiplinin olmadığı eğitim kurumlarında de kaliteli ve nitelikli bir eğitim verilemez.
Maalesef açık ve net görüldüğü üzere disiplinden uzaklaşıldığı için sorun yaşanan bir alan da eğitim alanıdır. Malumunuz eğitim, toplumun en önemli yapı taşlarından biridir ve bu yapıyı inşa edenlerin başında da öğretmenler gelir. Ancak, son yıllarda hayatın hemen her alanında artan şiddet okullarda da yaşanmaya başlamıştır. Eğitim kurumlarında öğretmenlere, idarecilere yönelik artan şiddet olayları ve yetkisiz kılma, itibarsızlaştırma temel yapıyı derinden sarsmakta, etkilemektedir.
Bir öğrencinin ilerleyebilmesi ve hayata atılabilmesi için riske girmesi, kendi kararlarını kendisinin vermesi, eksik yönlerini geliştirmesi ve değiştirmesi, sorunlarını kendisinin çözmesi gereklidir. Oysa bugün gördüğümüz manzara çok farklı.
Şimdilerde öğrenciye ders çalışmadığı, dersini yapmadığı için bile bir şey söylemek mümkün olmamaktadır. Öğrencinin yanlış ya da çirkin davranışından dolayı kızması, bağırması dokunması, yan gözle bakması… bile yasak olan öğretmenler maruz kaldıkları fiziksel ve psikolojik şiddet karşısında yalnız ve çaresiz kalmaktadırlar.
“Öğretmenim bana kızdı, bana kaşlarını kaldırdı, bağırdı, yan baktı, beni incitti…” diyen öğrenci ve velisinin okula öğretmene şiddet uygulamak üzere bir hırsla gelişi, ondan cesaret alan öğrencinin daha da olumsuz davranışlar sergilemesine neden olmaktadır.
Okulda bir idareci ya da öğretmen bayrağa saygısızlık yapanlara, millî ve manevî değerlerle dalga geçenlerle, öğretmen ya da öğrenci arkadaşına çirkin, olumsuz davranış sergileyenlere kızmamalı da ödüllendirmeli midir?
Bunun neticesinde de sınıfta öğretmenle dalga geçen, öğretmene lakap takan, hakaret eden, zarar verici sözlü davranışlarda ve fiziksel müdahalede bulunan, arabasını çizen vb. olumsuz davranışları olan, okul içinde kendince uygun gördüğü yerde sigara içmekten çekinmeyen, okul müdürünü, öğretmeni bıçaklayan kurşunlayan, hatta öldüren öğrenciler oluşmadı mı?
Oysa hiçbir idareci veya öğretmen kendi evladı gibi düşündüğü, gördüğü öğrencilerinin başarısız, basiretsiz, bilgisiz, sorumsuz, ahlaksız vb. olmasını arzu etmez, edemez. Her öğrencinin kendi ayakları üzerinde durabilen saygın bir birey olmasını ister. Bir çocuğun iyi, ahlâklı, terbiyeli, vatana ve millete hayırlı olması için nasıl yetiştirilmesi gerektiğinin peşindedir öğretmen.
İlk eğitim ve çocuğu yetiştirme olgusu, doğduğu andan itibaren aile içinde başlar. Sonraki süreçte eğitim kurumlarında eğitimcilerle birlikte devam eder. Ancak bu anlayış, bu düşünüş tamamen değerini yitirmiş durumdadır. Aile, “Belli bir yaşa kadar büyüttük, gerisi eğitimcilerin işi!” mantığıyla asla bir yere varamaz, varmamalıdır da.
Özellikle 1970 ve öncesi ile 1980 ve 1990’lı yıllarda okuyan öğrencilerin her biri disiplinli bir eğitim-öğretim aşamasından geçerek bilgi ve becerilerini geliştirerek hayatın sorunları ve zorluklarıyla başa çıkmak için kendini yetiştirmiş, başarılı girişimlerde bulunmuş, her biri hayata atılmış çoluk çocuğa karışmış hayatın gerçeklerini öğrenmiş disiplin olmadan hiçbir şeyin çözülemeyeceğine inanmış bireylerdir.
Okulda sürekli öğretmene, öğrenciye sataşan, kıran, döken, inciten, istenmeyen davranışlar sergileyen öğrenciler yerine bilgili, bilinçli, becerili, şuurlu, kültürlü, inançlı, soran, sorgulayabilen, düşünebilen ve millî değerlerimize sahip çıkan bir gençlik yetiştirilmesi gerekiyor.
Bu nedenle başarının temel bileşenleri arasında disiplin önemli bir yer tutmakta. Çünkü disiplinli olmak, kişinin kendisini geliştirmek için gereken çabayı göstermesi ve yeni şeyler öğrenmesini sağlamakta; kişi kendi disiplinini geliştirdiğinde ve hayatında (ev, okul ya da iş) disiplin ilkelerini uyguladığında, daha fazla başarıya ve sağlıklı sonuçlara ulaşabilmektedir.
Disiplin anlayışı doğru yöntemlerle benimsendiğinde hangi ortamda olursa olsun (ev, okul, iş yeri) verimliliği ve başarıyı arttıran bir stratejidir. Disiplinli olmak, hedeflere ulaşmayı, bireyin kendisini geliştirmesini ve daha başarılı ve mutlu bir hayat sürmesini sağlayacaktır.
Disiplin kavramının, insanı sınırlamak, kısıtlamak değil daha özgür aynı zamanda daha verimli ve başarılı kıldığını akıldan çıkarmamak dileğimle…