Nisan İşte...

Nisan İşte...

NİSAN İŞTE…

 

“Bekliyorum, bekliyorum o yağmurları
Islanmak istiyorum sırılsıklam
Yine o yağmurlar altında.
Burnumda tütüyor toprak
Buram buram nisan yağmuru yağarken
Daha şimdiden.


Nisan geliyor, bahar geliyor
Bize yeni aşklar getiriyor nisan
Eskiliğimizi unutturuyor bize
Bizi bizden geçiriyor.


Bir yara kaşındı içimde
Eski anılar geçti de kafamdan
Unuttuklara karışıyor anılar gün gün.
Nisan yağmuru,`kırk ikindi yağmuru`
Sen hep kırkla.


İçimde bir kavruntu
Bir kavruntu aşktan,

Güzelden, anılardan yana
Serinlik istiyorum püfür püfür

Yağ, yitik hâtıraların üstüne
Damla damla serinlesin içim


Kırk gün yağ
Kırk gece de benden...
Anılar için sessiz sedasız


Sen şıpırdatırken geceleri
Ben yatağa gireceğim erkenden
Belki rüyalarımda görürüm
Kırk gün kırk gece düğün...”

 

Nisan işte…

Nisan işte, apak kiraz dallarına, rengârenk salınışı yağmurun.

Sıra servilerin, patlamaya hazır tomurcuklarının ebemkuşağıyla söyleşmesi usulca.

Nisan işte, kıyıda köşede tozlanmış fotoğrafların, bir el çabukluğu ile Kızılırmağın kollarına bırakılması. Katar katar turnaların, ilk yağmurlarla beraber, sukutlarında anlatılmaz gizler taşıyarak çıkıp gelmeleri.

Nisan işte, utangaç bozkır delikanlılarının, dillendiremedikleri aşklarının nağmelerini, sipsilerle çocuklaştırmaları...

 Nisan işte...

**

Nisan işte…

Aşkın deli bir tutsaklığı kadar aralanan zamanda, yağan yağmurlar kadar sırılsıklam bir türkü sanki. Çisil çisil inen gök şirinin, ıslanan hatıralar kadar iç çekişmesi.

Yağan yağmurlarla, bir kenarcığa sinen masum bir kedi gibi insanı kenarcığa sindirmesi.

**

Nisan işte…

Salına salına iniyor yüreklere Nisan yağmurları. Çisil çisil divanelikler kaplıyor gönülleri. Ağır aksak sessizliklerin, umarsız bildirisi iniyor ufuklara.

Dağ dağ, türkü türkü, umutlar yayılıyor çiçeklere. Ebemkuşağının altından geçme hayaline tutuluyor haylaz duygular. Allı morlu renklerin, yağmurla usulca raks etmeleri daha bir coşturuyor kırlangıçların kanat şakımalarını.

Yağmurla dalıyor zaman keşkelere, yağmurla yağıyor Nisan şiirleri gönüllere...

**

Nisan işte…

Umutlu gülüşlerin, soy destanı doğuyor yarınlara. Avanak ıslatan diye, alaysı şiirler kaplıyor kırgın suratları. Çisil çisil bir adam, dalıyor yağmurun bereketine. Bir adam, çisil çisil bir türküyü mırıldanıyor usulcacık...

Bir adam, adımlarını bırakıyor Nisanın usul usul damlalarına… Bir aşktan uzak bir yürüyüşü var sanki. Bir aşka ram olmanın en derin iç kırgınlığını anımsıyor sanki

**

Nisan işte…

Yağmur yağıyor Nisan’ın kollarından. Tenha, öyle tenha bir kenarda, bir çocuk tay taylıyor adımlarını. Bir çocuk, mini mini ellerini açıyor damlacıkları yakalamak için…

Bir damla göz kırpıyor çocuk yüreğe. Bir tebessüm iniyor yanacıktan usul usul…

Bir tebessüm karışıyor damlaların ziyafet sofrasına…

Bir çocuk büyümek için koşan adımlarını, Nisan yağmurlarıyla tımarlıyor.Nisan yağmurları büyütüyor çocuğu, damlaların enfes girizgahıyla.

**

Nisan işte…

Nisan’ın salınışı kaplıyor bozkır yürekleri. Bozkır yürekleri, yağmurun çisil çisil şiiri kaplıyor. Dalıyor gözler, serçelerin pır pır yağmura ram olmalarına.

Dalıyor yürekler, bembeyaz bir siluetin sessizce salınışına...

**

Nisan işte…

Bahar sultanının sarayından inen iki leyleğin, tak tak anımsatması geleceği. Bembeyaz bedenlerinde taşımaları bereketin nişanelerini. Sabahın en erkeninde, yusfçukların kadife seslerine eşlik etmeleri sebepsiz.  Ağır aksak bir şiir gibi, kanatların aşkla dillenmesi kadar yanda yörede bir hikâye gibi dalıyor gönüller yarınlara.

**

Nisan işte…

Yağıyor yine yağmur, göğü kıskandırırcasına...

Toprağın epeyce söyleşmesi var herhalde damlalarla. Damlalarla, umudun söyleşmesi var herhalde. Damlalar, damlalar, sukutun münzevi yarenleri.

 Nisan’ın, ılgıt ılgıt, apak kiraz dallarını okşaması.

Okşaması elmaların, filizleri. Susması ebemkuşağının, güneşin merhametiyle...

Apak kiraz dallarında şakıyan serçelerin, düşen damlalarla kanatlarını yıkaması. Uyanmaya hazır iğdeciklerin, kokularını Nisana emanet etmeleri…

**

Nisan işte…

Nisan... Çisil çisil inen şiirin,  yürek çığlığı. Deli ırmakların, yatağına kıvrılması... Kirli düşlerin, kaldırımlarda parçalanması...

Yağmurun onardığı hayallerin yeniden imar etmesi, gönlün kırık saraylarını...

Nisan işte... Nisan’ın deli yağmurları... Yağmurların bitip tükenmez türküsü... Nisan işte, çıkıp gideceklerin ve çekip geleceklerin mevsimi...

Öte diyarlarda özgürlüğün izini süren alaca leylekler, damlaların o enfes raksının kokusunu ala ala geliveriyorlar yeniden… Tak tak bir ümit yayılıveriyor sanki âlem içinden âlemler içine doğru…

 

Nisan İşte…

Renk cümbüşüne bulanmış angutlar, dağların en tenha yerinde, çerden çöpten yuvalarını yeniden inşa ederek baharı selamlıyorlar gecenin enöte anında… Pürtelâş bir adanmışlık, pür telaş bir sukut…

Gök şiiri telli turnalar, uzunca bir ayrılıktan sonra, kanatlarındaki bahar muştusunu sere serpe sala sala iniveriyorlar gözlerden ırak gölcüklere… Tükenmez bir huzur ve aşkla, yeniden salınıyorlar bahar sultanının kollarına doğru…

Yağan yağmura, göğsünü açan akasyalar, bahara olan aşklarını dillendire dillendire damlaların o enfes raksında ıslanmaya devam ediyorlar.

 

Nisan İşte…

Deli rüzgârlar, keskin esişlerinin bağırlarında, diri bir şerbet taşırlarcasına bahara hazırlıyorlar âlemi. Ev ev, yürek yürek bahara hazırlanıyor her şey… Poyrazın ta içerisinin içerisinde saklı müşfik bir yer, gösterişsiz bir eda ile yalayarak dağları tepeleri, şaha kaldırıyor gönlün aman bilmez bulmacalarını…

Mısrasını yitirmiş şiirler, anlatılamayanlar içindeki anlatılamayanları, okyanus yüreklerin girdabına bıraka bıraka, seyri suluk ediyorlar yeniden. Gök gürlemesine inat, yeni bir heyecanın aziz manifestosunu, âlemi ervahtan alıp öteler ötesine iletiyor nedensiz ve niçinsiz…Ebruli bir düş gibi baharı anlatıyor yağmur.

Boz bulanık derelerin, allı pullu girizgâhlarını, Bahar Sultanının ayağına götüren yarım bir hikâye gibi bahar geldi. Toy kuşlarının adam akıllı adamlıklarından soyarak yılları, içsel dinginlikleri de berhava etmeden bahar geldi…

İğri iğri yağan nisan yağmurlarıyla birlikte, bahar geldi. Bahar insanın içinde mi, yoksa dışında mı sorusuna cevap veremeyen bir zerafet ile nisan geldi. Yağmur yağınca akasyalar ıslanır mı düşüncesini, anlamın anlamını anlayamayan bir anlam ile bahar geldi.

Esrik bir eda ile, nazenin bir şiir gibi bahar geldi…

 

Nisan işte…

Nisan işte, apak kiraz dallarına, rengârenk salınışı yağmurun. Sıra servilerin, patlamaya hazır tomurcuklarının ebemkuşağıyla söyleşmesi usulca.

Nisan işte, kıyıda köşede tozlanmış fotoğrafların, bir el çabukluğu ile Kızıl ırmağın kollarına bırakılması. Katar katar turnaların, ilk yağmurlarla beraber, sukutlarında anlatılmaz gizler taşıyarak çıkıp gelmeleri.

Nisan işte, utangaç bozkır delikanlılarının, dillendiremedikleri nağmelerini, sipsilerle çocuklaştırmaları...

 Nisan işte...

Yarım kalmış hikâyelerin, masumiyeti berhava etmeden, gecenin en öte yağmur vaktinde, gönlün aman bilmez köşelerine nazenince salınması…

Nisan işte…

 OSMAN ÇELİK



Anahtar Kelimeler: