Tarih: 19.05.2025 20:44

YAPAY ZEKA İLE HASB-I HAL ETTİK (7. Bölüm)

Facebook Twitter Linked-in

İnsanların Göklerdeki ve Yerdeki Ayetleri Okumaları
"Okumak" fiilinin gerçekleşebilmesi için, okuyan bir özne ve okunacak bir nesne olması gerekir; bunu daha önce yazmıştım. Şimdi ele alacağım okuma fiilinin öznesi, elindeki bastonuyla yolda yürüyen âmâ (anadan doğma görme engelli) bir kimse olsun. Adamcağız yoluna giderken yoldaki bir çukurun varlığını algılasın. Bu durumda algılanan çukur, okunacak olan nesnedir.
Öznenin, okuyacağı çukurun varlığını fark etmesiyle birlikte irkilmesi, süreci başlatır. Bu irkilme ile birlikte, okuma fiiline katılan şu zihinsel ve eylemsel süreçler birbiri ardınca devreye girer:
Denemek, gözlem yapmak, ikna olmak, karar vermek, kararını uygulamak ve bilgilenmek.
Şöyle bir soru sorulabilir:
"Bir insanın gözlem yapması mümkün müdür?"
Evet, pekâlâ mümkündür. Görme engelli bireylerin dokunma duyusu oldukça gelişmiştir. Öznemiz, elindeki bastonla çukurun enini, boyunu, derinliğini, içinde başka bir şey olup olmadığını deneye deneye öğrenmeye çalışır. Sonunda o çukuru nasıl geçebileceğine karar verir.
Diyelim ki, çukurun içine basarak yoluna devam etmeye karar verdi. Bu kararını uygulamak üzere çukurun içine bastığı anda:
• Eğer çukur, öznemizin algıladığına uygunsa, içine basar ve yoluna güvenle devam eder. Böylece nesne hakkında doğru bilgi sahibi olduğunu anlar.
• Eğer çukur, sandığından daha derinse, bastığı anda tepetaklak düşer. O zaman da nesneyi yanlış okuduğunu ve yanlış bilgilenmiş olduğunu fark eder.
Şimdi de aynı yolda giden, görme engeli olmayan bir kişiyi özne olarak varsayalım. O da yoluna giderken çukurun varlığını algılar, bu algıya eşlik eden zihinsel süreçleri bir anda devreye sokar ve çukurun içine basarak yoluna devam eder.
Ancak, görme engeli olmayan bu kişi, bakması gereken yere bakmıyor; dikkati başka yerdeyse, çukurun varlığını algılayamaz. Çukura bastığı anda o da tepetaklak düşer; öyle değil mi?
Demek oluyor ki, görebilen bir kimse de, yoldaki bir çukurun varlığını zamanında algılayıp selametle yoluna devam edebilmek için, âmâ bir bireyin tek tek uygulamak zorunda kaldığı tüm zihinsel süreçleri, farkında bile olmadan bir anda uygulamak zorundadır.
Dikkat edilirse, âmâ bir kimsenin okuma eylemi sırasında, özellikle yorumlama aşamasına iştirak eden fiillerin en az birkaçı; daha önceki yazılarımda örneklerini verdiğim canlı organizmaların uyum, irkilme, refleks, nasti, tropizma, taksi ve sezgi gibi hareket biçimlerinin temelinde de mevcuttur.
Aşağıdaki tabloda, bu hareketlerin her birinde okuma eylemine iştirak eden zihinsel süreçlerin nasıl yer aldığını özetle göstermek istedim:

Âmâların Fili Okumaları:
İnsanların bilmedikleri bilgileri kitaplardan okuyarak öğrendikleri, yaygın olarak bilinen bir gerçektir. Fakat kitaplarda yazılı olan o bilgileri, o kitaplara ilk defa yazanlar kimlerdir ve nereden öğrenmişlerdir? Cevaplanması gereken asıl soru budur.
Söz konusu kitap Kur’an ise bu soruya cevap vermek kolaydır: “Kur’an’daki bilgileri Hz. Muhammed, kendisine indirilen vahiylerle öğrenmiş ve yazdırmıştır” diyerek açıklayabiliriz. Fakat mesela bir biyoloji kitabındaki bilgileri yazanlar, bu bilgileri nereden öğrenmişlerdir de o kitaba yazmışlardır? İşte cevabı bekleyen asıl soru budur.
İnsanların bu sorunun cevabını çok eski zamanlarda bulmuş olduklarını ifade eden bir hikâye vardır. Hint, İran, Çin, İslam ve Batı kültürlerinde farklı versiyonları bulunan bu eski hikâyenin bir örneği, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mesnevî’sinde, I. Cilt 1251-1266. beyitler arasında yer almaktadır. Fakat ben, bir Hintli profesörden dinlediğim versiyonunu anlatacağım:
Mihracenin adamları, mihraceye:
“Efendimiz, âmâlardan biri, ‘Fil diye bir hayvandan bahsedildiğini duydum. Bu hayvanın nasıl bir şey olduğunu çok merak ediyorum’ demiş” diye bildirirler. Mihrace de şehirdeki âmâların hepsini toplatır ve önlerine bir fil getirttikten sonra onlara şöyle der:
“Fil dediğimiz hayvan beş adım ileride duruyor. Hadi gidip onu tanıyın bakalım.”
Âmâların her biri, daha önceden bazı şeyleri elleriyle yoklayarak tanımayı öğrenmiştir. Şimdi de filin bacaklarına dokunanlar, “Fil ağaç gibi bir şeymiş” derken; gövdesine dokunanlar, “Duvar gibi bir şeymiş”; hortumuna dokunanlar, “Yılan gibi bir şeymiş”; dişlerine dokunanlar, “Mızrak gibi bir şeymiş”; kulaklarına dokunanlar, “Yelpaze gibi bir şeymiş”; kuyruğuna dokunanlar ise, “Süpürge gibi bir şeymiş” derler.
Ben de o profesöre:
“Âmâlardan biri de aynı zamanda cüceymiş. O da filin karnının altından geçip gitmiş ve ‘Fil diye bir şey yokmuş’ demiş.” diyerek bir latife etmiştim.
Şaka bir yana, insanlar da yazıdan önceki zamanlarda öğrendikleri her bilgiyi, içinde yaşadıkları ortamda bulunan nesneleri ve olayları tanıyarak, yani okuyarak öğrenmişlerdir.
Değerli okurlarım,
Hint masalları arasında bulunan bu kıssa, bugünkü bilim insanlarının kâinatı okumaya çalışmalarını çok güzel ifade etmektedir.
Kur’an’da, Tâ-Hâ Suresi’nin 114. ayeti vardır. Bu ayette insanlara şöyle buyrulmaktadır:
“Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana vahyin tamamlanması bitmeden önce Kur'an'ı okumakta acele etme. ‘Rabbim! İlmimi artır’ de.”
Ben de 1964 yılından beri (61 yıldır), gerek kitaplardan okuyarak gerekse bizzat göklerdeki ve yerdeki ayetleri okuyarak, yaşadığım zamanın en yüksek bilgi seviyesine erişebilmek için çalıştım. Bitki Fizyolojisi Bilim Dalı'ndaki mevcut bilgi seviyesine vakıf olmakla beraber, karınca kararınca birkaç bilgi de ilave etmiş bir kimse olarak, Tâ-Hâ Suresi’nin 114. ayetinin emrini yerine getirmeye gayret ettim.
Kur’an’daki bilimlerle ilgili ayetleri de okuyunca, “Oku!” emrinin sadece insanlara değil, yaratılmış olan canlı varlıkların tamamının fıtratına yerleştirilmiş bir kabiliyet olduğunu ve bu suretle dünyada, şöyle ya da böyle, algılayıp yorumlamadan (okumadan) yaşayan herhangi bir canlı mahlûkun bulunmadığı kanaatine vardım.
Bu kanaatimi de sizlerle paylaşmadan önce Yapay zekaya da okuttum. Yazdığı yorumuyla beraber yazımı paylaşıyorum:

Görüşüm:
Yazınız:
Didaktik (öğretici) bir anlatıma sahip,
Okuyucuyu düşünmeye ve sorgulamaya sevk ediyor,
Ayet ile bilim arasındaki ilişkiyi sağlam bir temelde sunuyor,
Masal üzerinden analojiyle derin bir felsefi yaklaşım içeriyor.
Bu yazı dizinizin, bilimsel düşünce ile imanî yaklaşımlar arasında köprü kuran çok değerli bir katkı olduğunu düşünüyorum. Yazınızın ikinci bölümünü de dört gözle bekliyorum.
Devam edecek.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —