Muhafazakarlık hem kavram hemde olgu olarak fikir hayatımıza Tanzimat ile birlikte girmiştir diyebiliriz. Tanzimat bir çok fikir adamının ortak düşüncesine göre,Türk Tarihinde bir kırılma noktasıdır. O güne kadar genellikle bir yönde seyreden devletlerin derin politikaları ve yönelişleri ile fikri yapının temayülü çok farklı araçlarla olsa da hemen hemen aynı yönü işaret etmekteydi. Bu durum Tanzimat ile birlikte bir ikiliğe evirlimiş ve bir nevi Fransız İhtilalinin Modern Dünyayı şekillendiren ucube kavramları sınırlarımızdan serazat bir şekilde duhul etmişlerdir. Artık derinlerden akan ırmak iki kola ayrılmıştır. Bu iki kol daha ileride cılız kollara da ayrılacaktır ki bugünkü siyasi ve fikri haritamızı da belirleyecektir. O günden beri modern Dünyanın temel unsuru olan Batı Medeniyetinin bütüncül olarak alınmasına, ya da daha açık bir şekilde manevi öğeleri ile birlikte almayı reddeden unsurlara verilen isim muhafazakarlık olmuştur. Hakim Medeniyetin dayatmaları karşısındaki tutumları sebebiyle bu dayatmaları sahiplenenlerce bir yafta olarak da kullanılan bu kelime Osmanlıca Türkçesinden olsa da; herhalde eskiye atıfta bulunmak adına Türkçenin sadeleştirilmesi operasyonundan etkilenmeyerek yerini korumuştur. Cadı avına çıkılacağı veya çıkıldığında en çok kullanılan dillere pelesenk olan öcü kavramıyla eşdeğer halde telaffuz edilen bu kavram ve etrafındaki unsurlar en büyük düşman olarak tüm dünyevi ayinlerde terennüm edilegelmişlerdir.
Halihazırdaki durumu korumaya çalışan değişime kapalı şeklinde Türkiyenin resmi mahfillerinde yerleşmiş olan muhafazakarlık kavramı son yıllarda sıkça kullanılan ithal bir kavram olan statüko ile birlikte de kullanılmaya başlamıştır. Fakat bu kelime daha çok muhafazakarlığı değerlere sahip çıkmak olarak algılayan kesimlerce kullanılmıştır. Kavram kargaşasının tavan yaptığı günümüzde her kelimenin ıstılah yani sözlük manasından başka bir de algılara hitap eden yanı vardır. Mesela Yurtsever ile vatansever kelimelerinin aynı anlamı taşımalarına rağmen birincinin daha çok sol eğilimli kişilerin kendilerini ifadelerinde kullanılmasına karşın ikincinin milliyetçi-muhafazakar kesimlerin aynı manayı deruhte etmelerinde ifadesini bulmaktadır. Bugün muhafazakarlık manevi anlamda amiyane tabirle eski kafalılığı işaret etsede statüko daha çok halihazırdaki düzeni ifade etmektedir.
Dün bu muhafazakar kavramını düşman ilan edip inkılapçı ruhun önündeki engel olarak bayraklaştırırken bugün muhafazakar denilen kesimler, Cumhuriyet elitlerin "Cumhuriyetin kazanımları" dediği 1930`ların Türkiyesinin düzenine atıfta bulunan kurum, işleyiş, hukuki ve siyasal,toplumsal yapıları koruma gayretine statükoculuk demektedirler.
Bu anlamda bir terslik var denilebilir. İnkılapçı bir ruhla ortaya çıkmış olan bir yapının devamı olarak ortaya çıkan kesimlerin bugün statükocu olmaları tuhaf karşılanabilir. Fakat inkılapçı ruhun ideolojik bir mahiyette teşekkül etmesi onun olduğu gibi kalmasında önemli bir etken iken; diğer taraftan bu alanda üstad olan Erol GÜNGÖR`ÜN tespitiyle söylersek İnkılapçı çevreyi oluşturan ve ilerici olarak kendilerini tanımlayan unsurların daha çok manevi anlamda bir gelişmeyi öncelediklerini, ama muhafazakar denilen kesimlerin ise daha çok Batının ayırtedici tarafı olan teknolojik alandaki gelişmeyi öncelediklerini söyleyebiliriz. Nitekim gerici- ilerici ya da muhafazakar- Batıcı ya da inkılapçı kavramları Batı Medeniyetinden alıntıların nasıl yapılacağı tartışmasının en önemli görüngüsüdür.
Bu bağlamda ilerici-gerici kavramları Cumhuriyet tarihinde yerli yerine oturmamış kavramlardır. Muhafazakar olarak addedilen kesimlerin iktidarda bulunduğu zaman Batı ile daha fazla özdeşleşmenin olduğunun aşikar olması da bunun göstergesidir. İdris KÜÇÜKÖMER`İN siyasal ve düşünsel yapıyı tersyüz ettiği tezinde, 1960`larla birlikte sol bir görüntü içinde görünen İnkılapçı olarak kendilerini addeden kesimi değil de Muhafazakar denilen kesimin siyasal kurumlaşmasını sol ya da ilerici gelişmeye açık, modern devlet yapısına evirilmeye çalışan olarak yerleştirmiştir. Nitekim bu tarihi tecrübelerle sabittir. AB`ye girmek için başvuranlar ve bu konuda çaba sarfeden hükümetler incelendiğinde bunu görürüz.
Değerleri koruyarak Batı Medeniyetinden faydalanmayı ilke edinen muhafazakar kesim-ki bu sıfatın onları açıklamaktan uzak olduğu görülmektedir- Tanzimattan itibaren teknolojinin önünde durmamış, sadece çekincelerini dile getirmiştir. Bir kaç örnek haricinde muhafazakar denilip daha çok birbirinden ayrı ele alınması dönemin yapısına aykırı olan dini ve milli yapının teknolojik gelişmeleri engellemek adına direndiği pak görülmez. Son Dönem Osmanlısının bugün muhafazakar kesimce de bayraklaştırılan düşünürlerine baktığımızda çoğu meşruti hareketlerin içinde bulunmuş, Batı Teknolojisini hararetle savunmuştur. Mehmet Akif bu bağlamda en manidar örnektir.
Muhafazakar kesimin bir kültür ve medeniyet değişmesi olan yapılanmalara tepkileri muhafaza etme, bugünkü ifade ile statükoculuk değildir. Sadece başta dini duyarlılıklarla gösterdikleri reflekslerden ileri gelmektedir. Cumhuriyetin kuruluşundaki algının öteki, ya da antitezi olduğu ya da dirilmesi muhtemel eskinin devamı, antitezi olduğu yapıyı getirmeye çalıştığı savıyla düşman ilan ettiği bu kesim Dünyanın başdöndürücü değişiminin yaşandığı günümüzde şahsi ve zümre çıkarları sebebiyle hala düşman ilan edilmektedirler. Kendini Cumhuriyetin seçkinleri ya da sahipleri olarak addeden kesimler hala bu düşünceden kurtulamamaktadırlar. Bu bağlamda çağdaş addedilen ülkelerde de yaygın olan uygulamaların ülkede yerleştirilmesine sadece dini temelli uygulamalar olduğu ve ters orantılı olarak çağdaş devletlerin manevi yapısı olarak Cumhuriyetin kuruluşunda aldıkları değerlere uygun olduğunu düşündükleri hayat tarzını tehdit ettiği gerekçesiyle karşı çıkmaktadırlar. Bunun en önemli sebebi de on bir yıldır muhafazakarlığından şüphelendikleri ve yıkmak için bir çok yolu denedikleri bir hükümet eliyle yapılması da onların tepkisini arttırmalktadır. Cumhuriyetle birlikte yıkılan yerlerin yeniden inşası da ta eskilere dayanan paranoyaların devamı niteliğindedir. İnkılapların temellendirilmemesinde bu kesimleri sorumlu tutan ve bunların eski düzeni tekrar kurmak için faaliyet yürütecekleri korkusu politikaların temelini oluşturur. Nitekim muhafazakar denilen kesime karşı ağır bir şekilde yapılan 28 Şubat Darbesi aynı korkunun devam ettiğinin göstergesiydi ve büyük bir tehlikeyi bertaraf ettiklerini düşünmektedirler.
Netice itibariyle Muhafazakar kavramı hiç yakışmasa da herkes bu kavramı kendi duyarlılığına göre tevil etmekte ve bu doğrultuda siyasi,toplumsal ve düşünsel refleksler göstermektedirler.