SİVAS?IN "ATELYE"Lİ YILLARI

SİVAS?IN

SİVAS?IN "ATELYE"Lİ YILLARI

Osmanlı İmparatorluğu?nun Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında kalan demiryolu hatlarının uzunluğu 4.096 km idi. Ama bunlar yabancı şirketlerin elindeydi. Bu yüzden ilk Cumhuriyet hükümetleri, demiryolu yapımını milli bir dava olarak gördüler. Bunun için devletimiz iki önemli işe teşebbüs etti;

Önce yabancı şirket hatlarını satın alarak millileştirdi, sonra da yeni demiryolu yapımını başlattı. 1923 ? 1950 yılları arasında bütün teknik imkânsızlıklara rağmen, yapılan yılda ortalama 208 kilometre demiryolu, genç Cumhuriyet?in bu husustaki karar ve iradesinin en büyük göstergesiydi.

Demiryolu yurdumuzun iç pazarlarını hızlı bir ulaşımla birbirine bağlarken diğer taraftan da ülkeyi dünya ile bütünleştiriyordu. Bu başarılar Onuncu Yıl Marşı?nın dizelerinde ifadesini bulurken savaşların perişan ettiği mahzun Anadolu?ya da yeniden canlandırıyordu. Yurdun doğu ile batı bölgelerini Ankara ? Sivas ana istasyonları üzerinden birbirine bağlayacak olan bu proje için 1924 tarihli kanunla 6,5 milyon lira ödenek ayrıldı. 1925 senesinde Ankara?dan başlatılan demiryolu hattı çalışmaları, Anadolu insanının doğaya egemen olma yarışını da birlikte başlatmıştı. Türk mühendis ve işçisinin bilgi ve çalışkanlığıyla doğal engelleri teker teker aşarak döşedikleri hat, 30 Ağustos 1930 tarihinde Sivas?a ulaştığında halk o gün iki bayramı bir arada kutlamıştı. O günü şair Behçet Kemal Çağlar, ??Sivas?ı çoktan aştık, yarın Erzurum?dayız.?? Dizeleriyle dile getiriyordu.

Sivas?a ulaşan demiryolu ana hattı, daha sonraki senelerde Samsun, Erzurum ve Malatya hatlarının da Sivas?a bağlanmasıyla bölgenin demiryolları ana ha dağıtım ve birleşim merkezi konumuna geldi.

Bu arada Cumhuriyet hükümeti Sivas?ta bir demiryolu fabrikasının kurulması kararını alıyordu. 1935 senesinde Ankara?nın gönderdiği teknik bir heyet, araştırmalardan sonra kurulacak fabrika için en uygun alan olarak Kale?nin güney eteklerindeki, Ermeni Mezarlığı?ndan başlayıp, Kızılırmak nehrine kadar geniş bir alanı kaplayan ??Paşa Çayırı?? mevkiinin, fabrika için en uygun bölge olduğunu kararlaştırıyor. Ama Sivas?ın bazı bilecenlerinin, ??Burası sulak, cünüt bir arazi. Pünzürük, Sincan dereleri ve Kızılırmak?ın taşması ile su taşkınlarına maruz kalıyor.?? İtirazlarına, olmazlarına rağmen teknik heyetin hazırlamış olduğu raporu Ankara onaylıyordu. Nitekim zaman zaman Pünzürük deresinin taşması ile fabrikanın sel sularına maruz kaldığı da görülmüştür.

1936 senesinde fabrika ve diğer üniteler için bölgede istimlâk çalışmaları başlatıldı. Öncelikle; Kaleardı Mahallesi?nin güney eteklerinde yıkımlar yapıldı. Kayserikapı Mezarlığı ile Ece Mahallesi?ndeki Kestekli Mezarlığı?na kadar olan boş alanlar kamulaştırıldı.

Demiryolları teşkilatının ihtiyaç duyduğu lokomotif, yolcu ve yük vagonlarının imalini, bakım ve onarımlarını yapmak; yedek parçalarını üretmek amacıyla kurulacak olan fabrikanın temeli 20 Temmuz 1936 tarihinde atıldı. İhaleyi alan Alman firmasının yetkili heyetince yapılan ön etüt çalışmalarından sonra fabrika kurmak için tespit edilen alanın zemini sağlam olmadığından buraya şahmerdanlarla 20 metre boylarında yüzlerce beton kazıl çakıldı. Almanlar; inşaatın kum, çakıl ve taş ihtiyacını temin için taşeron olarak taşçı Vahap Usta?yla anlaştı. Vahap Usta?nın Sivas?ın taş ve kum ocaklarından getirdiği numuneleri inceleyen Alman uzmanlar; günümüzde polis lojmanlarının bulunduğu Acemoğlu Hüseyin?in tarlasındaki ocaktan getirdiği kum ve çakıl ??Koş Kadem Koş?? taş ocağından getirdiği taş örneklerini beğendiler. Firma inşaatın ihtiyacı için Pünzürük deresinin yakınına tuğla üretim tesisleri kurdu. 50.117 m2 kapalı alanda üzerine kurulan fabrika için 12.200 ton çimento, 3.900 ton demir konstrüksiyon 3.200.000 adet tuğla kullanıldı. Lokobakım, vagon onarım, enerji santralı, takımhane, boyahane, kazanhane, marangozhane, demirhane, modelhane, resimhane; kaynak, elektrik, lastik şubeleri, kereste kurutma fırınları, gaz üretim tesisleri fabrikanın üretime destek veren ünitelerini oluşturuyordu. 1951 senesinde Donatım fabrikası ile Döküm fabrikası kuruldu. Bunlara bağlı diğer ünitelerin 1966 senesinde hizmete girmesi ile fabrikanın kapladığı alan 287.467 m2 ye, işçi ve memur sayısı da 4682?ye ulaşmıştı. Diğer üniteler ile tezgâh dâhil fabrika 6.300.000 liraya mal oldu.

22.10.1939 tarihinde on binlerce Sivaslının büyük bir heyecan ve coşkuyla katıldığı açılış töreni yapıldı. Ulaştırma Bakanı Ali Çetinkaya?nın konuşmasından sonra Adalet Bakanı Fethi Okyar takın önündeki kurdeleyi keserek fabrikayı hizmete açtı.

??Cer Atöylesi??nin hizmete açıldığı günlerde, idarenin karşılaştığı güçlüklerin başında, tam kapasite ile çalışabilmesi için gereken deneyimli işçilerin yokluğu geliyordu. Bunun için de Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü tarafından İstanbul, İzmir, Eskişehir?deki demiryolu depo ve tesislerinde çalışmakta olan tecrübeli ustalara birer terfi verilerek Sivas?a tayinleri yapıldı. Fabrika, her gün artan işçi ve teknik eleman ihtiyacını karşılamak üzere 1940 senelerinde çırak okulunu kurdu. Burada ders gören öğrenciler, fabrika ustaları yanında tatbikat yaparak, geleceğin birer kıymetli elemanı olarak yetişiyorlardı. Ayrıca fabrikanın daha verimli çalışmasını sağlayacak personelin temini için genç işçiler alınarak, ustaların yanlarında çalıştırılıp yetiştiriliyordu. O yıllarda şehir halkının çoğunluğu geçimini çiftçilik ve bostancılıkla kazanırdı. Kendi kazansı ile yetinen kanaatkâr bir yapıya sahipti. Bunlar, bilhassa genç kuşak, geleceğin kaygısına düşmeden, günlük nafakalarının daha fazlasını çıkarabilecek çareler imkânlar arayacakları yerde, kahve köşelerinde oturur; kâh birbirleri ile yarenlik eder kâh anlamsız bir sükûnla günlerini tüketirlerdi. Zaman zaman Atölye?nin yetkili kişileri kahveleri dolaşır; işçiye ihtiyaç olduğunu, kurulmuş tezgâhların, makinelerin işçi yokluğundan dolayı çalıştırılmadığını söyler, iş bulup para kazanabilmeleri için önlerine bir fırsatın geldiğini anlatırlardı. Yetkililer, ikna edebildikleri gençlerin nüfus cüzdanlarını toplar, ertesi gün Atölye?ye gelip işbaşı yapmalarını tembih ederlerdi. Bunlar tam bir doktor muayenesinden geçirildikten sonra işe başlarlardı. İşe girenlerin bazıları, birkaç gün gönülsüz gönülsüz işe gelir gider, ??Burası disiplinli, ben serbes yaşamaya alışkanım, elin emri altına giremem. Benim tarlam tumbum eyi kötü karnımı doyuruyor, fazlasının ne gereği var.?? Gibi lakırdılarla işini terk ederdi. Yıllar sonra, Atölye?de çalışan arkadaşlarının iş güç sahibi olduğunu, düzenli bir yaşantıya kavuşup bol maaş aldıklarını gören Sivaslı gençlerin pek çoğu Atölye?de girip çalışabilmek için sıraya girmeye başladılar. Bu düzenli çalışma ile belli bir paranın kazanılması, sıkıcı ve yoklukla geçen aile düzenine mutluluk ve huzur getirdi. Ayrıca Atölye Sivas?ın sosyal ve ekonomik hayatını da canlandırdı. İşçi lokali, sineması, spor tesisleri, trenlerde ücretsiz seyahat permisi, hastanesi, ailece ücretsiz muayene ve tedavisi, az bir ücret karşılığında Atölyenin verdiği odun kömür, Devler Demiryollarının sahil şehirlerindeki özel kamplarında tatil yapma imkânları, büyüklerimizin ismini telaffuz etmekte zorlandıkları gıda satış kooperatifi ve yılda dört defa aldıkları ikramiye o senelerdeki bir atölye işçisinin çok iyi bir standarda sahip olduğunu gösterirdi.

1940?lı yıllarda askerlik vazifesini orduda var olan Demiryolu sınıfındaki birliğinde tamamlayıp dönen genç bir işçi evlenme vakti gelmiştir. O zamanlar kız evleri için oğlanın Atölye işçisi olması önemli bir tercih sebebiydi. Bu durum çıtlatıldığında sohbet daha bir candan yapılır, sualler daha dikkatle sorulurdu. Yine laf arasında kız evi, ??Oğlumuz ?Atelyede?? marka mı asıyor, karta mı basıyor??? sualini de sormadan edemezdi. O yıllarda Atölyeye girip de mesleğini öğrenme devresinde olanlar, başarılı olamadıkları takdirde işten çıkarılabilme ihtimali olduğu için işe geliş gidiş saatlerinde marka asarlardı. ??Muvakkat?? denilen bu işçiler birkaç yıl bu statüde çalışır. Başarılı oldukları takdirde daimi işçi kadrosuna alınırlardı. Atölyedeki daimi işçiler işe giriş çıkışlarda karta basanlardı. Karta basan işçiler, daha önce evlenme şansına sahip olurlardı.

Cer atölyesinin kurulması, şehir nüfusunun artmasına neden olduğu için şehirde yeni evler yapıldı, yeni mahalleler oluştu. Aynı zamanda şehrin merkezi de İstasyon mevkiine doğru kaydı. Bu oluşuma öncülük edense Atölyede çalışan işçilerin 1944 ? 1945 senelerinde kurmuş oldukları ?? Yeni Mahalle Yapı Kooperatifinin?? şehrimizin batı yönüne bahçeli evler yaptırması oldu. O yıllar şehrimizde pek de temiz olmayan yedi tane otel vardı. Demiryolunun gelmesi Cer Atölyesinin açılmasını takiben Örnek, Cumhuriyet, Ankara Palas, Emniyet isimlerinde modern tarzda dört tane otel yaptırıldı. Ve bunların ikisine radyo konuldu. Kasaba ve köylerden gelip de Atölyede çalışan işçilerin pek çoğu ailelerini getirmedikleri için hanlarda kalırlardı. On iki tane kadar olan han sayısı ihtiyacı karşılamakta yetersiz kaldığı için yeni yapılan hanlarla bu sayı on sekize kadar çıkmıştı. Atama yolu ile başka şehirlerden gelen işçilerin bazıları, ailelerini Sivas?a getirinceye kadar Atölye için yapılmış olan ??Bekârlar Lojmanında?? kalırlardı. Cumhurbaşkanı, Başbakan veya Bakanlar şehrimize geldikleri zaman Atölyenin sosyal tesislerinde misafir edilirlerdi.

Yine bu dönemde daha modern lokantalar, kahveler, gazinolar, pastaneler, fırınlar hizmete açıldı. Atölye kuruluncaya kadar iki yüz kişilik bir sinema ile yetinen Sivas?ta, Atölye kurulduktan sonra beş sinema birden perdelerini açarak Sivas ahalisinin durgun geçen yaşantısını hareketlendirdi. İşçi kesiminin artması ticaret hayatına canlılık getirdi. Bu yüzden dükkânlar geceleri daha geç kapanmaya, her gece bir eczane nöbetçi kalmaya başladı. Şehrin caddelerinde o devrin son model taksileri görülebiliyordu.

Atölye bünyesinde kurulan Demirspor Kulübü şehrimizde sporun yaygınlaşması hususunda önayak oldu. Bu kulüpte boks, halter, güreş, futbol, atletizmi gibi branşlarda faaliyet gösteriliyordu. Futbol müsabakalarının en heyecanlıları Lise Mektebi ile Cer Atölyesinin Demirspor Kulübü arasındakiler olurdu. Lise mektebinin oyuncuları okulun trampet takımının eşliğinde, Demirsporun oyuncuları da atölye bando takımının çaldığı marşlara ayak uydurarak bir askeri disiplinle stadyuma gelirlerdi. O zamanlardaki Sivas Demirspor Kulübü Türkiye?nin güçlü takımlarından biri olduğu için kalecisi Abdulkadir milli takımımızın kaleciliğini de yapmıştı.

Şehir kalabalıklaştığı için okume yaşına gelmiş çocukların okul ihtiyaçlarını karşılamak üzere Demir, Atatürk, Sümer, Necmettin Ergin isimlerinde dört ilkokul açıldı.

Yine o yıllarda Sivas Şehrini Güzelleştirme ve Onarma Cemiyeti kuruldu. Buradan alınan paralarla, İstasyon Caddesi ve Onarma Cemiyeti kuruldu. Buradan alınan paralarla, İstasyon Caddesi ve Mehmet Ali Hamamı?nın önlerinden başlayıp İnönü Konağı?na kadar olan yollar çimento ile kaplandı. Batısında İstasyon Caddesi, güneyinde tren yolu bulunan Sivas Kalesi üzerindeki ??Hülülük?? tabir edilen evler, trenle seyahat eden yolcular için görüntü kirliliği oluşturacağı gerekçesiyle yıkıldı. Kale parka dönüştürüldü.

Demiryolları ile Cer Atölyesinde çalışmak için ayrı ayrı şehirlerden gelen işçi ve memurlara tahsis edilen lojmanlar yetersiz kaldığı için bunların pek çoğu işyerlerine yakınlığından dolayı, Kayserikapı ile Kaleardı Mahalleleri?nde kiracı olarak oturmayı tercih ederlerdi.

??Dışarılı?? dediğimiz sadakatın, doğruluğun, insanlığın örnek kişileri olan bu insanlarla aynı mahallede, aynı evin bir bölümünde, birlikte oturuldu. Kültür ve gelenekler birlikte yaşandı. Aynı yaştaki çocuklar oyunlarını birlikte oynadı. ??Fırancıla?? dediğimiz çarşı ekmeklerini, yufkalarımıza dürüm edip birlikte karın doyurduk. O zamanlar Sivaslının durgun ve ananelere sıkı sıkıya bağlı bir yaşantısı vardı. Gençler, dışarılı ailelerin dışa dönük, hareketli ve daha sosyal yaşantılarına yavaş yavaş ayak uydurdular. Sivas?ın genç kuşakları bunlara bakarak okumanın, daha çok çalışmanın, girişimin farkına vardılar, ufuklarını genişlettiler. Pek çok yeniliği bu insanlardan öğrendik. Bu aileler gün geldi; analarımızla, adına ??açma?? dediğimiz sabahleyin gidilen hamama birlikte gittiler. Fırın keşiğini birlikte alıp mahalle fırınlarında ekmeklerini beraber pişirdiler. Güz devlüğünü bizlerle birlikte hazırladılar. Unluklarını, bulgurlarını, kıymalıklarını, odunlarını bizimle birlikte aldılar. Genç kızlarımız da onlardan ??tankoluğu?? (modern giyinme) öğrendi. Yeni açılan bayan terzilere, kuaförlere birlikte gittiler. Sabah yemeklerinde içtiğimiz çorbaların yerine, adını ??kahvaltı?? dedikleri çay içmeyi öğretiler. Onlar her ne kadar, ??Sivaslıdan daha çok Sivaslı olduk.?? Dedilerse de, yine de Sivas için türkü yakmaktan geri kalmadılar.

Mundar ırmak akar akar da durulur

Pezük turşuları da küpe vurulur

Ağası paşası da ona kurulur

Ne dedik de geldik biz bu Sivas?a?

 

Atkıları da başlarına sarmışlar

Soğuktan da kara kara yanmışlar

Gün görmemiş Sivas?ı da cennet sanmışlar,

Ne dedik de geldik biz bu Sivas?a?

Zaman zaman evimizin kapısı açılır. Baktığımızda elinde kocaman bir tasla gelen, dışarılı bir çocuktur. Anama; ince bir ses, kibar bir ifadeyle, ??Teyze, annemin selamı var. Pezuk turşunuzdan birazıcık vermenizi rica ediyor.?? Derdi. Anam da, ??O ne demek? Elbette, yavrum.?? Der, turşuyu çocuğa verirdi. Ağzına kadar doldurulmuş turşu tasını alan çocuk, yanı başımızdaki evlerine şeremet adımlarla götürürken, rahmetli anam kendi kendine, ??Hem bize hem turşumuza türkü yakıyorlar, hemi de pezuk turşularımızı yemeden edemiyorlar.?? Diye söylenirdi.

Dün olduğu gibi bugünde demiryollarında verimliliğin artması, daha kaliteli hizmet vermesi için çaba gösteren TCDD?nin 150.nci kuruluş yılını içtenlikle kutluyoruz. Yıllarca ulusal bir hizmeti yürüten ??Demiryol?? camiasına şükranla anıyor, halen görevinin başında olanları saygıyla selamlıyoruz.



Anahtar Kelimeler: 0