İnsanlar hangi meslekte olursa olsun sanata değer vermeleri güzel, aranılan niteliktir. Mesleğinde kendini kanıtlamış, yaptığı yemeklerle öğrencilerin, eğitimcilerin gönlünü kazanmış bir usta, aşçıbaşı Celal Ölmez. Çalıştığı her kurumda yaptıklarıyla, buluşlarıyla, yemeğe kattığı lezzetlerle aranılan bir aşçı olmuştur. Yüzlerce insana mantı açmak, sarma sarmak gibi daha pek çok uğraş isteyen yemeğin altından kalkmayı bilmiştir. Güler yüzü, insana verdiği değer, öğrencileri çok sevmesi nedeniyle mutfakta harikalar yaratmış, yaratmaya da devam etmektedir. Şimdi de Ege Koleji mutfağında büyük bir aşkla çok sevdiği mesleğini sürdürmektedir. Kurduğu internet sitesinde sürekli yemek tarifleriyle insanlara yardımcı olmanın, paylaşmanın mutluluğunu yaşamaktadır.
Mesleğini seven bu aşçıbaşının en büyük özelliklerinden biri de şiire olan tutkusudur. Mutfağında çalışanlara şiir okuyarak çalışanlarını motive etmektedir. Yüzlerce şiir bilen Celal Ölmez, şiir nerede olursa olsun, yaşamın tuzu biberidir, diyor. Esprili yanıyla da yüzlerce fıkra bilen, gülmeyi güldürmeyi çok seven Aşçıbaşı Celal Usta, sanata olan ilgisi nedeniyle kolay kolay yorulmuyor. Çoğu kişinin yapmaya cesaret edemediği işleri kolaylıkla yapıyor. Yaptığı yemeklerin şiir gibi olmasını şiir sevgisine, yemeklerin tabaklarda gülümsemesini, yemeklerinin yiyenlerin gülümsemesini, yaşama gülerek bakmasına bağlıyor. Kolay gelsin Celal Usta?
Her insanın harcı değil ocak karşısında güler yüzlü olabilmek. Celal Usta?nın en büyük özelliği yüzünden eksilmeyen gülümsemesidir. Sadece kendisi değil, çevresini de güldürür. Yaptığı şakalar, söylediği sözler, anlattığı fıkralar gülen insanlar görmek içindir. Bu yanını Efes Koleji?ne başladığım birkaç hafta içinde anlamıştım. Şiir merakını ise okulumuzda Nazım Hikmet?in doğum günü kutlaması yapıyorduk. Okan Yüksel okulumuzun konuğuydu. Yeni Asır gazetesinden sevgili öğrencim Engin Tatlıbal da vardı. Şiirler okunuyor, Usta Şair?in anıları anlatılıyordu. Nazım Hikmet adına bir de zeytin ağacı ayırdık. Üstüne bir plaket çakıldı. ?Memleket Şairi Nazım Hikmet? yazıyordu üzerinde. Plaketi Okan Yüksel çaktı. Altında bir de şiirini okudu. Bunu gören Celal Usta ben de okuyacağım, diyerek bir şiir de o okudu. İşte o zaman anlamıştım şiire olan merakını.
Sanata sevdalı birinin yaptığı yemekler de şiir gibi olacaktı. Gerçekten yemeklerini konuşturuyordu. Evde yapılması zor yemekleri isteyerek severek, gülümseyerek yapıyordu. Bakarsınız sarma yapmış. Mantı, erişte, mücver pişirir. Ama hazırını almaz, kendisi yapar bunları. Yüzlerce kişiye mantı açmanın zorluğunu mantı açanlar bilir.
Sevgili Celal Usta?yı tüm iş merkezleri, oteller ister. Bir yaz bakarım Çeşme?de büyük bir otelde. Başka zaman başka bir oteldedir. Kışın genellikle okullarda çalışır. Çalıştığı firma onun becerisinden yararlanmak ister. Büyük merkezlere yollar. Onun için iş yerinin büyük küçük olması önemli değildir. Nerede olursa olsun, aynı tempoyla çalışır. Titizliğini hiç bırakmaz. Kendi yemeyeceği yemeği başkasına yedirmek istemez.
Celal Usta?yla aramız iyidir. Sürekli bana takılır. Hocam, sen eti sevmiyorsun. Yemeğin yağlısını istemezsin. Ben sana sevgimi nasıl göstereceğim, der. Ben de sebze yemeği yap yeter derim. O zaman ben sana bir şiir okuyayım, der. Aklına gelen ilk şiiri okur.
Ben de Celal Usta?nın çocuklarına kitaplarımı imzalar yollarım. Çocukları inanmıyormuş. O yazarın öyküleri Türkçe kitabımızda var. İmzaları sen atıyorsun, diyorlarmış. O kadar olacak öyle hazırcevap, mizah dolu birinin çocuklarının öyle düşünmesi normal. Yarın ne var yemekte Celal Usta?