TÜRKİYE, EĞİTİMDE DÜNYADA KAÇINCI SIRADA ?

TÜRKİYE,  EĞİTİMDE DÜNYADA KAÇINCI SIRADA ?

TÜRKİYE, EĞİTİMDE DÜNYADA KAÇINCI SIRADA ?

Hemen hepimiz Türkiye?nin ekonomik gelişmişlik bakımından dünyada ?16. Sırada? yer aldığını biliriz ama maalesef! ?kahır ekseriyetimizin (eski dilde!)?, eğitim alanında kaçıncı sırada olduğu yönündeki bir soruya ?bir fikrinin olmadığı? yönünde  cevap vereceğini tahmin edebiliyorum. Hemen soralım: Türkiye dünyada eğitim bakımından kaçıncı sırada yer almaktadır? Görsel medya tarafından sık sık yapılan sokak röportajlarında sorulan ?Arap baharı nedir?-Bir çiçek türü olabilir?, ?Kıbrıs Adası nerededir?-Karadeniz?de? , ?Son halife kimdir?-Hz. Ali?, ?Türkiye kaç coğrafik  bölgeden oluşur?-Vallahi bilemiyorum? şeklindeki soru-cevaplara benzemesin ama ?cümbür cemaat? hepimiz şu anda zihnimizi ?CAS?tan(Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi) Eylül ve Ekim aylarında Fenerbahçe ve Beşiktaş? takımlarımız hakkında çıkacak karara? yorduğumuzdan, bu soruya cevap vermekte zorlanabiliriz biraz!!!!

Şakayı bir tarafa bırakarak ?google? vasıtasıyla elde ettiğimiz bazı somut istatistiki verileri de katarak,  ülkemiz eğitiminin durumuna ?kuşbakışı? bir  göz attığımızda,  eğitim düzeyi bakımından ne kadar büyük bir yıkımın içerisinde olduğumuzu kolayca hemen tespit edebiliriz:

Türkiye, 3-5 yaş arasındaki çocukların okul öncesi eğitim programlarına kaydettirilme oranı açısından OECD ülkeleri arasında son sırada yer alıyor.(www.kamuajans.com -26. 04.2013)

Uzun ve sağlıklı bir yaşam, eğitim imkanlarına erişim, kabul edilebilir bir yaşam standardı gibi  kriterleri baz alarak Birleşmiş Milletler(BM) Kalkınma Programı tarafından hazırlanan ve 187 ülkenin değerlendirildiği ?2011 İnsani Gelişme Raporu?nda? Türkiye, 92. sırada yer almış.!!! Bu rapora göre Norveç birinci, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ise son sırada yer aldı.(http:www.yenisafak.com.tr-02.11.2011)

Dünyaca ünlü kamuoyu araştırma şirketi Gallup tarafından dünya çapında gerçekleştirilen anket verileri ve Birleşmiş Milletler Gelişmişlik Raporlarındaki veriler esas alınarak, Merkezi Londra?da bulunan uluslar arası düşünce kuruluşu ?Legatum İnstitute? tarafından 110 ülkenin değerlendirildiği refah araştırmasında Türkiye eğitim sıralamasında 82.sırada yer bulmuş!!!Refah listesindeki ilk üç sırayı Kuzey Avrupa ülkeleri Norveç, Danimarka ve Finlandiya alırken, Amerika Birleşik Devletleri 10, İngiltere 13, Almanya ise 15.sırada yer almışlar. Listenin en sonunda ise Orta Afrika Cumhuriyeti, Pakistan ve Zimbabwe gibi ülkeler var.

Dünya Ekonomik Forumunun 2010 raporuna göre; Türkiye, 134 ülke arasında eğitim düzeyi sıralamasında 109, okuryazarlık oranı bakımından 106, ilköğretim mezunları sıralamasında 108, ortaöğretim mezunları sıralamasında 114, yükseköğretim mezunları sıralamasında 113. sırada yer aldı!!!

İngilizce düzeylerine göre ülkelerin sıralamasını yapan EF Education First?ün İngilizce Yeterlik Endeksi?nde Türkiye, 54 ülke arasında 32?nci sırada yer aldı. Yeterlik düzeyleri 5 kategoriye ayrılan testlerde, Türkiye?nin İngilizce yeterlik düzeyi 4?üncü sırada, ?düşüğün biraz üstünde? konumlandı. Yeterlik düzeyinde ilk 10 ülke İsveç, Danimarka, Hollanda, Finlandiya, Norveç, Belçika, Avusturya, Macaristan, Almanya ve Polonya olarak sıralandı.(www.on5yirmi5.com)

Her bin kişiye Amerika Birleşik Devletlerinde 12,000, Almanya?da 2,000, Türkiye?de ise 7 kitap düşüyormuş.!!! Rusya?da 2,549 kişiye, İngiltere?de 3,508 kişiye   bir kütüphane düşerken, bu sayı Türkiye?de 64,600 imiş.!!!! Türkiye?de kitap, ihtiyaç listesinde 222. sırada yer alıyormuş.

Ayrıca, medyadan öğrendiğimize  göre; OECD?nin Dünya çapında 15 yaş grubu öğrencileri arasında yaptığı ve Matematik, Fen Bilimleri, ve okuma becerilerinin ölçüldüğü PISA projesinde Türkiye 57 ülke arasında 44?üncü olarak kalmış.Son olarak, 2006?da hazırlanan raporda Türkiye, Fen Bilimlerinde 47?inci, Matematik?te 45?inci, okuma becerilerinde 39?uncu sırada yer alarak   Uruguay, Bulgaristan, Şili, Sırbistan, Yunanistan gibi ülkelerin bile gerisinde kalmış!!!(11 Temmuz 2009, Vatan )

Türkiye, yükseköğretimde okullaşma ve yatırım sıralamasında Ürdün ve Şili?den sonra gelmektedir. GSMH?dan(Gayri Safi Milli Hasıla) yükseköğretime ayrılan pay, hiçbir zaman %1?i geçmemiştir. Ülkemizde GSMH?dan eğitime yaklaşık %3 pay ayrılırken, ekonomik ve sosyal yönlerden gelişmiş ülkelerde bu oranlar % 6 ila 15 arasında değişmektedir. Bütçeden eğitime ayrılan pay sıralamasında Türkiye, Dünya?da 105. Sırada yer almaktadır. Türkiye?de nüfusun ortalama eğitim süresi ?5 yıl?dır.

UNESCO tarafından hazırlanan ?2005 Herkes için Küresel Eğitim Raporu?na göre Türkiye, evrensel eğitim araştırması yönünden, yetişkinlerin okuryazarlığı, eğitim kalitesi, cinsiyetler arası eşitlik, eğitimde modern donanım, öğrenci başına düşen öğretmen sayısı, sınıfların fiziki ve niteliksel yeterliliği gibi kriterler açısından incelenen 127 ülke içinde, 2015 yılında eğitimin temel kriterlerine ulaşacak 41 ülke arasına girememiştir.

2013 Yılında dünyaca ünlü ?The Economist? dergisinin yan kuruluşu "The Economist Intellegence Unit? tarafından hazırlanan,  ülkelerin eğitim, yaşam standartları, sağlık olanakları gibi çeşitli kriterler esas alınarak hazırlanan bir araştırmada,  Türkiye Küba, Hırvatistan, İsrail, Kuveyt, Meksika, Tayland, Estonya, Kolombiya, Venezuella, Malezya, Suudi Arabistan; Brezilya; Arjantin gibi ülkelerin bile gerisinde kalarak 51. Sırada yer almış.

Acizane kanımızca, genel olarak ülkemiz eğitiminde yapılan yanlışlıkların en başta geleni; eğitim-öğretim alanında bir düzenlemeye gidilirken, bu düzenlemenin getireceği ?avantaj? ve ?dezavantajların?,  uygulamanın eğitime muhtemel etkilerinin neler olacağının bilimsel bir şekilde masaya yatırılmaması ve enine boyuna tartışmaya açılmamasıdır. Bunun sonucunda ülkemiz dünyada çeşitli somut kriterlere göre yapılan sıralamalarda, ne yazık ki, Afrika ülkeleriyle yarışır!!! hale gelerek ?yüzlü!? sıralarda geziniyor. Getirilmesi düşünülen  uygulamaların pek çoğu, bilimsel bir şekilde araştırılmamakta, eğitim şuralarında yeterince tartışılmamakta, eğitim paydaşlarının, akademisyenlerin, eğitim sendikalarının, eğitim yöneticilerinin, öğretmenlerin, velilerin görüşlerine hemen hemen hiç başvurulmamaktadır.

Bu duruma en iyi örnek, yakın zamanlarda uygulamaya geçirilen öğrenci ?kılık-kıyafeti? hakkında yapılan düzenlemedir. Bu uygulama, akademisyenlerin, öğretmenlerin, eğitim yöneticilerinin, velilerin görüşlerine yeterince başvurulmadan, ?Batıda uygulanıyor, bizde neden uygulanmasın?? mentalitesiyle, eğitim-öğretimle ilgili taraflarla hemen hemen hiç istişare edilmeden(mevzuatı bile hazırlanmadan ve yürürlüğe girmeden!) ?alelacele?   yaygınlaştırılmıştır. Düzenlemenin eğitim-öğretim kurumlarında yaygınlaşmasıyla birlikte, okullarda zaten ayyuka çıkmış olan kaos, düzensizlik, disiplinsizlik adeta ?zirve? yapmıştır.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bu duruma ?çare? olarak getirilen ?okullardaki öğrenci kılık-kıyafet uygulamasının veli oylarıyla belirlenmesi? yönündeki çözümü, kanaatimizce bu alandaki ?kaosu? sona erdiremeyecektir. Çünkü, diyelim ki bir okuldaki veliler bir yıl oylarıyla ?üniforma? uygulanması yönünde karar verdiler, ama diğer yıl  ? serbest kıyafet? yönünde oy kullandılar. Bu durum, yeni kaosları ve karışıklıkları beraberinde getirmeyecek midir ?.

Kanaatimizce, yukarıda eleştiri konusu yaptığımız duruma diğer iyi bir örnek de; ?4+4+4? uygulamasıyla hayata geçirilen ve gelişim psikologları, eğitimciler ve veliler tarafından bu uygulamanın en çok eleştirilen yönlerinden birisi olan ?ilkokula başlama yaşının ?60 aya? çekilmesi? uygulamasıdır. Gelişim psikolojisini yakından bilmeyen insanlar; okula başlama yaşının ?12 ay? düşürülmesinin niçin bu kadar yoğun eleştir konusu yapıldığını  merak ediyor olabilirler. Fakat, gelişim psikologlar 60 aylık çocuğun zihinsel, kas gelişimiyle, 72 aylık çocuğun zihinsel ve kas gelişimi arasında büyük bir farklılaşma ortaya çıktığını bilimsel bir şekilde izah etmektedirler.

60 Aylık çocukların beyin, göz, kas gelişiminin eğitime-öğretime başlamak için yeterli aşamada olmadığı, bu durumun hem öğreticiyi hem de öğreneni zorladığı bilimsel bir gerçekliktir. ?60-66-72 aylık? çocukların iç-içe eğitilmeye çalışmaları, pedagojik eğitim ilkeleri açısından çok sakıncalar doğurmaktadır.?60-66 aylık? sınıflar oluşturulduğunda, bu sınıfta farklı bir eğitim-öğretim  programı uygulanması gerektiği, eğitimciler tarafından ileri sürülmektedir.

Eğitimde, Yıllar yılı eğitimde ortaya çıkan başarısızlıkları ve aksaklıkları sadece öğretmen camiasının üzerine yıkarak bunun üzerinden bir çözüm arayışına girilmesi kolaycılığı bir türlü terk edilmemiştir. ?Eğitim-öğretim? olgusunu belirleyen ve etkileyen pek çok değişken bulunduğu, ?öğretmen? olgusunun bunlardan sadece biri olduğu göz ardı edilmekte ve hep unutulmaktadır. Yıllar yılı, eğitim alanında ortaya çıkan başarısızlıklardan hep öğretmeni sorumlu tutarak ve ?günah keçisi? olarak göstererek sorumluluktan sıyrılma kolaycılığı,  maalesef bir türlü aşılamadı. Öğretimin; ?öğrenci? , ?yönetici? ve ?veli? ayakları hiç sorgulanmadı ve soğukkanlı bir şekilde masaya yatırılmadı.

Eğitim-öğretim alanında yapılan diğer bir temel yanlışlık, kamuoyu baskısından çekinilerek, eğitim-öğretimde disiplini ve düzeni arttıracak yönde düzenlemelere gidilmemesidir. Öğretmenler, girdikleri ?40 dakikalık? derslerin büyük bir kısmını sınıflarda disiplin ve düzeni sağlamak için çabalayarak geçirmektedirler. Bu durumda, öğretmenden eğitim-öğretim alanında nasıl başarı beklenebilir? Öğretmen, toplum, veli ve öğrenci karşısında iyice ezik ve acınacak bir  hale gelmiştir. Eğitim-öğretimde, öğretmenin hiçbir yaptırım gücü kalmamış, sınıfta kalma kaldırılmış, bunun sonucunda üniversite sınavlarında sorulan ilkokul seviyesi basitliğindeki sorulara bile cevap veremeyen yüz binler kalmıştır.

Uygulanmakta olan ?Öğrenci merkezli? eğitim-öğretim merkezli anlayış kısa vadede öğrenci lehine bir görüntü arz ederken, uzun vadede, öğrenciye ve topluma çok büyük zararlar verecek gelişmelerin ortaya çıktığı gözden kaçırılmaktadır. Sözde ?öğrenci merkezli? eğitim-öğretim anlayışından, öğrenci ve velilerin her isteğinin yerine getirilmesi anlaşılmaktadır maalesef. Örneğin, ?sınıfta kalma? fiili olarak kaldırılmış, bu durum kısa vadede öğrenci lehine bir durum gibi gözükürken, uzun vadede eğitim-öğretimin tüm ciddiyetini ve verimliliğini mahveden bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitim-öğretimde öğrenciyi kontrol edebilecek olan tüm disiplin uygulamalarının en alt düzeye indirilmesi, öğretmenin öğrenci üzerindeki kontrolünü ortadan kaldırmış, öğrenciyi zararlı etkenlere karşı koruyan bu olgunun ortadan kalkması giderek çocuklarımızı dış tehlikelere karşı korunmasız ve açık bir duruma getirmiştir.

Ülkemizde uygulanan eğitim sisteminin, dünyadaki ve ülkemizdeki bilimsel ve ekonomik gerçeklere dayalı bir yapı taşımadığı, çok ?teorik? kaldığı, ilköğretimde ve ortaöğretimde öğrencileri mesleğe yönlendirmenin tam anlamıyla yapılamadığı bir gerçekliktir. Eğitimimiz, ivedilikle ?popülist? uygulamalardan(örneğin, ikide bir gündeme getirilen öğrenci affı), değişik kesimlerin ?yap-boz? tahtası yaptıkları bir alan olmaktan ivedilikle kurtarılmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı, ?Partiler üstü? ve gelir geçer politik kaygılardan ve çekişmelerden uzak ?özerk? bir yapıya kavuşturulmalı, görevlendirmelerde ?liyakat, kariyer ve beceri? kriterleri tam anlamıyla gözetilmelidir.  Ülkemiz yöneticileri, eğitimin en önemli unsurları olan öğretmenlerimizin mesleksel motivasyonunu, moralini,  şevkini ve toplumsal saygınlığını arttırıcı yönde tedbirler almalı ve uygulamalılar, öğretmenlerimize her alanda desteklerini eksik etmemeliler  .Birkaç söz de halkımıza: Halkımız,  eğitim çalışanlarına  sahip çıkmalı, futbolculara gösterdikleri saygı, sevgi ve özenin milyonda birini de çocuklarını emanet etikleri eğitimcilerimizden esirgememelidir!!!



Anahtar Kelimeler: 0