İncesudan çıkınca muhteşem bir Çaltepe izliyorum. Yılanlı dağına,Köroğlunun boğazına, Karatepeye bakınca baharın yemyeşil güzelliği karşılıyor ve bol oksijenli vadi ile buluşuyorum.
Bir tas soğuk su içiyorum Ali Rıza Sarıkartal çeşmesinden, kavak ağacının altında dinleniyorum. Okulumuza giriyorum bilge kişiler yetiştirmenin gururuyla dimdik ayakta,ilk heceyi çözdüğüm okulum ilk ezberim...
İlkokul ikinci sınıf ta öğrenciydim dördüncü sınıfın bayağı kesir matematiğini yapıp, öğretmenimizin isteğiyle ellerine cetvelle vurduğum ağbilerimin sınıfındayım...
Cumhuriyet bayramında Namık Kemal'in " Vatan Yahut Silistre" eserinde ki İslam bey rolünü gururla oynadığım okulumun bahçesindeyim. "Mektebin bacaları var, ders veren hocaları yok" ne acı durum..!
Dağların oğlu çoban Hacı Durgun abimle karşılaşıyorum.
Samanı elemiş toz olanını toprağa katıp çamur yapmış, irisinide boş çuvala doldurup minder yapmış evinin önünde oturuyor, sohbet ediyoruz. Devletin 65 yaş maaşını kabul etmemiş.
Neden kabul etmedin abi
Hakkımı olmayanı almam, diyor
Vah Hacı abi vah, güzel insan yüreği köyümün suyu gibi duru insan. Bu ülkede deveyi hamuduyla yiyorlar Hacı abi, onlar bey oğlu hırsız sende ırgat oğlu çoban... "Devletin malı deniz,yemiyen domuz "dedik,hırsızlığı mübah gösterdik Hacı abi.
Hacı abi anlatıyor, Dün Mustafa Temel'le Kangal pazarına gittik, Mustafa pazarcıya dediki domatesleri seçebilirmiyim ? Pazarcıda Mustafa'ya yok emmi seçme olmaz üzerine çıkta çıyna dedi. Dakikalarca gülüyoruz.
Yalçın dağların patika yollarında çok yürüdün, senin hayatını anlatayım, internette herkes okusun abi dedim.
Yok gurban olduğum, beni bu işlere bulaştırma da ne yaparsan yap dedi.
Köylülerim köy meydanında toplanmışlar Haydar çavuş abimin konağının merdivenlerine ellerinde çay bardaklarıyla yan yana dizilmişler, her basamakta iki kişi Haydar abi sigarasını tüttürüyü Cuma Tunç abi,bir o yandan bir bu yandan, bir Almanya'dan bir Türkiye'den, bir reçberlikten bir politikadan anlatıyor, dinledikçe gülüyoruz güldükçe düşünüyoruz. Ruh yorgunluğumuzu atıyoruz..
Köye kamyonetli çerçi geldi, plastik kapkaçak sandalye,kola,ekmek satıyor.
Benim çocukluğumda yün,yumurta,buğday karşılığı ayna tarak,uçkur lastiği,göğ boncuk,lamba camı, kırık leblebi gibi şeyler satılıyordu.
Çerçiye keçi boynuzu varmı dedim.
Yoh emmi dedi
Bende at arabası boyalı,nakış işlemeli Sivas şapkalı, siyah yelekli ihtiyar çerçi yoh dedim.
Doğru söylüyon la emmi dedi.
Demekki bende eskimişim, çerçi bana hep emmi deyi.
Çatalın tepeye oturdum, Akraç'a doğru bakiyorum, kartpostal gibi görüntüler, gözümün alabildiği cennetti izliyorum.
İnceden bir duman tütüyü kokusu yabancı değil belliki Elmas abla süt pişiriyi. Az ileride Hasancaların kuzuları meliyi, tandır ekmeğininde kokusu geliyi, herhalde Taman ekmek pişiriyi..
Ağyardan istasyona doğru yürüyorum yol kenarındaki kangallar yeşil yeşil, papatyalarda tomurcuklanmış çiçek açmak üzere. Rüzgar estikçe ekinler dalga dalga sallanıyı sanki içime bir serinlik getiriyi. Off of nefaset yaşıyorum Zerk çayı yeşiller içinde mavi bir şerit gibi Akraç'a dogru akıyor, su taşlara vurdukça köpük köpük oluyor.
İstasyon köprüsüne geldiğimde, çocuk bezinden rakı,bira şişesine,motor filtresinden,cam kırıklarına, poşetten plâstik detarjan kutularına kadar ne ararsan var. Biz aile olarak köyde yaşadığımız zaman bir gram çöp dökmüyoruz. Plastikleri şişeleri ilçedeki dönüşüme,yiyecekleri hayvanlara, kuşlara sebze artıklarınıda toprağa seriyoruz, bunuda köyde yaşayanlar biliyor.
İstasyona uğruyorum,istasyonları ve trenleri bir başka seviyorum. Somun sarısıydı istasyon binamız, siyah elektrik düğmeleri kulak büker gibi açılıp kapatılıyordu. Akasyalar ak ak olmuşlar. Kırmızı şapkalı hareket memuru yok, mors alfabesinden çıkan tık tık sesler yok. Telgrafın tellerine kuşlarda konmuyor, gelen telgraflar da yok. İstasyonun çatısında güvercinlerin iniltileri geliyor terk etmemişler yuvalarını, süzülerek takla atarak dönüyorlar.
Issız istasyondan ekspres geçti, kollarımı açtım gazete istedim atan olmadı. Ekspres hızıyla aktı yaşanacak hayatlara doğru hasret kavuşturmaya gidiyor. Akıp gidiyor trenler gidenler var içinde, yıllar önce bende göndermiştim bir ekspresle mendil sallayarak. Yüreğimi gönderdiğim o Gar'a bende gitmeyeceğim, benim beklediğim kadar kendiside beklesin..!
KemaL SARIKARTAL