Kayserikapı Mezarlığı
Şehir surlarının batı tarafında, surlara 200 m. Mesafedeydi. Burası günümüzdeki TCDD 4 İşletme binasının arka taraflarına denk düşen geniş bir alanı kaplayan tarihi bir mezarlıktı. 30?lu yılların sonuna kadar at yarışları 4 Eylül Stadyumu?nun bulunduğu yerde yapılırdı. Yarışları izlemek veya Sultan Nevruz günlerinde mezarlığın batı yönünden geçen Sincan deresinin çevresindeki ağaçlık ve yeşillik mesire alanına gitmek için bu mezarlığın içinden geçerdik. İslam süsleme tekniğiyle bezeli mermer mezar taşlarının yanında taş ocaklarından çıkarıldığı gibi hiçbir işlem görmeden konulmuş, Allah?a açılan eller gibi göğe doğru uzanan baş ve ayak şahide taşlarına bakarken içimize korkuyla karışık bir hüzün çökerdi. Kandil günlerinde, hastalandığımız zamanlarda analarımız ellerimizden tutar, bu mezarlığın orta kısmında duran türbeye getirirlerdi. Türbenin etrafı kerpiç duvarla çevriliydi, içerisinde beş mezar vardı, üzeri ahşaptan yapılmış basit bir çatıyla kapatılmıştı. Burada mermerden yapılmış, Arapça yazıların olduğu, diğerlerinden daha büyük bir mezarın başında el açıp dualar okuyan büyüklerimiz, dileklerinin kabul edilip edilmediğini anlamak merakıyla mezarın başşahide taşına ufacık bir taş parçasını aşağıdan yukarıya doğru sürterlerdi. Eğer taş parçacığı şahide taşına yapışıp kalırsa dileğinin kabul edildiğini zannı ile mutlu olur, yaktığı mumları, Ayet?el Kürsi yazılı sanduka şeklinde yapılmış kabir taşının üzerine dikerdi. Burada yatan mübareğin Kadı Burhanettin olduğuna inanılırdı. Halk; kutsal saydığı bu mezara mumlar diker, bahtı açılmayan kızlar, çocuğu olmayan gelinler burada dua eder, dilekte bulunurlar, hastalar şife niyetiyle toprağını ilaç gibi kullanırdı. Büyüklerimiz, tekkelerin kapatılmasından sonra Kadı Burhanettin?in mermer sandukasının Gökmedrese Müzesi?ne götürüldüğünü söylerdi.
Çevresinde duvarların olmadığı Kayserikapı Mezarlığı 1936 ? 1937 yıllarında Demiryollarının sınırları içerisine alındı. İleriki yıllarda mezarlık yakınlarına önce Demiryolu personeli için lojmanlar, 1943 ? 1944 senelerinde 4 Eylül Stadyumu inşa edildi. 1945 ? 1946 yıllarında yıktırılan kalenin taşları ile mezarlığın kuzey yönüne 10 ? 12 kadar bahçeli ev yaptırıldı. Takip eden senelerde ise Kadı Burhanettin?in mezarı haricindeki tüm kabirler kaldırıldıktan sonra Demiryolu personelinin ihtiyacı için buraya sosyal tesisler ve apartmanlar yaptırıldı.
Çavuşbaşı ? Şehzadegan Mezarlığı
Numune Hastanesi?nin yerinde bulunan bu mezarlığın sınırlarını hastaneyi merkez alarak şöyle gösterebiliriz; Selçuklular döneminden kaldığı söylenen mezarlık; güneyde Şehitler Anıtı?nın bulunduğu yerden başlayıp batıda Mehmetpaşa ile Abadan Camisi?ni takip ederek kuzeyde Sanat Okuluna kadar geniş bir alanı kaplardı. Buradan Rahmi Günay Caddesi?nin arka sokaklarını da içine alan mezarlık sınırı Jandarma binasının arka taraflarında son bulurdu. Burası eskilerin deyimiyle ucu bucağı görülmeyen büyük bir mezarlıktı. Buraya Çavuşbaşı, Kabak yazısı Mezarlığı da denilmekle birlikte Selçuklulardan kaldığı için büyüklerimiz laf arasında Şehzadegan Mezarlığı da derlerdi. 1948 senelerinde Sanatlar Mektebine giderken okula geç kalmamak düşüncesiyle ??keseden?? gitmek yani yolu kısaltmak için Kışla Caddesi?ni bırakır, mezarlıktaki toprağa gömülmüş tarihi mermer lahitlerin, devrilmiş şahide taşlarının üzerinden geçip okula giderdik.
Bu mezarlıktan günümüze kadar kalabilmiş olan, halkımızın İncili Hanım Türbesi olarak bildiği ??baldeken?? tarzında inşa edilmiş türbeyi dedelerimiz şu şekilde anlatırlardı; mezarlığın değişik yerlerinde 5 ? 6 tane bu tarzda yapılmış türbeler bulunur, cenaze defnetmeye gelenler yağmura tutuldukları zaman bunların altına sığınırdı. Bu mezarlıkta yatan Deli Emin?in kabri sıtma hastalığına yakalananlarca ziyaret edilir, okudukları dualardan sonra hastalıktan kurtulacaklarına inanırlardı. Yine incili hanım Kümbeti?nin 10 m. Kadar yakınındaki su kuyusundan çektikleri kova kova zülâl kadar temiz, buz gibi soğuk suyundan içip abdest aldıklarını da anlatırlardı. Bu mezarlığın ilk kaldırılma girişimi 1941?de tarihi Jandarma binasının yanı başındaki (Şehitler Anıtı?nın bulunduğu yer) kümbet ve mezarların bir kısmının kaldırılmasıyla olmuştu. Kaldırılan mezar ve türbelerin yerine 1988 senesinde yıktırılan cezaevi yaptırılmıştı. Bu kabristanda yatan Ahi İsa, Ahmet Paşa, Behram Paşa, Hacı İzzet Paşanın babası Hasan Paşa gibi ulu ve âlim kişilerden bazılarına ait kabir taşlarınınsa Gökmedrese Müzesi?ne götürüldüğünü büyüklerimiz anlatırlardı.
1947 senesine kadar defin yapılan bu mezarlık, 1948 senesinde Numune Hastanesi?nin inşaatına başlandıktan sonra tamamen kaldırıldı. Hastane ve bahçesinin dışında kalan bölgelere tek katlı, bahçeli öğretmen evleri yapıldı. Daha sonraki senelerde bu evler çok katlı apartmanlara dönüştü. Bir zamanlar ucu bucağı görülmeyen bu mezarlıktan günümüze İzzettin Keykavus Hastanesi?nin bahçesindeki İncili Hanım Kümbeti ile Selçuk İlköğretim Okulunun bahçesindeki Hun Baba?nın (Durak Baba) mezarı kaldı.
Halifelik Mezarlığı
1950?li yıllarda burası tarlaların, bostanların, yaşlı kavak ve servi ağaçlarının ortasında, etrafı yer yer yıkılmış taş duvarlarla çevrili büyük bir mezarlıktı. Büyük şahsiyetlerin, ulu ve âlim kişilerle şehitlerin yattığı bir mezarlık olarak da bilindiği için halkımızca sık sık ziyaret edilen mezarlıklardan biri idi. 1940 ? 1945 senelerinde şehrimizin yerleşim alanı Kepçeli semtinde nihayetlendiği için büyüklerimiz bu mezarlığı Sivas?ın ??ta bir ucunda?? diyerek de ifade ederlerdi. 1945?ten sonra mahalle mezarlıklarına yaşlı cenazeler pek defnedilmediği için bunlar daha çok Yukarı Tekke ve Halifelik Mezarlığı?na defnedilirdi. Halifelik?te mezar yeri azaldığı için belediye buranın Kızılırmak yönündeki bir bölümünü düzenleyip mezar yerlerinin aralarına betondan daracık yollar yaptı. Yer yer çam ağaları ile mezarlık servileri diktikten sonra ahali bu yeni bölüme ??asri mezarlık?? demeye başladı.
Mezarlık kapısının yakınında duvara bitişik, çifte lüleli, iki kürünlü, ismine ??Kuzunun Pınarı?? (bir diğer ismi de Kıbleye bakan Pınar) dediğimiz bir de çeşme vardı. Anaları ile mezarlık ziyaretine gelen genç kızlar bu çeşmeden üç yudum su içtikten sonra pınarın karşı tarafındaki su kuyusunun başına gelirler, okudukları birkaç duadan sonra kuyunun içerisine para atarlar, dileklerinin kabul olup geleceklerinin kuyudaki su gibi parlak olacağına inanırlardı.
Arife günleri, Cuma günleri, mübarek kandil günlerinde; analarımız, babalarımız bizi burada yatmakta olan taallukatımızın mezarlarını tanımamız, büyüklerimizin okudukları dualara âmin dememiz için bu mezarlığa getirirlerdi. Allah?a açılan eller âminlerle yüzlere sürüldükten sonra bu defa büyüklerimizin yüzlerinde daha acı bir ifade belirir, sadece kendilerinin duyabileceği bir sesle, ??Ah yavrularım, vah yiğitlerim?? diyerek mezarlığın kuzey tarafına döner, başlarlardı Fatiha Suresi?ni tekrar okumaya? Neden o tarafa dönüp de kimler için dua okuduklarını sorduğumuzda, ??Bizler de dedelerimizden dinlemiştik??? diyerek başlarlardı anlatmaya; Topal Timur Sivas?ı zapt ettiği gün şehrimizdeki ahalinin katledilmesini önlemek, Timur?u merhamete getirmek düşüncesi ile şehrimizin aklı yeten ileri gelenleri, medreselerde eğitim gören yüzlerce öğrencinin başlarına koydukları Kuran-ı Kerimlerle onları Timur?un huzuruna gönderip analarının, babalarının katledilmesi için aman diletmişler. Ne var ki Timur, bu çocukların yalvarmalarına, gözyaşlarına aldırmayıp hepsini atların ayakları altında ezdirmiş. Bu katliama daha fazla dayanamayan Ahi teşkilatı müritlerinden bıçakçı kalfası yirmi genç ileri atılmış, Timur bu gençlerin de başlarını vurdurmuşlar. Başları vurulan halifelerle (kalfalarla) katliamda ezilen çocukların cenazeleri, Mısmılırmak?la Kızılırmak arasındaki bu alana defnedilmiş. Sonraki yıllarda buraya Halifelik Mezarlığı, katliamın yapıldığı alana da Kara Meydan adı verilmiş.
Günümüzde sosyal tesislerle yerleşim alanlarının ortasında kaldığı için buraya aile mezarlığı olanlar defin yapabilmektedir. 1995 yılında etrafına duvar çekilen bu tarihi mezarlık koruma altına alındı.
Yukarı Tekke Mezarlığı
Günümüzde cenazelerin defnedildiği yegâne mezarlık burasıdır. Sivas?ta Selçuklular devrinden kaldığı bilinen ilk türbe Abdulvahabigazi Türbesi?dir. Bu türbe Sivas?ın simgelerinden biridir. Buradaki türbe ve mezarlık devamlı ziyaret edilir. Hastalıklardan korunmak, şifaya kavuşmak, kötü huy ve alışkanlıklardan kurtulmak için bu türbe sık sık ziyaret edilen bir ümit kapısıdır. Buraya Cuma günleri yaşları ilerlemiş kızlar gelir, Cuma salaları verilirken türbenin kapalı olan demir kapısını açtıkları vakit bahtlarının açılacağına inanırlardı. Çocuğu yaşamayan kadınlar, bu mezarlığın kuzey yönündeki kayanın üzerine oturur, entarisinin eteğini çivi ile kaya üzerine tuttururdu. Cuma salaları okunurken oturduğu yerden hızlıca kalkan kadının çivi ile tutturulmuş eteğinden bir parça kopup da kaya üzerinde kalırsa çocuğunun duracağına inanılırdı. Kireç taşından oluşmuş bu kayalığa halkımız ??Dur Kayası?? derdi.
Abdulvahabigazi Türbesi?nin yakınlarındaki Tiflisli Muhammed?in 1291 tarihli mezar taşı ile Abdulvahab bin Hüseyin?in 1327 tarihli mezarlarının varlığı bize bu mezarlığın Selçuklular döneminde oluştuğunu göstermektedir. 1940 ? 1945 senelerinde Yukarı Tekke?nin güney yönündeki, zamanla istimlâk edilen evlerle mezarla iç içe idi. Buradaki mermerden yapılmış mezarların; fesli, sarıklı şahide taşları ile servi desenlerinin işlenmiş olduğu mezar taşlarına analarımızın, bacılarımızın ufacık taş parçalarını aşağıdan yukarıya doğru sürterek tutturma uğraşlarını heyecanla izlerdik.
Eskiden Yukarı Tekke Mezarlığı?na cenaze getirmek günümüzdekilere benzemezdi. Sivas?ın bir ucundan alınıp omuzlarda taşınan cenaze Karaağaç Köprüsü?ne yaklaşıldığı vakit cemaatteki bilecen büyüklerimizden birisi, ??Şurdan, keseden çabukça gidek!?? diye bağırınca cemaat Ağkaya tarafına yönelirdi. Günümüzde betondan merdivenlerle yapılmış bu yol, o zamanlar toprak ve kayalardan oluşan daracık, kaygan bir patika idi. Bu yolun başlangıcındaki geniş meydanda mezarlığın musalla taşı vardı. Cemaat burada ??Fatiha?? deyip biraz dinlendikten sonra yokuştan çıkmak için gençlerin kısa boylu olanları salağacının ön tarafına uzun boylular da arka tarafına geçtikten sonra cenazeyi Yukarı Tekke?ye çıkarma yürüyüşünü başlatırlardı. Bu tırmanmada cenaze taşıyanların, bilhassa kış aylarında ayakları kaydığı için taputla birlikte cenazeyi düşürme vakaları da yaşanırdı. Dizlerinin feri kesilen yaşlı cemaatin bazılarınınsa öksürük nöbetine yakalandıkları görülürdü.
1998 senesinde rahmetli Ömer Altuğ?un mezarı ziyaretimiz sırasında mezarın yakınlarında sarımtırak renkli taşlardan yapılmış, üzerlerinde Ayet?el Kürsi yazısı ile ibrik motiflerinin işlenmiş olduğu tarihi iki mezar taşı dikkatimizi çekmişti. 2002 senesindeki ziyaretimizde maalesef bu taşların parçalanmış olduğunu gördük.
Burası şehrimizin en yüksek ve seyrangah mezarlıklarından biri olduğu için sıkıntıyla geçen bir ömrün yükünü taşımaktan usanan bahtı kara yaşlılar bu dünyanın meşakkatinden bunaldıkları için bazen laf arasında, ??Ne olur, öldüğüm zaman beni Yukarı Tekke Mezarlığına gömün!?? vasiyetinde de bulunurlardı.
Aydoğan veya Pünzürük Mezarlığı
Pünzürük deresi buranın yakınından geçtiği için Pünzürük Mezarlığı da dediğimiz Aydoğan Mezarlığı şehrimizin en büyük mezarlıklarından birisi idi. Buraya Çavuşbaşı ile Ece Mahallesi?nde vefat edenler defnedildiği gibi mezarlığın askeri hastaneye yakın olmasından dolayı ölen askerler de defnedilirdi. Ayrıca şehir yerleşiminin uzağındaki bu mezarlığa gizlice cenaze defnedildiği çok geceler olurmuş.
Birinci Dünya Savaşı?nın olduğu senelerde kolera hastalığı Sivas?ta yaygın bir şekilde devam ederken hastalığın çevreye daha fazla yayılmasını önlemek için görevliler cenazelere acı kireç döktükten sonra defnedilmelerine müsaade ediyorlarmış. Dini bütün Sivaslı ailelerden ölenin yakınları ise ölülerinin Allah katında kireçli bir bedenle çıkmalarını istemedikleri için cenazelerini gecenin bir yarısında bu kabristanlara getirip gizlice defnettiklerini büyüklerimizin sohbetlerinden hatırlıyorum.
1980?li yıllarda bu mezarlığın büyük bir bölümü kaldırılarak yerine cami, sosyal tesisler ve apartmanlar yaptırıldı. Geriye kalan mezarlığın ufak bir bölümü ise 2000 yılında yeniden düzenlenip etrafına duvar çekilerek koruma altına alındı.
Çayırağzı, Kümbet Mezarlığı
Çayırağzı Mahallesi?nde Kırklar Pınarı?nın 50 ? 60 metre kadar doğusundan başlayıp Şeyh Erzurumi Kümbeti?ne kadar geniş bir alanı kaplayan bu mezarlığın yıllar önceki durumunu mahallenin yaşlılarından Hasan Hüseyin Efendi?ye sorduğumuzda, ??Gardaş, aha bu gördüğün trafik lambalarından başlayıp ta karşı taraftaki Şeyh Erzurumi Kümbeti?ne kadar gördüğün şu koca yazıya biz o zamanlar hem ??Kümbet Mezarlığı?? derdik.?? Cevabını vermişti. Yol açma, apartman yapma gerekçeleri ile kaldırılan bu mezarlıktan geriye sadece Şeyh Erzurumi Kümbeti?nin çevresindeki birkaç mezar kaldı. Bu mezarlığın içerisindeki Kümbet?in karşı tarafında günümüzde izi bile kalmayan bir su kuyusu vardı. Halk inançlarına göre gözleri eğri olan çocukları anaları Şeyh Erzurumi tarafından açıldığı için şifalı olduğuna inanılan bu kuyuyu ziyarete getirirlerdi. Türbe ziyaret edilip dualar okunduktan sonra kuyunun başına gelinirdi. Burada beraberlerinde getirdikleri yumurtayı dualar okuyarak kuyuya bırakırlardı. Çocuk eğilip düşen yumurtaya bakarken gözlerinin düzeleceğine inanılırdı.
Erzani Mezarlığı
Günümüzde Seyrantepe?ye çıkan yolun karşı tarafındaki geniş alanda hangi zamanda oluştuğunu bilemediğimiz, son senelere kadar cenaze defnedilen bir mezarlık vardı. 1987?de kaldırılıp yerine park yapılan bu mezarlığa Erzani Mezarlığı; mezarlığın karşı tarafında taş oluktan akan suya da Erzani Pınarı derdik. Bu pınarın suyu Kolej?in üst tarafındaki tarlalardan çıkar, bir kolu Amerikan Koleji?ne gider, içilecek kalitede olan bu suyun bir kolu da mezarlığın karşısındaki çeşmeye gelirdi.
Mütevellilerin Mezarlığı
Günümüzde Kılavuz Mahallesi?nin doğu yönünde cadde ile tepenin birleştiği yerdeki mezarlık Abdulvahab Rahati ailesinin 13. Asırdan kalma aile kabristanı idi. Restore edilen Abdiağa Konağı ile Osmanağa Konağı Dar?ür raha Mütevellileri dediğimiz bu soylu ailenin oturdukları konaklardı. Yol genişletmek, spor tesisleri yapmak gerekçesi ile 13. Asırdan kalma bu mezarlık 1987 yılında kaldırıldı. Mezarlıktaki kemikler aile tarafından torbalara konularak Yukarı Tekke Mezarlığı?na götürüldü. Mezarlıktaki tarihi mezar taşlarından bazıları da Sivas Müzesi?ne getirildi.
Yıllar önce bu mezarlıkla ilgili şöyle bir menkıbe dinlemiştim; Kaleardı Mahallesi?nde oturan Mütevelliler sülalesinden (Soyadları ??Başara?? idi) herhangi bir kişi vefat ettiğinde Abdulvahab Rahati?nin baş şahidesindeki sarık şeklinde olan taş düşermiş. Kılavuz Mahallesi?nde taşın düştüğünü gören bilge kişiler, ??Mütevellilerden biri bu gün vefat etti?? der, mezar eşmeye başlarlarmış. Gerçekten de o gün kabristana bu aileden bir cenaze getirilir, eşilen mezara defnedilirmiş.
Kılavuz Mezarlığı
Yukarı Tekke Mezarlığı?ndan sonra semtin en büyük ve en eski mezarlığı şimdilerde Belediye Benzinliği?nin bulunduğu yerdi. Buraya ??Tepe Mezarlığı?? da denirdi. Pek çok eski mezar ve tarihi kabir taşlarının da bulunduğu bu mezarlık 1980?li yıllarda kaldırıldı.
Eğri Kavak Mezarlığı
Şehrimizin Kılavuz Mahallesi?ndeki Köy Hizmetleri Tesisleri yapılmadan önce, burada etrafını kavak ağaçlarının çevrelediği küçük bir mezarlık vardı. Çok yaşlı ağaçlardan birinin diğerlerine göre mezarlığın üzerine doğru eğik olarak büyümüş olmasından dolayı halk bu kabristana bu ismi vermişti. 1980?li yıllarda bu kabristanın yakınlarına Köy Hizmetleri Tesisleri yaptırıldıktan sonra bu mezarlık kaldırıldı.
Akbaşbaba Mezarlığı
Bu mezarlık Demircilerardı Mahallesi 8. Sokaktaki Eğri Köşe denilen yerdedir. Bir mahalle mezarlığı büyüklüğündeki bu kabristanın içinde Akbaşbaba?nın türbesi vardır. İçerisinde dört büyük, bir küçük mezarın bulunduğu bu türbe 1992 yılında restore edilirken tüm mezar taşları kaldırıldı. Bir arsa görüntüsüne dönüştürülen mezarlığın çevresine duvar çekilerek koruma altına alındı.
Hatunlar Mezarlığı
Alibaba Camisi?nin güney yönündeki apartmanların bulunduğu geniş alan 1955 ? 1960 senelerine kadar Sivas?ın en eski ve tarihi mezarlıklarından bir olarak bilinirdi. 1960 senelerinde kaldırılarak yerine apartman yapılan bu mezarlığa Hatunlar Mezarlığı derdik. Burası aynı zamanda at sahibi olanların da zaman zaman uğradıkları bir yer olarak da bilinirdi.
Garipler Mezarlığı
Burası zamanımızda sebze hali ile Ziya Bey Kütüphanesi?nin bulundukları alanda büyük bir mezarlıktı. Eskiden çalışmak veya ticaret yapmak için şehrimize gelenler hanlarda kalırlardı. Bu hanlarda veya hastanede yatan kimsesizler vefat ettiklerinde buraya defnedildiği için Garipler Mezarlığı denirdi. Mezarlığın şehir merkezinde olmasının sebebi de budur. Önce mezarlığın bir bölümü 1904?de kaldırılıp yerine Ziya Bey Kütüphanesi yaptırıldı. Daha sonraki yıllarda mezarlığın daha büyük bir kısmı kaldırılarak yerine sebze pazarı yaptırıldı. Biz buraya Garipler Pazarı; bu pazarın arkasında kalan mezarların arasında yıllarca yoğurt, ayran satıldığı için buraya da yoğurt pazarı derdik. 1960?lı yıllarda günümüzdeki hal binası yapıldıktan sonra Garipler Mezarlığı?ndan bugünlere taşınan hiçbir iz kalmadı.
Şeyhçoban Mezarlığı
Kaleardı Mahallesi?nde Şeyhçoban Mezarlığı dediğimiz yan yana iki mezarlık vardı. Şeyhçoban Türbesi ile aynı isimdeki tarihi çeşmeye bitişik olan mezarlık günümüzde koruma altına alındı. Çeşmenin 15 m kadar doğu yönündeki mezarlık ise 1961?de kaldırılarak yerine Kılıçaslan İlköğretim Okulu yaptırıldı. Okul için temel kazılırken toprağın 1,5m altından bir de hamam kalıntısı çıkmıştı.
Mevlana Mezarlığı
Bir semte ismini veren bu mezarlık Mevlevi Şeyhi Hüssam Efendinin o zamanlar Mevlana Tekkesi dediğimiz evinin bahçesinde bulunan bir aile kabristanı idi. Bu mezarlığa Mevlevi soyundan gelenler defnedilirdi. Dedemin ikinci eşi Melek Anne 1940?larda vefat edince cenazesi bu aile kabristanına defnedilmişti. İleriki yıllarda bu semte apartmanlar, siteler kurulmaya başlandıktan sonra mezarlık kaldırılıp bedenden kalan kemikler torbalara doldurulup Yukarı Tekke Mezarlığı?na gömüldü.
Evliyalık Mezarlığı
Sal taşları ile yapılmış pek çok mezarın zamanla toprak altında kaldığını tahmin ettiğimiz bu mezarlık ??Onmuş?? soyadını alan Faki Efendizadeler?e ait bir aile kabristanıdır. Kılavuz mahallesi Kelkit Sokağı?ndaki geniş bir alanda bulunan bu mezarlığa son olarak 1970?te cenaze defnedilmişti.
Kestelli Mezarlığı
Bir zamanlar ??Hılılığın üst başında?? diyerek ifade ettiğimiz bu mezarlık bugün Halil Rıfat Paşa İlköğretim Okulunun bulunduğu semtin kuzey ve güney yönlerinde idi. 1970?li yıllarda buraya Çarşamba Pazarı kurulurdu. 1972 yılında mezarlık ve çevresi birileri tarafından parsellenip satıldı. Bugün üzerine apartmanların yapıldığı bu mezarlığın batı tarafında kurnası ağaçtan oyulmuş, adına da ??Kütüklü Pınar?? dediğimiz bir de çeşmesi vardı.
Ece Mahallesi?ndeki Mezarlık (Tek Mezar)
Görüntü itibariyle pek eski olmayan bu mezarlık Ece Mahallesi?nin batı yönündeki tepelerin eteklerinde idi. 1944 ? 1945 senelerinde Kale?deki evler istimlâk edilince Belediye, mezarlık olan bu bölgenin yakınlarından evleri yıktırılanlara arsa dağıtmıştı. Mezarlığın yakınına evler yapılırken Bitlislilerin Şevket Bey de kendi adına buraya tahta minareli bir cami yaptırdı. Daha sonraki senelerde bu mezarlık da kaldırılarak yerine evler yapıldı.
Fettah Dede Mezarlığı
Bu mezarlık Akdeğirmen Mahallesi?nde bir çıkmaz sokağın içerisindeki evin bahçesindedir. İçinde ??Fettahlar?? denilen aileye mensup beş mezarın bulunduğu bu kabristan alçak bir duvarla çevrili olup içerisine ağaçlar dikilmiştir. 1856 senesinde vefat eden Nakşibendî şeyhlerinden Rüstem Efendinin bu mezarlıktaki kabri uzun yolculuğa çıkanlarla başı darda kalanlar tarafından ziyaret edilirdi.
Ulu Cami Mezarlığı
Ulu Cami?nin güney duvarı boyunca uzanan tarihi bir mezarlık vardı. Etrafı taş duvarlarla çevrili bu mezarlık Uzun Yol?u takip eder, Sarı Hatipzadeler?in evlerine kadar geniş bir alanı kaplardı. Minarenin dibinde tahtadan yapılmış bir de mezarlığa giriş kapısı vardı. Pek çok âlim şahsiyetin yattığı antik değerde mezar taşlarının da bulunduğu, Selçuklular döneminden kalan bu mezarlık Osman Paşa Caddesi?ne yer açma gerekçesiyle kaldırıldı. Kemiklerse Halifelik Mezarlığı?na götürüldü. Bu mezarlıktan günümüze gelmiş olan cami haziresinde ise Tevfik Hoca, Şeyh İsmail Efendi, Emine Hatun, Kâtip Abdurrahman gibi şehrimizin âlim kişileri ile diğer kimselere ait 28 mezar bulunmaktadır.
Numan Efendi Mezarlığı
Uluanak Mahallesi, Müftüler çıkmaz sokağının girişindeki bu aile kabristanına halkımız ??Yılancık Evliyası?? demektedir. İki tarafı yüksek duvarlarla çevrili batı ile kuzey yönlerini bir evin kapattığı bu kabristanın içinde Sarısözen ailesine mensup Numan Efendi ile aynı aileden 6 kişinin mezarı bulunmaktadır. Mezarlığın Ulu Cami?ye bakan penceresinin taban taşına kuşların su içmesi için helezon şekli oyulmuştur. Bu şekil, kıvrılmış bir yılana benzetildiği için yılancık hastalığına yakalananlar bu oluktan akan suları okuyup yaralarına sürdüklerinde şifaya kavuşacaklarına inanırlardı.
Şehitler Mezarlığı
Bulunduğu mahalleye ismini veren bu mezarlık Şehitler Camisi?nin güney tarafındaki bir çukurun içerisindedir. Kabristana Selçuklu tarzı balıksırtı şeklinde mermerden yapılmış beş büyük çocuk mezarı vardır. Daha önceki yıllarda bu mezarların on tane olduğu söylenirdi. Büyüklerimizin yıllar önce anlattıklarına göre, burada yatanlar Timur ordularınca şehit edilenlerdenmiş. Savaş sonrası burada yatanlara ??Şehitler??, mezarlığın bulunduğu semte de ??Şehitler Mahallesi?? denilmiş. 2005?te mezarlığın çevre düzenlemesi yaptırıldıktan sonra etrafına duvar çekildi. Anıtsal görünümlü bir de kapı yapılarak mezarlık koruma altına alındı.
Karaağaç Mezarlığı
Kılavuz Mahallesi?ne giden yol üzerindeki Karaağaç Köprüsü?nün 150 ? 200 m. Kadar ilerisinde Hacı Abdurrahman Ağa Camisi vardı. Bu caminin bahçesi mezarlıktı. 1945 ? 1946 yıllarında yıktırılan cami ile birlikte mezarlık da kaldırıldı. Caminin yerine ise yeni bir cami yaptırıldı. Ayrıca köprü başında iki katlı, ahşaptan yapılmış, Karaağaç adında bir kolluk (karakol) binası vardı. Bu kolluğun karşı tarafındaki türbemsi bina içerisindeki beş mezardan birine ??Karaağaç Baba?? derdik. Bu kabristana şifa bulmak ümidiyle bir şeyden korkanlar gelirdi. Burada dua okuyup mum diktikten sonra korkudan kurtulacaklarına inanırlardı.
Morali Baba Mezarlığı
Çayırağzı Mahallesi?ndeki sağlık ocağının karşısında bulunan Kuran kursunun yeri 1972 ? 1975 senelerine kadar ahşaptan yapılmış tek kubbeli bir cami idi. Bu caminin bahçesindeki kabristanda Morali Baba ile oğlu ve torunlarının mezarları bulunmaktadır.
Hacı İzzet Paşa Mezarlığı
Cami 1817 ? 1818 senelerinde Hacı İzzet Paşa?nın babası Sivas Valisi Osman Paşa tarafından yaptırıldı. Cami Vilayet binasının karşısında olduğu için buraya ??Saray Camisi?? de denirdi. Servi ağaçlarının çoğunlukta olduğu geniş haziresinde Sivas valisi Feyzullah paşa, Süreyya Paşa gibi şehrin tanınmış, saygın kişileri ile yaşadıkları dönemde camiye hizmet etmiş kişilerin mezarları da bulunmaktadır. 1928 yılında istasyona yeni açılmakta olan yolun üzerine geldiği için cami yıktırıldı. Haziresindeki mezarlar Yukarı Tekke ve Halifelik?e nakledildi. Peyami Safa?nın babası İsmail Safa?nın kemikleri ise bando eşliğinde merasimle Aliağa Camisi?nin haziresine nakledildiğini rahmetli Demirci Mehmet Efendi anlatırdı.
Paşa Camisi?ndeki Âlimler Mezarlığı
Sivas?ta ??Ahipaşalar?? denilen âlim ve soylu aileden Selman Beyin 1421 senesinde yaptırdığı bir mescitti bu. Aynı aileden Alaaddin Paşa 1805 senesinde burayı tamir ettirip minare yaptırdıktan sonra halk buraya ??Paşa Camisi??, camilere hizmet edip emeği geçenlerle âlim kişilerin defnedildiği bu caminin haziresine de ??Âlimler Mezarlığı?? demiş. Geniş bir alanı kaplayan caminin hazire duvarı ile Taşhan arasında bir at arabasının zor geçebileceği genişlikte bir yol kaldığı için Belediye Başkanı Sığırcıların Hayri Bey Atatürk Caddesi?ni genişletmek gerekçesi ile 1928?te caminin haziresini kaldırtıyor. Mezarlar açılarak bedenden geriye kalan kemikler Alibaba Camisi?nin haziresi ile mezarlığına naklediliyor.
Meydan Camisi Haziresi
Bu mezarlık Kanuni Sultan Süleyman?ın vezirlerinden Koca Hasan Paşa?nın 1564 yılında yaptırdığı Meydan Camisi?nin kuzey yönündeki avlusunun içindedir. 1600 ? 1848 tarihleri arasında birbirine bitişik olarak ayrı ayrı zamanlarda yaptırılmış bu türbelerin içinde Şemseddin Sivasi ile Ali Aşkar Paşa?nın annesi Rukiye Hanım?ınki ile birlikte 21 kabir bulunmaktadır. Ayrıca cami avlusunun batı yönündeki merdivenlerin başlangıcındaki iki mezarla birlikte cami haziresinde toplam 23 mezar mevcuttur.
Aliağa Camisi Haziresi Aliağa Camisi?nin haziresinde camiyi yaptıran Hacı Mustafa Bey ile oğlu Ebubekir, İsmail Safa, Tefsiri Mehmet Efendi?nin mezarlarının yanında şahide taşları olmayan iki mezar daha vardır.
Alibaba Camisi Mezarlığı Caminin güneyinde geniş bir alanı kaplayan bu mezarlığın büyük bir bölümü yol genişletilmesi nedeniyle kaldırıldı. Cenaze defnedilmeyen bu mezarlık ağaçlandırıldıktan sonra bir bahçe görünümünü aldı. Caminin iki bölümünden oluşan haziresinin iç bölümünde Alibaba ile yakınlarına ait dört kabir bulunmaktadır. Caminin 2005 yılında büyük tamiri yapılırken iç hazirede kimlere ait olduğu bilinmeyen altı mezar bulundu, bunlara sanduka yaptırıldı. Dış haziresindeki 19 kabirden pek çoğu Alibaba soyundan gelenlere camiye hizmette bulunmuş kişilere ait mezarlardır. Cami haziresinin karşı tarafında Alibaba?nın asasını yere vurarak çıkardığına inanılan bir su vardı. Başımız ağrıdığında, sıtma hastalığına yakalandığımızda bu suyla yıkandığımız vakit hastalıktan kurtulacağımıza inanırdık. Bu suya ??asa suyu veya susamış suyu?? derdik.
Ermeni Mezarlıkları
Şehrin kuzey yönündeki ??Tavra Deresi?? dediğimiz mevkide Ermeni vatandaşlarımız ait bir mezarlık bulunmaktadır. Cer Atölyesi?nin yeri (Tüdemsaş Fabrikası) 1937?ye kadar Ermeni mezarlığı idi. Ayrıca ??Kumlu Tarla?? dediğimiz semtin başlangıcı olan Halim Örs Çeşmesi?nin kuzey tarafındaki arazini ufak bir bölümünde de Ermeni mezarlığı olduğu söylenirdi. Meraküm Dağının Keş inişi mevkiinde çok eski bir Ermeni Mezarlığı var.
Uzak yakın ceddimizin ebediyen uyudukları, çoğu artık kaybolan şehrimizdeki mezarlıklardan bildiklerimi anlatmaya çalıştım. Başlangıcı bilinmeyen, dünya hikâyesinin ??Bir varmış yokmuş?? la noktalandığı son vuslat durağı mezarlıklar dedim. Bu dünyada bir pula avuç açanlarla makamları önünde baş eğdiren fanilerin müsavi olduğu son makamlar dedim. Bu âleme üryan gelip beyaz libaslar giydirilerek toprağın sadık kollarına emanet edilen tüm bedenlere fatiha dedim?