II. Dünya Savaşı akabinde başlayan yeni Dünya düzeni kurma çabaları, Batı Coğrafyası dışındaki alanlar için edilgen bir durum arz etmekteydi. Dünya Savaşlarında daha çok kendi coğrafyalarında olmak üzere önemli kayıplara uğrayan Batının hegemonik güçleri, bu mücadeleyi bitirmenin hesapları ile birlikte yeni anlaşmalar ve yeni Ulusal ve Uluslar arası kurumlar inşasına başladılar. Kendi dışlarında sömürülebilecek bölgeler için bile olsa bu kayıplara razı olmanın anlamsızlığı üzerinde mutabakatın akabinde; geri kalan Dünyayı sömürmenin ve sömürünün planlarını hazırlamaya başladılar. Nitekim bu iş ustalık alanlarına girmekteydi.
Başta oluşturdukları iki kutuplu Dünya olmak üzere, yukarıda bahsettiğimiz anlaşma ve kurumlar bu amaçlara hizmet nevinde önemli çalışmalardı. Fakat daha öncede belirttiğimiz gibi haksız ve eğreti olmanın oluşturduğu güvensizlik onları daha başka önlemler almaya sevk etmiştir. II. Dünya Savaşı sonrasında bağımsızlıklarına engel olamadıkları devletlerin hâkimiyet altında tutulması, en azından istedikleri durumdan çıkmamaları için planlar yapıp yürürlüğe koymuşlardır. Sömürgeciliğin kadim siyaseti: ?parçala, böl, hükmet? tarz-ı siyaseti ise başucu siyaseti olarak yine uygulamadadır. Coğrafyanın ve toplumların özelliklerine göre farklı yöntemlerle başvurmuşlardır. İslam Dünyasında 1800?lerde başladıkları mezhepsel ve etnik çoğullaşma ve ayrıştırma siyasetini devam ettirmişlerdir.
Sırtını diğer Müslüman Devletlere dönme ve Batılılaşma şartıyla hayat hakkı tanıdıkları 20. Asırda kurulan Müslüman Devletlerin bu durumdan sapmalarını önlemek adına çeşitli tedbirlere de başvurmuşlardır. Zaman zaman doğrudan veya dolaylı yollardan yaptıkları müdahalelerin yanı sıra; amaçlarına uygun siyasi, sosyal, kültürel ve bunlarla ilintili olarak psikolojik altyapıyı da ustalıkla oluşturmaya çalışmışlardır. Mısır?ın bağımsızlığı akabinde, bu ülkeden neşet eden BAAS Partisi ve buna bağlı olarak Nasırizm olarak ortaya çıkan Arap Milliyetçiliği temelli yeni düzen gayretleri tam da bu amaçlara hizmet etmekteydi.
Nasırizm ve Arap Milliyetçiliğinin tek başına yetmemesi bu güçleri BAAS Partileri içinde belli değişikliğe sevk etmiştir. Çift Kutuplu Dünya Düzeninde düşman olarak kurguladıkları Sosyalizmi, Arap Milliyetçiliği ile birlikte yürütmek adına o dönemlerde Dünya?da gelişen sosyalist hareketlerin de etkisiyle BAAS Partilerindeki Sosyalist hiziplerin parti başına geçmeleri için gerekli hamleleri yapmışlardır. Batının 1800?lerden itibaren uyguladıkları çifte standardın yeni bir örneği olan bir durumdur. Bu siyasetle ulaşılan en önemli amaç İslami duyarlılığın azalması ve İslam?ın özünden uzaklaştırılması ile kültürel manada değerlerinden uzaklaşarak bir tehdit olmaktan çıkmasıdır.
İslam Dünyasında özellikle de Arap Dünyasında ortaya çıkan Nasırizm şeklinde ifade edilen Arap Milliyetçiliği, İslam?ın yayılmasını, birliğini olumsuz etkileyen ve İslam?ın özünden uzaklaşmasında da rolü olan Emevi Geleneğinin yeniden dirilmesidir. Zira bu siyaset Emevilerin Mevali politikasıyla benzeşen yönlere sahip olmasının yanı sıra din-siyaset ilişkisi gibi konularda da kendini göstermiştir. Son tahlilde sosyalist bir renge bürünmesiyle birlikte ise İslam?ın Heteredoks yorumlarının yaygınlaşmasına kapı aralanmış, İslamiyet siyasi mülahazalar ile temel dinamiklerinden uzaklaştırılmıştır. Bu planların başarılı olmasında Gençliğe Hitabe?de de vurgulandığı şekliyle: şahsi emellerini müstevlilerin emelleriyle tevhit eden, okyanusları düşleme yetisinden uzak olup bir dereye yalnız başına sahip olma sevdasında her türlü maddi-manevi tavizi verebilecek derebeyliği rüyası görenlerin büyük payı vardır.
Nitekim bununla da bağlantılı olmak üzere; Devleti kuran kişi ve zümrelere verilen ayrıcalıklar ve amiyane tabirle arpalıklar ile o iktidarın etrafında oluşturulan ekonomik ve makamsal çıkarları temin edilen seçkinlerin bu durumlarından dolayı verdikleri destek mühimdir. Ayrıca ağzına bir parmak bal çalınarak düzene eklemlenen seçkin olmayan halktan da destek almayı unutmamışlardır.
Ülkemizde de benzerini görebileceğimiz bu sistematik durum düzenin devamında önemli rol oynamıştır. Özellikle mezhebi, etnik veya yukarıda belirtilen seçkinlerin oluşturduğu devletin sahipleri dikta rejiminin her türlü bekçiliğini yapacaklardır. Bugün Suriye de Esed Yönetiminin bu kadar katliama rağmen devrilememesinin iç sebeplerinden biridir. Genel olarak hulasa ettiğimiz bu durumun bir diğer sonucu da Halk ile Devlet yöneticileri ve aydın zümresinin değerlerinin birbirinden kalın çizgilerle ayrışmasıdır.
Tabii ki bu durum halkın, kendilerini kurtarmaya ahdetmiş (!) diktatörlerin baskısına maruz kalmasına sebep olmuştur. Bugün Arap Baharı denilen diktatörlere karşı başlatılan nümayişler işte bu ahvalin neticelerinden biridir. Şunu da bu bağlamda unutmamak gerekir ki; daha önceki gelişmeleri yönlendirme adına planlar yapanların bu hareketleri de yönlendirebileceği ve istendik şekilde kanalize etmeye çalışacağı da malumdur. Lakin bu hareketleri ve bu hareketlere sebep olan önceki düzenleri tamamıyla bahsi geçen güçlere hamletmek safdillik olacaktır.
Öğretilmiş bir çaresizliğe hapsolmadan, Dünya?daki hâlihazırdaki düzenin farkında olup gerekli tedbirleri almak ve Dünya?nın maskarası olmamak adına gerekli düşünüş ve uğraşlara zaman ayırmamız gerekir. Bir diriliş muştusunu boğmaya çalışsa da, Baharlarda zemheri kapılarını aralasa da; kardelenlerin kutlu mücadelesi bekleneni getirecektir. Şu Ülkemizde de kullanılan Rus Atasözünü de unutmamak gerekir: ?Sizin hesabınız ne olursa olsun, Tanrı?nın hesabı tutar.?