İnsanın hayatını sürdürebilmesi için çalışması, üretmesi, yorulması, alın teri dökmesi ihtiyaçlarını karşılaması gerekmekte; tembellikten, boş gezmekten, miskinlikten, dilenmekten, zamanı ve hayatı israf etmekten kaçınmalıdır. “Hiç kimse, çalışıp kazandığından daha hayırlı bir yemek yememiştir…” (Buhârî, Buyû, 15) buyuran Peygamberimiz (s.a.v.) bereketin, huzurun, mutluluğun kişinin kendisinin çalışıp, elde ettiği el emeğinde olduğuna her zaman dikkat çekmiştir.
Çalışma ve helâl kazanç, tıpkı ilim gibi insanlara farz kılınmıştır. Bu yüzden kişi kendisi ve sorumlu olduğu kişilerin geçimini sağlamak için kazancın nereden ve nasıl geldiğine dikkat ederek çalışmalı ve başkasına muhtaç olmamadan hayatını sürdürebilmelidir. Zaten dinimiz de tembelliği hoş görmemekte, fertlerin çalışarak helâl yoldan geçimlerini temin etmelerini ibadet olarak kabul etmektedir.
İslâm anlayışında en doğru kazanç yolu el emeği ve göz nurudur. Bu bakımdan Müslümanım diyen bir bireyin, çalışmadan, yorulmadan, alın teri dökmeden, üretmeden başkalarının sırtından veya gayri meşru yollardan kazanç elde etmeyi istemesi mümkün değildir. Helâl kazanç; el emeği ve göz nuruyla elde edilen nimetin “en hayırlı lokma” olduğunu idrak etmek; maddi yönden yükselirken, manevî olarak tükenmemektir.
Bu nedenle yüce dinimiz İslâm, kazanç elde etme konusunda önemli bir ilke olan meşru yoldan çalışıp kazanma prensibini esas alarak; faiz, zina, kumar, rüşvet ve şans oyunları, hırsızlık, gasp; kamu mallarını zimmete geçirmek, her türlü yolsuzluk, hileli alışveriş, müşteriye birinci kalite diye ikinci, üçüncü kalite mal vermek, eksik tartıp ölçmek, ürünün iyisini tezgâhın önüne yerleştirip arka taraftan bozuk ve çürük ürünleri vermek, malı fâhiş fiyatla satmak, kul ve kamu hakkına riayet etmemek, işçi ve memurun görevini ihmal ve terk etmesi, işverenin çalışanlara hak ettiği ücretlerini, devlete vergisini, muhtaç olana zekâtını vermemesi ve kalitesiz mal üretip pahalıya satarak haksız servet elde etmesi gibi ömrün bereketini azaltan her türlü gayrı meşru kazanç ile verilen sözü yerine getirmemek, yerine getiremeyeceği bir şeyi taahhüt etmek yasaklamıştır.
Atatürk’ün “Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; önce haysiyetlerini sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istiklâl ve istikbâllerini kaybetmeye mahkûmdurlar.” sözü bu konuyu ne kadar güzel özetlemektedir.
Yaşanılan hayat, insanı geçimini temin etmek için mücadeleye mecbur bırakmaktadır. Her ne kadar rızkı veren Allah ise de onu elde etmek için çalışıp çabalamak insanın kendisine düşmektedir. Gerçek Müslüman din, dünya ayırımı gözetmeksizin iki cihan mutluluğuna erişebilmek uğruna azimle, durmadan, yorulmadan çalışmak zorundadır. Yüce Rabbimizin de ifade ettiği gibi, “İnsan için, sadece kendi çalıştığı vardır ve çalıştığı da ileride görülecektir.” (Necm, 53/39-40.)
Büyük Türk milleti, Allah Resulü (s.a.v.)’in güzel ahlakını günümüzde ekonomik hayatı düzenleyen bir yapılanma olarak algılanan iş hayatına dinimizin ihsan boyutunu ve insan terbiyesini merkeze alan manevi bir eğitim kurumu olan ahilik teşkilatı ile taşımıştır. Ahilik; iyiliğin tezgâhta dokunduğu, alın terinin duayla buluştuğu, kazancın sadece cepte değil yürekte de biriktiği bir gönül kurumudur.
Ancak ne acıdır ki günümüzde, kimi insanlar, daha çok kazanma ve kısa yoldan zengin olma arzusuna kapılıp helâl haram hassasiyetini kaybetmiştir. Oysa insana yakışan doğruluk ve dürüstlüğü esas almak, yalan ve hileye hiçbir zaman tevessül etmemektir.
Bugün toplumumuza düşen, ahilik anlayışını iş hayatına yeniden hâkim kılmak, rızkı helâlinden temin etmenin gayreti içinde olmaktır.
Ahlaki değerlerden yoksun bir hayat, insanı doyumsuzluğa, açgözlülüğe, merhametsizliğe sürükleyeceğinden iş hayatında barış ve huzurun sağlanabilmesi için dürüstlük, adalet, ahde vefa ve benzeri esaslara da mutlaka uyulması şattır.
Unutmamalıdır ki, kazancın bereketi dürüstlükte, güvenilir olmakta, huzuru helâlde, kazancı ise Allah’ın rızasında saklıdır.
Bencillik yerine fedakârlığın, hırs yerine kanaatin, zulmün ve haksızlığın yerine adaletin olduğu; kazancın helâl yoldan kazanıldığı, işlerin dürüst ve doğru yapıldığı, alışverişlerin meşru ölçüler doğrultusunda gerçekleştirildiği bir dünyada yaşanması dileğimle…


