İSLAM DÜNYASI?NDA NELER OLUYOR ?
Mısır?da Adeviye Meydanı?nda ve sokaklarda ?darbe karşıtı? gösteri yapan halka yönelik olarak ordu tarafından bu Çarşamba günü yapılan ?vahşi? operasyonda, kadın, çoluk çocuk binlerce insanın yaralanması ve hayatını kaybetmesi tüm dünyada ve İslam ülkelerinde şüphesiz ki büyük bir şok etkisi yarattı.
Kasım 2010?da Tunus?ta ?Muhammed Bouazizi? adlı sokaklarda seyyar satıcılık yaparak geçimini sağlayan işsiz bir üniversite mezununun, satış arabasına polisin el koymasının ardından kendini yakmasıyla başlayan ve ?Arap Baharı? olarak adlandırılan halk hareketlerinde, Mısır, Tunus, Fas gibi Mağrib ülkelerinde yıllardır Batı?ya sırtını dayayarak devletlerini oligarşik diktatörlükle yöneten yönetimler birbiri ardına devrilmişti.
Tunus?ta seyyar satıcılık yapan üniversite mezunu gencin gördüğü haksızlık karşısında kendini yakmasıyla fitili ateşlenen Arap ülkelerindeki toplumsal ?tsunamiler?, kısa sürede Mağrib ülkelerine(Fas, Cezayir, Libya), Mısır ve Suriye?ye hızlı bir şekilde yayılmıştı. Mısır?da Tahrir meydanında gerçekleştirilen ve milyonların katıldığı gösteriler sonrasında, ABD ve İsrail tarafından Mısır?a ?monte? edilen ve ülkesini otuz yılı aşkın bir şekilde ?oligarşik diktatörlükle? idare eden Hüsnü Mübarek yönetimden düşürülmüş, bu sürecin ardından gerçekleştirilen demokratik seçimlerden Müslüman Kardeşler zaferle çıkmayı başarmış ve İhvan?ın adayı Muhammed Mursi Mısır Cumhurbaşkanlığına seçilmişti.
İhvan?ül Müslümin(Müslüman Kardeşler), XX. Yüzyılın başlarında Mısır?ın İskenderiye kentinde Hasan el-Benna ve dört işçi tarafından çekirdeği oluşturulmuş, Mısır?daki Britanya(İngiltere) egemenliğine ve sömürgeciliğine karşı savaşım veren, kısa bir zaman sürecinde 1940?lı yılların başında üye sayısını milyonlara çıkarmış, İslam dünyasında bir ?okul? işlevi görmüş, modern çağlardaki en etkin ve yaygın İslami hareketlerden biri(belki de birincisi) olarak değerlendirilebilir.
Kısaca ve özet olarak Müslüman kardeşler, ?neo-Selefi-Yeni Seleficilik) bir İslamik anlayışa sahip bir siyasal hareketti. ?Selefilik?, İslamiyet?i sahabe ve ardından gelen tabiyun?un anlayıp yaşadığı gibi ?anlayıp yaşamaya çalışan? bir İslami fikirsel akım olarak değerlendirilebilir çok net ve özet olarak. Bu İslami ekol, XIII. Yüzyılda İbn Tevmiyye ve daha sonrasında da XVIII. Yüzyılda Arabistan Yarımadası?nda Muhammed bin Abdülvehhab önderliğinde bir? Vehhabi? hareketi olarak kendini göstermiştir.
İbn Tevmiyye?nin eserlerinden ve ?Vehhabilik? akımından ziyadesiyle etkilenen ve Mısır?da ilkokul öğretmenliği yapan Hasan el- Benna?nın, Mısır?ı bir sömürge olarak kontrolü altında tutan Britanya İmparatorluğu yönetimine karşı dört işçiyle İskenderiye?de başlattığı hareket, kısa zaman zarfında üye sayısı milyonlarla ifade edilen fikirsel bir akıma dönüşmüştür. Hareketin kendileri için büyük bir tehlike haline geldiğini fark eden Mısır egemenlerinin organize ettiği Mısır Gizli Servisince düzenlenen bir suikastle, Benna 1949 yılında şehid edilir.
1950?li yıllardan sonra hareketin başına, yazdığı Kur?an tefsiriyle(Fizilal?il Kur?an) İslami anlayışta bir çığır açan Seyyid Kutub geçer. Tüm dünyadaki İslami hareket mensupları için bir ?idol? olan Seyyid Kutub, 1966 yılında Cemal Abdülnasır?a düzenleneceği iddia edilen uyduruk bir suikastten sorumlu tutularak idam edilir. İhvan?ül Müslümin hareketi, Türkiye, Filistin, Cezayir, Fas, Pakistan, Suriye, Tunus gibi ülkelerdeki İslami hareketleri derinden etkileyen ve tüm dünyadaki İslami hareketler için bir ?okul? işlevi gören, çok kuvvetli bir hareket olmuştur her zaman.
Peki kısaca bütün bu özetlemeleri yaptıktan sonra, tüm İslam dünyasında son zamanlarda zirveye çıkan savaşları, iç savaşları ve toplumsal kargaşalıkları nasıl değerlendirebiliriz? Son birkaç ayda Mısır?da yönetime el koyan Mısır Ordusu?nun ard arda gerçekleştirdiği ve vahşetin çapının her geçen gün büyüdüğü kitlesel katliamlar dünya konjenktürü içerisinde nasıl okunabilir ve değerlendirilebilir?
İslam alemine şöyle hızlıca bir göz attığımızda; Asya?da Pakistan, Afganistan; Ortadoğu?da Suriye; Afrika?daki Mısır, Tunus gibi ülkelerin halklarının ?kan, ateş ve barut kokusu? içinde ?inim inim inlediklerini? kolaylıkla gözlemleyebiliriz.
Bilhassa Arap dünyasında bir anda ortaya çıkan, çok hızlı bir şekilde yayılan ve ?Arap Baharı? adını alan toplumsal başkaldırılar sonrasında, Batı?nın bu coğrafyaya monte ettiği ? batıcı bir avuç mutlu azınlığa ve seçkine dayanan? oligarşik diktatörlüklerin birbiri ardına hızla yıkılmalarına şahit olduk. Batı ve Ortadoğu?daki işbirlikçisi İsrail, bir anda çığ gibi büyüyen bu toplumsal hareketlere engel olamayacaklarını ve kendi politikaları doğrultusunda yönlendiremeyeceklerini fark ederler. Bunun yerine, ?Arap Baharı? sürecinden sonra serbest seçimlerle işbaşına gelen İslami tandanslı hareketlerle anlaşarak, bu hareketleri ? kendi politik amaçları doğrultusunda kullanmak? fikri üzerine bina edilen ve ?Ilımlı İslam? adını verdikleri bir politikayı hayata geçirdiler. Nitekim, Libya?da bunu kısmen gerçekleştirebildiler. Libya?nın ?yaramaz çocuğu? olan Kaddafi?nin devrilmesinin ve hunharca katledilmesinin ardından kendi kontrolleri altında kurdurttukları bir düzmece hükümet vasıtasıyla, buradaki petrol kaynaklarını Avrupa ile aralarında paylaştılar.
Fakat, ?evdeki hesap çarşıya uymaz? kuralı burada da işlemiş, belli bir süre sonra bu ülkelerdeki politik hareketler kendi kontrollerinden çıkmış ve bilhassa İsrail?e karşı onların hiç de arzu etmedikleri ve çıkarlarını tehlikeye düşüren ?radikal? politikalar izlenmeye başlanmıştır. Bu durum, Batı?nın takip ettiği ?Ortadoğu? politikalarında köklü ve radikal değişikliklere gitmesi sonucunu doğurur. Acizane kanımızca, Mısır?da gerçekleştirilen bu askeri darbenin ardında yatan birincil sebep; ?İsrail?in Ortadoğu?daki Beka ? stratejisidir. İsrail, ?yaşam sahası? olarak gördüğü bu bölgelerdeki gelişmelerden çok rahatsız olduğunu sık sık değişik vesilelerle dillendirmekteydi. İsrail?in beyin takımı, kendi yaşam sahalarında ortaya çıkan gelişmeler sonrasında çok sıkıştıklarını, bu durumun ?ilanihaye? böyle devam edemeyeceğini ve durumun böyle devam etmesi durumunda İsrail devletinin varlığını bu coğrafyada sürdürmesinin tehlikeye gireceğini belirtmekteydiler.
İşte Mısır?daki askeri darbe, temel olarak İsrail Devleti?ne bir? hava deliği? olmak üzere planlanıp hayata geçirilmiştir. Mısır?da Muhammed Mursi liderliğindeki Müslüman Kardeşler hareketinin, Filistin?deki ? HAMAS-El Fetih? bölünmesinde HAMAS?a çok önemli oranlarda destek vermesinin, İsrail?i çok zor durumda bıraktığı bir gerçektir.
Batılı beyin takımı ve stratejistler, bilhassa Suriye iç savaşı sırasında bu ülkede ortaya çıkan gelişmelerden sonra(bilhassa el Nusra Cephesine ilişkin olarak) Ortadoğu stratejilerinde önemli ve keskin değişimlere gitme gereği duymuşlardır. Mısır?da ordunun yönetime el koyması ve halkına karşı ard arda Cemal Abdülnasır, Enver Sedad, Hüsnü Mübarek dönemlerinde bile benzeri uygulanmayan çok vahşice toplu katliamlar gerçekleştirmesi, Batı?lı beyin takımının ?Cezayir modelini!!!!? tekrar uygulamaya geçirdiğini çok açık ve kati bir şekilde göstermektedir. Batı, ?demokratik? yollarla kendi kontrollerinde tutamadıkları yönetimleri son çare olarak ne pahasına olursa olsun! işbaşına getirdikleri ?askeri cuntalar? vasıtasıyla kontrol etme stratejilerini hayata geçirmiş gözüküyor.
Cezayir?de 1990?lı yıllarda yapılan serbest seçimlerden FIS(İslami selamet Cephesi), oyların büyük bir kısmını alarak(yaklaşık %54) bir zaferle çıkmıştı. Fakat, daha sonra ordu yönetime el koymuş ve FIS?ın içerisinde kendi kontrollerinde tuttukları, provake ettikleri ve terörizme yönlendikleri GIA adlı bir grubun gerçekleştirdiği çok kanlı terör eylemleri sonucunda bir iç savaş ortaya çıkmış ve yüz binlerce insan çok trajik bir şekilde hayatını kaybetmişti.Bu ülkede çok kanlı bir iç savaş patlamış, bunu bahane eden ordu ülkedeki İslami muhalefeti tamamen ortadan kaldırmıştı.Cezayir?de denenen ve ?başarılı sonuçlar!!!!? alınan bu kirli oyun, şu anda Mısır?dan başlayarak tüm İslam coğrafyasında ard arda yaygınlaştırılarak uygulanacak gibi gözükmektedir.Mısır?daki askeri yönetim, ard arda çok ısrarcı bir şekilde düzenlediği ?akla zarar? kitlesel kıyımlarla, Müslüman Kardeşler içinden kopacak bir grubu terör eylemlerine itecek, oluşan bir iç savaş sonrasında tüm İslamcı muhalefeti yok edecektir. İşte uzun süredir Ortadoğu?da tezgahlanan ve hayata geçirilmeye çalışılan ?kirli senaryo? budur. Tunus?ta da aynı senaryo uygulanmakta ve ar arda ileri gelen muhalif isimler bir biri ardı sıra suikastlerle öldürülmekte, suç İslamcıların üzerine atılmakta ve ortaya çıkarılan ?toplumsal kargaşalıklar? bir iç savaşa dönüştürülmeye çalışılmaktadır.
Batı, Ortadoğu üzerinde uyguladığı eski politikaya dönmüştür. Buradaki ?seküler diktatörlükleri? ?ehveni şer? olarak değerlendirmekte ve İslamcı yönetimlere tercih edeceğini dolaylı yollardan ifade etmektedir. Nitekim, ABD ve Avrupa, Mısır?da ordunun yönetime el koymasını hiçbir şekilde ?darbe? olarak değerlendirmemiş ve bu sözcüğü kullanmaktan şiddetle kaçınmıştır. Aynı Şekilde, İslam coğrafyasında Batı?nın kontrolünde bulunan ?sözde? İslami Devletler, Mısır?daki askeri yönetime büyük oranlarda destek vermişler, ?kesenin ağzını açarak? cuntaya küllüyatlı miktarlarda parasal destek vermişlerdir.
ABD, 11 Eylül 2001 ?İkiz Kuleler? saldırısından sonra ?önleyici saldırı? doktrinini hayata geçirerek, Afganistan, Irak gibi ülkelere direkt kendi askeri gücünü kullanarak İslam dünyasını ?dizayn etme? projesini uygulamaya başlamıştı. Fakat bu proje çok açık bir şekilde başarısızlığa uğramış gözüküyor. Bunun yerine, bir strateji değişikliğine giderek bu kez İslam dünyasını ?Batı yanlısı oligarşik yapılara? dayanan askeri diktatörlüklerle(ne kadar kanlı olursa olsun-Mısır?daki gibi) kontrol etmeye çalışacaklardır. Bunun günümüzdeki en önemli adımı Mısır?daki askeri darbedir.
Dünya ölçeğinde gelecekte bir ?Medeniyetler çatışması? ortaya çıkacak mıdır? Bu tezi ortaya atan ve dünyada büyük tartışmalara neden olan Samuel Huntington, özellikle ?tarihi, ideolojik ve dini-kültürel? sebeplerle birbirine düşmanlık güden medeniyetlerin ?çatışmasının? kaçınılmaz olduğunu ileri sürüyordu. Bu düşünceden hareketle Huntington, dünyayı sınırları kesin olarak belirlenmiş dokuz medeniyete (Batılı, İslam, Latin Amerikalı, Afrikalı, Çinli, Hindu, Ortodoks, Budist, Japon) ayırır. Dahası, dünyanın geleceğine yön verecek olan en geniş coğrafyalara yayılmış iki medeniyet (Batılı ve İslam) arasında kaçınılmaz bir çatışma olacağını iddia ediyordu.
Bugünkü ?Batı uygarlığının? kültürel altyapısı ?Roma-Grek-Latin? kültürüne dayanmaktadır. Roma toplum yapısında her türlü haklara sahip, bolluk ve lüks içinde yaşayan bir soylular sınıfı vardı ve kendi içlerinde ?Demokrasi? ilkelerine karşı çok hassastılar.Her soylunun oy kullanma hakkı vardı Bir de ?köleler? sınıfı vardı ve hiçbir hakka sahip değildiler, soylular tarafından ?hayvanlardan da aşağı? görülüyorlardı.Oy kullanma hakları bile yoktu. Bu durum, günümüzde Batı toplumlarıyla dünyanın diğer toplumları arasındaki ilişkiyi çok güzel bir şekilde özetlemektedir.Bir balinanın ölmemesi için dünyayı ayağa kaldıran(gayet haklı olarak) ?Batı Uygarlığı!?, yakın zamanlarda Irak?ta 1.5 milyon, Suriye?de yüz binlerce ve şimdilerde de Mısır?da her gün binlerce insanın ölüp gitmesini son derece duyarsız bir şekilde ?gıkını bile çıkarmadan? seyretmektedir.
Mısır?da gelecek zamanlarda ortaya çıkacak gelişmeler, bize İslam ülkelerinin kaderi ve ?medeniyetler çatışması? hakkında çok önemli ipuçları verecektir.