NİSAN?A !
Kaç zamandır beklediğimiz bahar saçlarını sermeye başladı gönlümüzün köşesine? Kışı terk ettik kimselere haber vermeden. Usul usul uyanmaya başladı güneş, yağmurla beraber.
Her gelen yeni gün belki kurtuluşu biraz daha öne alacak. ?Göğnüm hep seni arıyor / neredesin sen?, diye soran hüzün kokulu türküleri geride bırakacağız, ellerimiz yeni gelen günün şiirine uzanacak, ?hoş geldin / ama biraz geç geldin?, vakitli vakitsiz.
Şehrin, taş döşeli dar sokakları anlamını yitirecek ve belki yan yana yürüme ihtimallerini bir sonraki kışa bırakacağız hep beraber. Akşam yıldızları getirecek, daha yakın, daha parlak ve daha çok? Gölgeler uzayıp gidecek, masal saatlerinde.
Bir ikindi griliğinde tutmaya çalışacağız zamanı, hep orda kalsın diye anılarda kalanlar. Sonra demli bir çay kıvamında usul usul yudumlayacağız, hasretleri, ayrılıkları? Kimlerin koyduğunu bilmediğimiz kuralların sınırında bekleyeceğiz boş ellerle. Herhangi bir coğrafya atlasında unutulmuş, bütün mişli geçmiş zamanları sereceğiz gönlümüzün haritasına.
?eğer şairsem beni tanırsan / yağmurdan korktuğumu bilirsen / gözlerim aklına gelirse??, diyor ya şair işte o hesap gözlerim aklına gelirse, tutma ellerimi, bırak, düşsün yürek sızı paldır küldür zamanın düşlerine kırık dökük.
Mayıs bulaşmış her bir teline, saçlarımızın. Adım adım, geçip gidiyor yıldızlar, heybemizde bir tutam umut kaldı, yarına dair, senli benli. Umut, fakirin ekmeği?
??Dilberin cana imiş kasdı Fuzuli gel kim / Can verip dilbere mihnet koyalım canımıza?? şan alalım Fuzuli?ye inat her geceden, her kıştan, her yalnızlıktan. Hangi kışın yalnızlığı kaldı ki? Hangi nisanın? Bir sigara içimi kadar uzaksın hep. Nikotinli akşamlara uzatıyoruz dudaklarımızı?
Aşıp gideceğiz usul usul bu diyardan, avuçlarımızda sıcaklığı kalacak dün yaşadıklarımızın. İhtimaldir ki, yarın yaşayacaklarımız kalacak, aklımızın bir köşesinde? Ağır aksak kaldırımlara düşecek kimsesizliğimiz, özlemişliğimiz?
?Dört kitabın manâsın okuyup tahsîl ettim / Aşka gelince gördüm: bir uzun hece imiş!?? Artık kısa cümleler kuruyorum, nisana yoldaş? Akşamdan kalma demli çay sıcaklığında gözlerini arıyorum? Daha bir ustalaşıyoruz, şimdi. Daha bir hüzünlü, daha bir eylül, daha bir yağmur ve nisan?
Bulvarların yalnızlığı sıkışıp kalacak her bir kaldırım köşesine? Ağır aksak büyüyeceğiz, ağır ağır yeniden seveceğiz, sevmeye kıyamadıklarımızı? Hangi yağmur mu? Hani bir vakitler avucunda kaybolduğum nisan yağmuru?
Eylüle yazmak vakti geçince gelir nisan ve nisan?a düşer üç beş dize?
(*Ey, Fuzuli! Dilberinin geliş sebebi can almakmış meğer. Canımıza minnet!... Şimdi dilbere can verip şan alalım.)