Hayatın sadece iman ve ibadet ile değil, onun yanı sıra çalışma ve bilgi ile tanzim edileceğine inanmak İslâm anlayışının da gerçeğidir.
Platon’a “Bilgisizlik neden kötüdür?” diye sorduklarında, “Cahil kişi güzellikten, iyilikten, akıldan yoksunken, hepsini kendisine toplamış sanır da ondan. “diye cevap vermiş.
Kur’ân-ı Kerîm, yaratılışın gayesini Allah’a iman ve O’nun iradesine uygun yaşama şeklinde belirler. İslâmiyet insanlar arasında ırk, renk, dil gibi hiçbir konuda herhangi bir fark gözetmez. İnsanların Kur’an’ı Kerim’in getirdiği mesajı kabul edip Müslüman olup olmaması da ayrı bir durumdur, kesinlikle zorlayıcı değildir. Yüce Allah, tüm insanları doğru bilgiyi öğrenme yetkisi ve becerisi ile donatmıştır. Şüphesiz ki Müslümanım diyenin doğru bilgiye daha çok koşması, öğrenme isteği içinde olması gerekir.
Önemli bilgi veya olgulardan habersiz, bilgisiz, iş bilmez, tecrübesiz anlamlarına gelen ve halk arasında yol ve yordamdan, ilim ve irfandan haberdar olmayan kimseleri cahil diye adlandırırız. Cahilin içinde bulunduğu duruma da cehalet deriz. Cehalet, bilgi ve tecrübe eksikliğidir. Cehalet kelimesinin eş anlamlı kelimesi, bilgisizlik kelimesidir.
Ülkemizdeki en büyük sorunlardan, sıkıntılardan biri de halkımızın pek çoğunun bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmasıdır. Yani cahil olması, cehalettir. Cahillik 21.Yüzyılın en büyük baş belasıdır. Atatürk’ün ifadesiyle “Cehalet yenilmesi gereken en büyük düşmandır.” Yaşadığımız şu günlerde değeri daha da iyi anlaşılan, muhteşem bir ifadedir. Hâlâ da geçerliliğini korumakta ve sanırım yüzyıllar boyu da korumaya devam edecektir. Ülkemizin en büyük sorunu olan terör, kadın cinayetleri, taciz ve tecavüz vakaları, hayvanlara yapılan kötü muameleler, yolsuzluklar, din temelli propaganda sebebiyle meydana gelen katliamlar, birbirine tahammülü olmayan hemen şiddete başvuran insanlar, sosyal linç, topluma ve insanlara saygısızlık, kural tanımazlık ve benzeri tüm olay ve durumların kaynağı elbette ki cehalettir. Türk milleti geçmişten günümüze tüm düşmanları dize getirmiş fakat cehalet karşısında maalesef yeteri kadar başarılı olamamıştır.
Cehalet veya cehl sözlükte “bilmemek” anlamındadır. Cehl, kişinin inanç, söz veya davranışları konusundaki bilgisizliğini, görgüden yoksun olduğunu; cehalet ise kendi dışında kalan durumlara ilişkin bilinmezliği, tecrübe eksikliğini ifade eder. Bu iki kavramın fıkıh terimi olarak kullanılışında ortaya çıkan farklılıktır. Çünkü cahilin hiçbir ahlaki değer yargısı yoktur, akılsızdır.
Bu yaygın düşünceye göre cehaletin bilgisizlik olarak açıklanmasına karşın, Kur'- ân-ı Kerîm'deki kullanılışına bakıldığında durumun farklı olduğu yani cehaletin bilgisizlikten ziyade, akıllıca düşünmeyi ve vakarı geri plana iten, kaba ve olumsuz bir davranış biçimi olduğu görülmektedir.
Cahil bırakılan insanlar hem kendileri ezilmekte hem çevrelerindeki insanların ezilmelerine neden olmaktadırlar.
Kur'an-ı Kerîm bilgisizliğe saplanıp kalanları: "..Cehalet içerisinde kalmış gafiller" (ez-Zariyat, 51/11) olarak zikreder. Yine cahillerden sakınmak için; " Âf yolunu tut, bağışla, mâruf olan şeyleri emret, cahillerden yüz çevir. " (el-A'râf 7/199) buyrulmaktadır. "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (ez-Zümer, 39/9).
İslâm’ın, insanlığa ilk mesajı ‘Yaratan Rabbinin adıyla oku!’ ayet-i kerimesidir (Alak, 17). Sonra insanın yaratılışından, kalemden ve öğretmekten bahseder. Peygamberimiz (s.a.v.)’de “İlim öğrenmek her Müslümana farzdır.’ buyurmaktadır.
Kur’an’ı Kerim’de doğru bilgiyi almakla ilgili sayısız emirler bulunmasına rağmen, Müslümanlar doğru bilgiyi edinmedikleri, tembellik ettikleri ve gelişme hevesiyle çalışmadıkları için Müslüman olmayanlardan daha geri durumdadırlar ve bugün İslâm âlemi bu yüzden sıkıntı çekmektedir.
Oysa İslâm medeniyetinin geçmişteki gelişimi, bilimde, sanatta, felsefede ve ekonomide akılcılık, yorum ve içtihat, özgürlük, çok kültürlülük anlayışı ile olmuştur. Bu faktörler ile İslâm dünyası, belli bir dönemde olgunlaşmış bir medeniyet haline gelmiş, gelişmiştir.
Bilgisi, kabiliyeti, yeteneği ölçünde ilgi alanına giren doğru bilgileri öğrenmek her Müslüman’a farzdır. Ayrıca öğrendiklerini de insanlığın hizmetine sunmak sünnettir. İşte bu nedenle insan özellikle çok önem arz eden hususlarda körü körüne uygulayıcı olmamalı; doğruları detaylı bir şekilde araştırmadan, sorgulamadan başkalarının söyledikleriyle yetinmemeli, söylenenlere hemen inanmamalı, birilerinin söylemiyle harekete geçmemelidir.
Hz. Muhammed’in arkadaşları, (Hz. Muhammed hayatta iken), bilmediklerini veya tereddüt ettiklerini O’ndan sorup öğrenmeye çalışmışlar, yeri geldikçe önerilerde bulunmuşlar; O vefat ettikten sonra da bu uygulamayı sürdürmüşler. İslâm’ın ilk nesilleri dinin öğretilerini doğru anlamak ve anlatabilmek için yoğun çaba sarf etmiş ve kendilerinden sonra gelenlere de bu konuda çok zengin örnekler bırakmışlardır.
Herkes için bilgi gerçekten çok güzeldir. Daha da güzeli, bilginin hayata ve uygulamaya dönüştürülmesidir. Çünkü ilim kendi başına bir hayır ve güzellik unsurudur. İlimsiz amel ise zaten düşünülemez.
Kur’an-ı Kerim, “... Allah, aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm eder!” (Yunus suresi 100) diyor ama buna rağmen pek çok inanan, akılla dinin anlaşılmayacağını, düşünmeden, sorgulamadan, Allah’ın vahyini okuyup öğrenmeden sadece anlatılanları kabul ederek, kulaktan dolma bilgilerle anlatılanları uygulamak gerektiğine inanıyorlar.
Maalesef Müslümanların çoğu, İslâmiyet’in neleri emredip neleri yasakladığını, bilmiyor ve araştırmıyor, önemsemiyor. Bunun neticesinde de din konusunda cehaletin önü arkası kesilmiyor. Oysa din, İslâm’ın hakikatini öğrenmek ve yaşamak ve yaşatmaktır.
Bu nedenle ilk olarak Müslümanın her konuda bir öncü, bir örnek, bir rehber olabilmesi için sağlam bir eğitimden geçmesi gerekmektedir. Çünkü cehalet, hiçbir insanın kaderi değildir.
“Allah’ın senden faydalı ilim istiyorum. Allah’ım faydasız ilimden sana sığınıyorum” diye dua eden bir Peygamberin ümmeti olarak İslâm medeniyetinin bir ilim, irfan, bilgi ve hikmet medeniyeti olduğunu unutmamak gerekir.
Yine unutmayalım ki, ömür çok kısa, vakitler sınırlı ve hayat bir imtihan, boşa harcadığımız her vaktin hesabı mutlaka sorulacaktır. Yüce Rabbim ilmimizi arttırsın ve bildiklerimizle amel etmeyi bizlere nasip eylesin. Çünkü en büyük düşmanımız, dün olduğu gibi bugün de cehalettir…
Chen Hai Yang’ın sözüyle tamamlayalım yazımızı, “Yeter derecede eğitime sahip olmalısın ki, etrafındaki insanları gereğinden fazla büyük görmeyesin. Fakat bilge olacak kadar da eğitim görmüş olmalısın ki onları küçük görmeyesin.”