1900?lü yılların başında ana çekirdeğini İngiltere?nin oluşturduğu Britanya İmparatorluğu, dünyanın en büyük askeri ve siyasi gücü konumundaydı. XIX. yy?da büyük bir sömürge gücü haline gelen Birleşik Krallık; Avustralya, Kanada, Hindistan, Afrika?nın önemlice bir kısmı, Mısır, Antiller ve Hong Kong gibi yerleri de içerecek bir şekilde dünyanın büyük bir kısmını içeren dev bir ?sömürge imparatorluğu? kurmuştu. Bu imparatorluk, ?üzerinde güneşin batmadığı imparatorluk ?olarak da adlandırılıyordu.
1871 Yılındaki ?Versailles Antlaşmasıyla? milli birliğini kuran Almanya(Avusturya dışında), tüm dağınık Alman ?devletçiklerini? bir araya toplamayı başarır. İmparatorluk, 1884 yılından itibaren ülke dışında ?sömürgeler? bulmaya başlar. Alman İmparatorluğu, 1914 yılına kadar milli birliğini geç oluşturması nedeniyle, Britanya İmparatorluğu-Fransa-Rusya devletlerine göre sömürgecilik yarışında geride kalmıştı. Fakat XX. yy?ın başlarında, ekonomik, siyasi ve askeri yönden anılan ülkeleri yakalar hatta geçer. İşte bu nedenlerden dolayıdır ki, Alman İmparatorluğu, tabiri caizse ?kartların yeniden karılarak dağıtılmasını istiyor?, sömürgecilik sahasında ?Britanya İmparatorluğu-Fransa-Rusya? üçlüsünün kontrolünde tuttuğu sahalardan ?Alman ruhu dünyayı yenileyecektir? sloganıyla kendine pay istiyordu.
?Birleşik Krallık-Fransa-Rusya? ittifakının, o ana kadar elde ettiği hakimiyet alanlarını koruma isteği, XIX. yy?ın sonunda birliğini tamamlayan ve güçlenen Almanya?nın ise bu alanlardan ?pay kapma? çabası, I. Dünya Savaşı?nın başlıca nedeni olarak gösterilebilir. Bu nedenden dolayı, I. Dünya savaşı aynı zamanda ?I. Emperyalist devletler arası bölüşüm savaşı? olarak da isimlendirilir ve değerlendirilir çok doğru bir adlandırmayla.
Öte yandan, ?petrol yataklarını ele geçirme? mücadelesi de, bu savaşın temel ekonomik nedenlerinden birisi, belki de en önemlisidir. Ortadoğu?daki ve dünyanın çeşitli yörelerindeki petrol varlığı, XIX.yy?ın sonlarından itibaren özellikle İngilizler tarafından çeşitli ?açık/gizli? yöntemlerle tespit edilmişti.Birleşik Krallık, ?dünyadaki petrole dayalı enerji kaynaklarını ele geçirme? siyasetini, 1900?lü yıllarda, tüm stratejilerinin arasında birinci sıraya koymuştu.
XX.yy?ın başlarında, emperyalist devletler arasında iki ana grup halinde saflaşmalar olmuştu: Almanya imparatorluğu-Avusturya Macaristan(İttifak Devletleri)- Britanya İmparatorluğu-Fransa-Rusya(İtilaf Devletleri)
XIX. ve XX yy?larda dünyanın dört bir yanında edindiği sömürge alanları, Fransa?yı Britanya imparatorluğu ardından ?ikinci büyük sömürge gücü? haline getirmişti. Fransa ve Almanya, 1871 yılından itibaren birbirlerini tehdit unsuru olarak görmeye başlamışlardı. Alman ulusal birliğinin kurulduğu tarih olan 1871 ile I. Dünya savaşı?nın patladığı 1914 tarihleri arasında, Avrupa tarihinin hiç değişmeyen öğesi Almanya ile Fransa arasındaki ?düşmanlıktır?.
1882 Yılında Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile ?üçlü ittifakı? oluşturan İtalya, I.Dünya Savaşı?nın başında tarafsız kalmasına rağmen, 1915?teki ?Londra Paktı? ile ? İtilaf devletleri(Birleşik Krallık-Fransa-Rusya)? saflarına katılır. İtalya, savaş öncesi dönemde mevcut sömürgelerini korumak isterken, aynı zamanda Ortadoğu, Balkanlar ve Afrika?daki gücünü de arttırmak amacındaydı. Bu devlet, Fransa ile eski düşmanlıkları ve yeni ortaya çıkan durum nedeniyle 1915 yılına kadar ortada bir siyaset takip ederken, bu tarihte itilaf devletleri saflarına savaşa katılır.
I. Dünya Savaşı?nın başlangıcı öncesinde Rusya?nın amacı, Boğazlar?ı ve İstanbul?u ele geçirmek, Doğu Anadolu?daki Ermeniler ve Balkanlardaki Slav unsurları kullanarak bir ?birleşik Slav Paktı? meydana getirmekti. Aynı zamanda, tarih boyunca geleneksel politikaları haline gelen ?sıcak denizlere inme? siyasetlerini devam ettiriyorlardı. İlave olarak, Dünyada petrolün ?en temel enerji hammaddesi? olarak yükselişe geçtiği XX.yy?ın başından itibaren, Kafkasya ve İran petrol sahalarına da gözünü dikmişti.
Bu arada tam yeri gelmişken, yakın tarihimizin ?en bellibaşlı? şehir efsanelerinden birisini de ?bilimsellik? ve ?objektiflik(nesnellik)? adına düzeltmemiz gerektiği açıktır: İlkokuldan başlayarak gördüğümüz yakın tarihimize ilişkin derslerde; ?İttihat ve Terakki? yöneticilerinin bizleri boş yere Almanya yanında savaşa soktuğu, aslında itilaf devletleri safında(Birleşik Krallık-Fransa-Rusya) savaşa girebileceğimiz ya da en azından savaş dışında ve tarafsız bir konumda kalabileceğimiz? tezi öğretilir. I. Dünya Savaşı?nda Almanya yanında savaşa, ne yaptığını bilmeyen, dünyada politik dengelerini hesap etmekten aciz birkaç ?maceracı? ve ?Alman hayranı? İttihat Terakki yöneticisi tarafından mı sokulmuştuk? Tam burada yapılacak nesnel ve bilimsel bir analiz, tarihsel gerçeklerin bize öğretilenlerden çok farklı boyutlarda olduğunu çok çarpıcı bir şekilde gösterecektir.
I. Dünya emperyalist devletler arası paylaşım savaşı?nın ortaya çıkmasının temel nedeni, ?Almanya Avusturya Macaristan?- ?Britanya Krallığı-Fransa-Rusya? eksenli saflaşmada dünyadaki ?temel enerji kaynaklarından(kömür-petrol)? pay kapma mücadelesidir. XIX. yy?ın sonunda ve XX yy?ın başlarında, dünyada otomotiv sektöründe görülen dev ilerlemelere paralel olarak, petrole duyulan gereksinim çok fazla artmıştı. Dünyadaki petrol sahaları, emperyalist devletlere mensup araştırmacılar tarafından yapılan çalışmalarla ortaya çıkarılarak, bu kaynakların Ortadoğu?da, Arabistan yarımadasında, Kafkaslarda, ve İran?da yoğunlaştığı saptaması yapılmıştı. İşte emperyalist kutuplaşma, bu sahaları ?ele geçirme? amacı çevresinde odaklanır.
Britanya İmparatorluğu, Ortadoğu ve Arabistan yarımadası petrollerini; Rusya, Kafkaslar ve İran petrollerini; Fransa, Suriye?yi; İtalya, Libya?yı; Alman İmparatorluğu Osmanlı İmparatorluğu üzerinden Ortadoğu ve Arabistan petrollerini kontrol etme siyasetlerini hayata geçirmişlerdi.
Şimdi, Osmanlı İmparatorluğu?nun I. Dünya Savaşı?na girişine ilişkin üretilen tezleri tek tek inceleyebiliriz:
?Osmanlı İmparatorluğu?nun I. Dünya Savaşı?na İtilaf devletleri(Birleşik Krallık-Fransa-Rusya) safında girmesi gerektiği? yönündeki tezler geçersizdir. Çünkü, oldukça şaşırtıcı bir biçimde İttihat ve Terakki yönetici elitleri, neredeyse savaşın başlama günlerine kadar, Britanya İmparatorluğu, Fransa, Rusya gibi devletlerle tüm yolları deneyerek ittifak içinde olmaya çalışmışlar. Fakat, tüm bu çabaları bu devletlerin yöneticileri tarafından, her seferinde kati bir şekilde reddedilir:
Osmanlı İmparatorluğu?nun 30 Eylül 1911 ve 12 Haziran 1913 tarihli Britanya İmparatorluğu ile ittifak girişimleri çabaları, bu devlet tarafından uyduruk gerekçelerle kati bir şekilde reddedilmiştir.
Osmanlı sadrazamı Talat Paşa?nın 1914 Mayısında Kırım?da Rus Hariciye Nazırı(Dışışleri Bakanı) yaptığı askeri ittifak teklifi muhatabı tarafından reddedilir.
1914 Yılının Temmuz ayında, bir ?Osmanlı-Fransız ittifakı? tesisi yolunda Fransa?da çalışmalarda bulunan Cemal Paşa, bu çalışmalarından dolayı bir sonuca ulaşamaz.(1)
İttihat ve Terakki?nin önde gelen mensuplarından ve Parti içinde ?İngilizci? olarak bilinen ünlü maliyeci Cavit Bey, o sıralarda Britanya İmparatorluğu?nun önde gelen politikacılarından olan W. Churchill?e ?Türkiye ile Britanya arasında bir ittifak? tesis edilmesi konusunda (büyük bir olasılıkla İttihat-Terakki üst düzey yöneticilerinin bilgisi dahilinde) bir mektup gönderir. Mektupta şu çarpıcı satırlar göze çarpıyordu:
<
<< Türkiye ile İngiltere arasında bir ittifak kurmak zamanı gelmiştir. Buna dair şahsi mütaalarınızı lütfen bana bildiriniz.>>
Ne var ki, Churchill, bu mektuba çok geç bir ret cevabı vermiştir:
<
İttihat-Terakki triumvirasının(üçlü yönetim) üyelerinden birisi olan Cemal Paşa, 1913-1922 yılları arasını kapsayan hatıratında Osmanlı devletinin Almanya yanında I. Dünya Savaşı?na girme zorunluluğunu şu şekilde açıklıyordu:
< İtilaf Devletleri grubundan İngiltere; Mısır?ı tamamen egemenliğine almak, Mezopotamya?yı kesinlikle ve Filistin?i mümkünse ele geçirmek, Arabistan Yarımadası?nın bütünü üzerinde sadece kendi nüfuzunun sürdürülmesini gerçekleştirmek istiyor. Fransa; Suriye?yi mutlaka işgal etmeyi senelerden beri programına almış, en ufak fırsatlardan yararlanarak bu emeline ulaşmak düşüncesindedir. Rusya; delil istemeyecek kadar Türk düşmanıdır. (?) Olsa olsa İtalya, İtilaf Devletleri topluluğunun emellerine karşı bazı fikirler besleyebilirdi. Söz gelişi, Antalya ve Finike kıyıları gibi. Almanya kim ne derse desin, Türkiye?nin güçlü olmasını en çok arzu eden bir devlettir. Almanya?nın çıkarları, özellikle Türkiye?nin kuvvetli olmasıyla gerçekleşebilir. Almanya, Türkiye?yi bir müstemleke(sömürge) gibi kontrolünde bulunduramaz. Buna ne coğrafi durumu ve ne de Almanya?nın vasıtları elverişlidir Bu bakımdan Almanya kendisi için bir alışveriş pazarı olan Türkiye?nin İtilaf Devletleri arasında bölünmesinin en büyük savunucusudur. (?) İşte birisi sırf istilacı emeller taşıyan, diğeri ise özel çıkarlarını ön planda tutarak iyi niyetler besleyen devletlerden meydana gelen iki ittifak topluluğu!...Bunlardan ikincisi, bizi hukuk ve görevde kendisine denk kabul ederek bize ittifak teklif ediyor.Bu ittifak reddedilebilir mi?>> <<İngiliz ve Fransız siyasetini izlememiş olduğumuzdan dolayı bizi ahmaklık ve daha doğrusu cinayetle suçlayanlara soruyorum: Bizi istemeyen devletlerle ittifakımız nasıl mümkün olabilirdi ki, biz de ittifak etmiş olalım? Deniliyor ki, tarafsızlığımızı korumak daha münasip olurdu. Boğazlar?ı geçiş trafiğine açmak şartıyla değil mi? O halde Rusya bu Umumi Harp?ten öyle büyük bir zaferle çıkacaktı ki, hatta savaşın sonunu bile beklemeksizin İstanbul ve Doğu Anadolu?nun işgaline imkan bulacaktı. Hem Boğazlar?ı kapayalım hem de tarafsızlığımızı koruyalım.? Denecek olursa, buna antlaşmalar gereği ne hakkımız vardı ne de İngilizler ve Ruslar izin verirlerdi.(?) ?İşte tarafsız kalsaydık, hem o kadar adam ölmezdi hem de bu felaketlere uğramazdık!? diyerek bir de büyük kıyaslamalarda bulunurlar. Onlara karşı vereceğimiz cevap: ?Savunarak ölmekle, savunmasız ölmek arasındaki farkı takdir etmeyenlere sözümüz yok!? demekten ibarettir.>> (3) Milli Mücadele liderleri arasında önemli bir yeri olan Rauf Orbay, ?Cehennem Değirmeni? adı altında topladığı anılarında ?İlk Cihan Harbine Girmemiz Zaruri İdi? başlığı altındaki kısımda şunları söylüyordu: <<(?) Zira biz umumi harbe girmemiş olsaydık, o zaman İngilizlerin müttefiki olan Ruslar, Türkiye?ye girerlerdi. Biz eğer harbe girmemiş olsaydık, Rusya?da Bolşeviklik İnkılabı olmaz, Çarlık idaresi devam eder ve bu idare hele bir büyük harbin galibi olunca, öteden beri göz diktiği Boğazlar ve İstanbul?u mutlaka ele geçirmek yolunu tutardı. Öte yandan müttefikimiz olan Almanlar da, para veriyorlar, top veriyorlar ve harbe girmemizi istiyorlardı. Kısaca, bizim 1914?te Birinci Cihan Harbine girmemiz bence, katiyen zaruri idi.>>(4) İlkokuldan itibaren yakın tarihimize ilişkin konularda bize ?körü körüne? belletilen ?şehir efsanelerinden? birisi de; ? Osmanlı?nın I.Dünya Savaşı?na(I. Emperyalist devletler arası bölüşüm savaşı) Almanya?nın yanında girmesi? konusudur. Bizlere, hiçbir bilimsel analize girmeden, Osmanlı?nın ?Alman hayranı?, ?siyasette acemi?, ?maceracı?, ?ne yaptığını bilmeyen? birkaç İttihat-Terakki yönetici eliti tarafından sokulduğudur. Fakat, tarihsel veriler dikkatli ve objektif bir şekilde incelenirse açık bir şekilde görülebilecektir ki; Osmanlı?nın Almanya yanında savaşa girmekten başka bir seçeneği yoktu. İttihat ve Terakki yöneticileri, zannedilenin aksine, I.Dünya Savaşı sırasındaki dünya siyaset dengelerini çok usta bir şekilde analiz etmişler, Britanya, Rusya ve Fransa yanında savaşa girmek için pek çok girişimlerde bulunmuşlardı. Fakat bu girişimler her seferinde İtilaf devletleri muhatapları tarafından kati olarak reddedilmişti. Bu çok basit bir gerçeklikti. Çünkü, zaten I.Dünya Savaşı?nın çıkış sebebi, Britanya?nın Ortadoğu?daki çok zengin petrol kaynaklarına ?el koyma? isteğiydi. DİPNOTLAR: (1) Ayşe Hür, Öteki Tarih (Abdülmecid?den İttihat Terakki?ye), c.I, İstanbul, Profil Yayıncılık, 2012, s.195-209 (2) Doğan Avcıoğlu, 31 Martta Yabancı Parmağı, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1969, s.88-89 (3) Cemal Paşa, Hatırat(1913-1922), İstanbul, Nehir Yayınları, 2006, s.132-148 (4) Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni -Siyasi Hatıralarım, c. I, İstanbul, Emre Yayınları, 1993, s.23
Orjinal Habere Git