Tarih: 19.09.2013 09:41

SEN GELMEZ OLDUN ?DEMOKRASİ?

Facebook Twitter Linked-in

Demokrasiyi, her zaman halk tarafından seçilen sopanın halkın kendi kendisini dövdürmesi anlamına gelen ve azınlığın ezilmesine vesile olan berbat bir yönetim biçimi olduğu için pek sevimli tabirler içermeyen duygularla eleştirirdim dostlar?

Schumpler? in ayak izlerini takip eden pek çok kuramcıya göre, demokrasinin en ayırt edici özelliği, pasif seçmenin kitlesinin oyu için yapılan mücadelede politik bir elit oluşturmasıdır.

Burada ki ?politik elit? takısız isim tamlaması kendi içinde gizli şifreler  barındırmaktadır.  Şöyle ki, halkın iktidar olmasını pek içine sindiremeyip, bizdeki darbelerin mantığını oluşturan ??Göbeğini kaşıyan halk seçmekten ne anlar!!?? farazisini,  J.S. Mill ?Ayak takımı? ve ?Halk sürüsü? ifadesini kullanırken; meşhur Burke ise ?Kaba çoğunluk? kelimesini açıkça kullanmak yerine, halk yığınları ve halk kitlesi kavramlarını kullanmıştır (??Demokrasi?? kavramı adı altından halkın aşağılandığına dikkat edelim lütfen!).

Habermas? ın deyişiyle halkın bel kemiğini oluşturduğu demokrasi, onlara göre halkın kendi elit zümresini oluşturmasıydı? Öyle ki kendi rejimlerinin tehlikeye girmeye başlamasıyla, halk yönetimde ne kadar çok paya sahip olursa o zaman ulusun sivil yaşamı ve dinsel özgürlükleri de tehlikeye girer şeklindeki söylemleri başlamıştır.

??Hadi canım bu da bizim 21.yy. modern çağcıl dönemimizde olur mu? ?? demeyin. Çünkü ülkemizin kadim! Darbeler tarihine baktığımızda altında yatan düşüncenin bu olduğunu görmekteyiz. Örneğin, 1961 ve 1982 anayasalarının darbe sonrasına denk gelmesi tesadüf olabilir mi?! Diyanet İşleri Başkanlığı?nın 1961 darbe anayasası döneminde kurulması, din işlerinin devlet kontrolüne alınmasını amacına hizmet etmektedir.

Zira, devletin bazı yapılanmalarının dini motivasyonlardan inanılmaz tırstıkları malumunuzdur.

Her ne kadar 1961-1982 anayasaları darbe anayasaları olmasına rağmen 1961 anayasası 1982 anayasasına göre sivil toplum ve sendikacılık açısından daha demokratiktir. Fakat günümüze gelerek yapılan uygulamalara bakılacak olursa, 1982 anayasasına göre daha kötüye gidişin olduğu görülebilir.

Mesela, Memur-sen başkanı sayın Ahmet Gündoğdu hükumetle maaş zammına oturduğu masadan sadece 100 lira!!! Zam alarak kalkabilmiştir. Ve bu yüzden devletin tüm kurumlarında çalışan memurlar yılı zararla kapatacaktır!!! (Hangi meslek grubunun ne kadar zarara uğrayacağını öğrenmek için buraya tıklayabilirsiniz http://www.memurlar.net/haber/396699/7.sayfa )

Peki, insanların kuranı kerim okuyor, namaz kılıyor diye güven duyduğu yüce divanın demokrasi anlayışı nedir acaba birisi bunu izah edebilir mi?

Yazımın ilk paragrafındaki cümlelerimde, demokrasinin azınlığın ezilmesi anlamına denk geldiğini sandığımı söylemiştim? Yanılıyor muşum dostlar, demokrasi azınlığın ezilmesi anlamına değil, ARADA KALMIŞLARIN EZİKLİĞİ anlamına geliyormuş meğer!!

Birçoğumuzun bildiği üzere İngiltere halk demokrasi rejimine geçmek istememektedir. Çünkü, kraliçeye saygısızlığın ifa edileceğini düşünmektedir. Fakat,  İngiltere?de insan hakları ve hukuk kurumları o kadar disiplinizedir ki, demokrasiden daha ileri bir refah durumunun olduğu söylenebilir.

Bizim ülkemiz, tüm artılarıyla eksileriyle demokrasi rejimiyle yönetilmesine rağmen neden hala kurumlarındaki işleyişte aksaklıklar söz konusudur?

Türk toplumumuz Osmanlı?dan günümüze kadar heterojen bir toplumsal yapıya sahiptir. Bu da ülkemizin sosyolojik yapısında birtakım farklılığa neden olabilmektedir. Kırsal alandaki akrabayı kayırma, hemşeriyi koruma altına alma gibi akrabalık ilişkileriyle sürdürülen davranış örüntüleri birçok kurumuzun işleyişinde sorunlar yarattığı gibi hukukun kurumsallaşmasını da engellemektedir. Örnek verilecek olursa, bazı liseleri bitirenlerin kayırılması veya ulusal değerlerimize ve dini değerlerimize kast eden kişi veya grupların üst kültür haline getirilmesi hukukumuzun kurumsallaşmasını engellemektedir. Bu da özünde HALKIN TAMAMININ HAKKINI GÖZ ETMESİ BEKLENEN DEMOKRASİYE ket vurmaktadır.

Halka hizmetin hakka hizmet olduğunu çok iyi bildiğimiz siyasi konjonktürel düzlemde toplumun bireylerine öncelikle insan olduğu için değer atfedilmelidir, belirli liseleri bitirdikleri için değil.

Çünkü Yunus Emre? nin deyişiyle ?? Yaradılanı severiz Yaradan?dan ötürü?? öyle değil mi?

Sosyolog Araştırmacı-yazar Ayşe Betül Tanrıverdi




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —