Hayat artık boş bir çerçeveden bakılır oldu. “Nasıl bakarsan öyle görürsün” derlerdi ya; işte o çerçeve bize pembe gösterilen, cilalanmış bir yalandan ibaret.
Çerçevenin içinde sana mutluluk, huzur, düzen sunarlar. Ama adımını dışarı attığın anda gerçeği görürsün: sokaklarda zulmün kokusu, adaletin çürümesi, halkın sırtına çöken yük… O çerçeve ya kırılır ya çatlar; sen de bir daha içine dönemezsin.
Arkanda “solcu” yaftası, önünde “sağcı” tehdidi… Herkes seni bir yere sıkıştırmaya çalışır. Geri gitsen kıyamet, ileri gitsen kıyamet; yana kaçsan ihanet ve vebal. Hiçbir yol kalmaz; çünkü bu düzen seni seçeneksiz bırakmak için kurulmuştur.
Bugün yaşadığımız adalet, adalet değil. Bu topraklarda iktidar sahipleri öyle bir zulüm kurdu ki; ne Nazi böyle yapabildi halkına, ne Firavun kendi ülkesine bu kadar lanet kesti. Bu düzen, kendi evlatlarını ezen, kendi insanını köleleştiren bir düzendir.
Her gün biraz daha çöken lanet, bir guruh gibi halkın üzerine bastırıyor. Meymenetsiz suratlar, doymak bilmeyen çıkar sahipleri, gözünü kan bürümüş iktidar… Zulmün çehennemi bitmiyor, aksine büyüyor.
Artık karar zamanı:
Ya o çerçevenin içine geri dönüp vicdanını susturacaksın…
Ya da zincirini kırıp, haykıracaksın!
Bu düzeni teşhir etmek, maskesini düşürmek boynumuzun borcudur. Çerçevenin ardına saklanan pembe yalanı değil, gerçekleri dünyaya göstermek zorundayız. Çünkü susarsak, onların lanetine ortak oluruz.
Saygılarımla
Gülper Yılmaz