Temel sorunumuz bir araya gelememek, hepimiz biliyoruz ki bir araya geldiğimiz zaman hakların kazanılmasında büyük bir güç olacağız. Ancak o zaman hangi başkan zafer naraları atarak ben yaptım diyecek, kim koltuklarından ve o koltuğun getirdiği kazanımlardan vazgeçecek.
Bırakın, bir kutlamada bile bir araya gelmeyi, bir öğretmenin katledilmesini protesto eyleminde bile birlik olamıyorken, nasıl kazanacağız?
Konuyu biraz açalım; 80 ihtilali ile baskı altına alınmasının ardından yıllar sonra Nisan 2009'da resmî tatil olarak kutlanmaya başlanılan “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü” nün tarihi serüveni ile ilgili detaylı bilgiyi “Google” hazretlerinden sorup öğrenebilirsiniz.
Tarihi gerçekleri bir kenara koyup bugün görselliğin ötesine geçemeyen 1 Mayıs kutlamalarına bakalım isterseniz.
Sivas’ta Türk İş kendisine bağlı sendikaların üyeleri ile Atatürk Anıtına çelenk koyarak kutlama törenlerine başladı, Hak İş meydanda “Tek Ağac” ın gölgesinde kendine bağlı sendika üyeleri ile basın açıklaması yaparak kutlamalara başladı, Kesk nerde derseniz, kendisine bağlı sendikaların üyeleri ile Mevlana Caddesi girişinde idi.
Yani, yanisi şu ilimizdeki üç federasyon “ayrı ayrı” alanlarda “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü” nü kutladı. Bir araya gelinince elde edecekleri gücün farkına varamayan işçiler bölüne bölüne kazanacakları zannı ile kaybettiklerinin farkında değiller.
Birde madalyonun diğer yüzü var ki, biz kamu çalışanlarına Resmî Tatil olan bugünde özel sektör çalışanlarının tamamı işlerinin başında idi, onlar emekçi değil mi? onlar işçi değil mi?
Gönül isterdi ki; İktidarların, Kapitalizmin ve Sendika Ağalarının ayakları altında ezilen, kazanılmış haklarının yavaş yavaş gasp edilmesine ses soluk çıkaramayan! bu federasyonlar tatil yapan üyelerini alarak Organize Sanayi bölgesinde emekçilerle, işçilerle, çıraklarla, kalfalarla bu bayramı! kutlasın.
Dünyanın her yerinde üyelerinin haklarının savunma noktasında şucu, bucu – ondan, bundan diye ayrım yapmaksızın iktidarların karşısında olan, emeğin ve emekçinin temsilcisi sendikalar bizde, “sarı sendika” kimliğine bürünmüş durumda değil mi?
İşçinin durumu bu, ya memur?
Yine Sivas ölçeğinden bakacağım olaya; hatırlarsınız geçen hafta elim bir olay yaşadık; okul müdürü İbrahim Oktugan, Iraklı eski öğrencisi tarafından makam odasındayken silahla vurularak öldürüldü, daha bu olayın infiali ile sarsılmışken yine Sivas’ta bir okul müdürü veli tarafından darp edildi.
Bu yaşanan olayların sosyoljik boyutlarına değinmek gibi bir derdim yok. 10 mayıs tarihinde öğretmenler bu olayları telin etmek amacı başta derslere girmeyerek çeşitli eylemler yaptılar ki, bunlardan biriside yine meydanda sendikaların önderliğinde toplanmaktı.
Aynı bir önceki hafta 1 Mayıs kutlamalarında olduğu gibi, her öğretmen üye olduğu sendika ile bölük pörçük, her biri ayrı noktalarda seslerini duyurmaya çalıştılar. Onlarda bir araya gelmeyi beceremedi.
Başta söylediğim gibi temel sorunumuz bir araya gelememek, bir araya gelip daha yüksek ses çıkaramamak, o senden bu benden diye ayrışarak sorunlarımızın çözüleceğini sanmaktayız, ancak bu söylem bir masaldan öteye geçemeyecek.
Tarihi süreç içerisinde anlaşılması gereken en önemli şey kendi aranızdaki, kendi aramızdaki tüm ayrıştırıcı argümanları bir kenara bırakma zamanı gelmedi mi, unutmayınız, “tüm emekçiler birleşmeden, örgütlenmeden hiçbir hak elde edemezler.”
1 Mayıs’ın; klasik sloganların içine sıkıştırılmış, terör sempatizanlarına yaslanmış ideolojik söylemlerin kıskancında, modernize edilememiş, halen 19. yüzyıl’da kalmış 1 Mayıs görüntüsünden bir an önce kurtarılması dileklerimle, YAŞASIN 1 MAYIS…
o_karahan@hotmail.com