TERAKKİ VE DİN İLİŞKİSİ

TERAKKİ VE DİN İLİŞKİSİ

TERAKKİ VE DİN İLİŞKİSİ

Aslen Arapça kökenli bir kelime olup sözlükte; ?ilerleme, yükselme, gelişme? gibi çeşitli anlamlara gelip, ?yüksek bir yere çıkmak, herhangi bir şeyde yükselmek, ilerlemek? gibi anlamları da ihtiva etmektedir.

Geçmişte siyasetten tutunda fenni ve ilmi alana varana kadar birçok alanda kullanılan bir kelime olup günümüzde kullanımı epeyce daralmış hatta unutulmaya yüz tutmuştur. Birçok siyasetçi ve ilim adamının üye olduğu İttihat ve Terakki Partisi veya Cumhuriyet Tarihinin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Halk Fırkası başlıca örnekleridir. Günümüz modern dünyasında insanların ve milletlerin güçleri terakkiye ve terakkilerinin sürekliliğine bağlıdır. Bu açıdan bakıldığında günümüzde ki geri kalmış devlet ve milletlerin tamamı bilim, kültür, sanat ve fendeki terakkiyi herhangi bir nedenle takip edememiş ve böylece diğer devletlerin birçok açıdan gölgesi ve etkisi altında kalmıştır. Bu geri kalış tıp, mimari, teknoloji, ulaşım, yaşam standartları ve askeri güç gibi daha birçok konuda etkili olmaktadır. Kısaca devletlerin güçleri ilerlemeleri ve bu ilerlemenin sürekliliği ile ölçülmektedir. Tarihte; örnekleri birçok zaman ve şekilde görüldüğü gibi ilerlemeyi takip edememiş devlet ve milletler birçok açıdan sömürülmeye çalışılmış ya da işgal edilmiştir. Coğrafi Keşifler sonucu Avrupa tarafından işgal edilmiş ve sömürülmüş Asya toprakları, halen sömürülen Afrika toprakları; 1. ve 2. Dünya Savaşı?nda işgal edilen topraklar Hiroşimaya atılan atom bombası bunun en belirgin örnekleridir ve bugün bu sömürü hali çeşitli isim ve standartlarda devam etmektedir. Tüm tarih boyunca buna karşı koymuş ve hala koymakta olan devlet ve milletler bulunmuştur ve hala bulunmaktadır. Bu direnişin en önemli parçalarından birisi Anadolu?yu sömürmek üzere harekete geçmiş işgal güçlerine karşı Türk milletinin ortaya koyduğu Çanakkale ve İstiklal Savaşıdır. Bu savaşlar sadece Türk Milletini işgalden kurtarmakla kalmayıp diğer sömürülen devletlere de örnek olmuştur. Kökleri epey eskiye dayanmakla beraber bizim toplumumuza Tanzimatla birlikte giren dinin terakkiye engel olduğu tezi öne sürülmüş. Bu Ortaçağ karanlığında kilise taassubunda bulunan Batı dünyası için kısmen söylenebilir. Fakat islamiyet için bu neredeyse imkansız bir durumdur. Marx ya da Charles Darwin?in dine aykırı söylemleri (Din bir afyondur.) kilisenin taassubuna ve kilisenin bilimin ve araştırmanın karşısında yer almalarına karşı söylenmiştir. Objektif açıdan bakılacak olursa oku (Alak suresi 1 ayet) emri ile başlayan bir dinin ilerlemeye ve araştırmaya karşı olması düşünülemez. Aksine kur?an da okumayı ve araştırmayı tavsiye eden, düşünmez misiniz, akıl etmez misiniz gibi onlarca ayet bulunmaktadır. Hatta bazı ayetler bilimsel olarak bazı araştırmalara ışık tutmaktadır buna; İki denizi serbest bırakan O`dur; biri lezzetli ve tatlı, diğeri tuzlu ve acı. İkisinin arasına berzah (engel) kıldı. (Böylece onları) engelleyerek (birbirine karışmalarına) mani oldu.( Furkan suresi 53. ayet ) veya (Suları acı ve tatlı olan) iki denizi salıvermiştir; birbirine kavuşuyorlar. Fakat aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar. (Rahman suresi 19 ve 20. ayetler) ayetleri örnek verilebilir. Bir bilim adamı olan Kusto bu ayetleri görünce şaşkınlığını gizleyememiş ve Müslüman olmuştur. Bu durumu ise şöyle anlatmaktadır: ?1962 senesinde Alman ilim adamları, Aden Körfezi ile Kızıldeniz?in birleştiği Mendeb Boğazı?nda, Kızıldeniz?in suyu ile Hint Okyanusu?nun suyunun birbirine karışmadığını belirlemişlerdi Biz de Cebelitarık Boğazı?ndan karşılıklı akıntı olduğu bilinen Atlas Okyanusu ile Akdeniz?in sularının birbirine karışıp, karışmadığını araştırmaya başladık. Önce, Akdeniz?in kendine has sıcaklığı, tuzluluğu ve yoğunluğu ile barındırdığı canlıları tespit ettik. Aynı araştırmayı Atlas Okyanusu?nda tekrarladık. iki su kütlesi binlerce yıldır Cebelitarık Boğ azı?nda birleşiyordu. Bu durumda. iki su kütlesinin karışması ile tuzluluk, yoğunluk gibi unsurların birbirine denk, hiç olmazsa birbirine yakın olması icap ediyordu. Halbuki, her iki denizin en yakın kısımlarında bile deniz suyu kendi özelliğini koruyordu. Yani, iki denizin birleşme sathında bir su perdesi iki deniz suyunun birbirine karışmasını engelliyordu. Bu durumu açtığım Profesör Maurice Bucaille, bunda şaşılacak bir şey olmadığını, İslam?ın kutsal kitabı Kur?an-ı Kerim?in bunu açık bir şekilde yazdığını söyledi Hakikaten bu hakikat, Kur?an-ı Kerim ?de dosdoğru açıklanıyordu. Ayetlerin dışında yine ilmi tavsiye eden onlarca hadis bulunmaktadır buna. "Hikmet müminin yitik malıdır; nerede bulursa, herkesten çok onun alma hakkı vardır." (Tirmizi, İlim,19). "İlim Çin?de de olsa gidip araştırın, bulup alın." (bk. Acluni, Keşf`ü-l Hafa, I/138; Beyhaki, Şuabu`l- İman, II/254) hadisleri örnek verilebilir. Bu kadar delilden sonra şurası muhakkak ki aklı başında olan hiçbir insan böyle bir dinin terakkiye engel olduğunu iddia edemez, etse bile iddialarının ciddiye alınması için aynı oranda güçlü deliller getirmesi gerekmektedir. Türk milleti ise tarihine bakıldığında ilim ve fende zirvede olduğu dönemlerde dünyanın en modern okul, sağlık merkezi, askeri teknoloji ve yaşam standartlarına sahip olmuştur. Bilim adamlarının yazdığı kitaplar Avrupa da yüzyıllar boyunca ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu ilerleme sadece birkaç alanla sınırlı olmayıp siyaset, diplomasi, askeri, ilmi, vb birçok yönde olmuş ve bu dönemde Türkler, ataların tabiriyle üç kıta yedi denize hakim olup üç kıtada nal seslerini tüm dünyaya dinletmiştir. Adriyatik?ten Kırım?a, Fas?tan Yemen?e gibi birçok uzak noktayı aynı anda elde tutabilmeyi başarmıştır fakat ne zaman terakkiyi takip edememişse o zaman yavaş yavaş gerilemeye başlamış, bu gerilemeyi askeri gerileme takip etmiştir. Batı bu fırsatı o kadar iyi değerlendirmiştir ki Türkler ancak Sakarya da tutunabilmeyi başarmıştır. Ulu önder Mustafa Kemalin ise konuya bakışı şöyledir. Zira o 7 Şubat 1923 tarihli Balıkesir Zagnos Pasa Cami Hutbesinde şöyle demektedir; İnsanlara maneví mutluluk vermiş olan dinimiz, son dindir, mükemmel dindir. Çünkü dinimiz; akla, mantığa ve gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir. Eğer akla, mantığa ve gerçeklere uymamış olsa idi bununla diğer ilâhî tabiat kanunları arasında birbirine zıtlık olması gerekirdi. Çünkü bütün tabiat kanunlarını yapan Cenab-ı Hak`tır??. Bir başka sözünde ise söyle demektedir ; ?? Benim dinim terakkiye mani şuura muhalif değildir??.



Anahtar Kelimeler: 0