İMROZ?UN SICAKLIĞINDA SOĞUK BİR İSTANBUL GECESİ

İMROZ?UN SICAKLIĞINDA SOĞUK BİR İSTANBUL GECESİ

İMROZ?UN SICAKLIĞINDA SOĞUK BİR İSTANBUL GECESİ

İstanbul 30. TÜYAP?a giderken ilk yılları düşünüyordum. Tepebaşı?ndan Beylikdüzü?ne taşınması, onca uzaklığa karşın insanların ilgisi anlatılır bir şey değildi. Deyim yerindeyse okuyucular oluk oluk akıyordu. Okurlarla, sanatçı dostlarla buluşmak, küçük hayranlarımızla fotoğraflar çektirmek, anılarımızı zenginleştirmek?

İstanbul?a gidip de Nev-i Zade?ye uğramadan olur mu? Özellikle de İmroz?a. Olmazsa olmazlarımdan, benim için önemli bir yerdir. Geceleyin İmroz?a gittiğimde her yer doluydu. Daha dışarıda görür görmez garson dostlar, sevecenlikle hoş geldin, dediler. Daha sonra Tolga Yıldırım, Vasili Okumuş  halimi hatırımı sordular. Ali Kara, beni görünce bir koşu yanıma geliverdi. İstanbul?un gece soğuğuna karşın karşılanmam sıcağın da ötesindeydi. Ali, Savaş abi, şimdilik şuraya otur, az sonra masamızı kuracağım, gelirsin yanımıza, dedi.

Dört kişilik İsveçli dostların yanına oturdum. Bir saatlik sürede konuştuk, gülüştük, Ali?nin bana ikram ettiği ev yapımı turşunu birlikte yedik. Gece yarısına doğru içerisinin eski yoğunluğu kalmamıştı. Yorgo Amcanın da masaları kuruldu. Akşam yemeğinde kavurma et, pilav, nar, hurma vardı. Az önce lezzetli yiyecekler yemiştim. Masadakilerin hepsi al bir iki kaşık diye zorluyorlar. Masada Yorgo amca, oğlu Vasili, Tolga, Ali ve ben varım. Az sonra Mustafa Yıldırım dostumuz da geliyor. Tolga?nın da amcası aynı zamanda. Sevgili dostum Ali Kara ona takılmadan edemiyor. Masanın müdavimlerinden Algiri yok. Rahatsızmış, ayakları, dizleri ağrıyormuş. Ali şakayla karışık, hastaneye yemek istiyor, götürüyoruz, diyor.  İmroz?un lezzeti böyledir. Türk, Yunan mutfağının birleşimidir. Bir kere  gidince tutku haline gelir insanda?

Dikkat ediyorum da işlere çocuklar hakim olmaya başlamışlar. Yorgo amcanın oğlu Vasili Okumuş dostumuz, Mustafa Yıldırım?ın oğlu Tolga, işlerini iyice kanıksamışlar. Gelenler Yorgo?yu sormadan edemiyorlar. Yorgo?ya biraz dinlenirsin diyorum. Yok be evlat, ben çalışırken dinleniyorum, diyor. Dışarıda aman dedirtecek bir soğuk kendini gösteriyor. Masamızdaki sıcaklık, sıcak sohbet çoğu şeye değişilmeyecek nitelikte. Gecenin yarısını çoktan geçmişiz. Yorgo haydi ben gideyim, diyerek kalkıyor. Daha sonra bizler de yavaş yavaş kalkıyoruz. İstiklal Caddesine çıkıyorum. Salkım saçak insanlar, soğuğa aldırmadan sabaha doğru yol alıyorlar?

İstanbul?da tek bildiğim cadde, semttir Beyoğlu. Her köşesinde tarih vardır. Hele oradan Galata?ya doğru yol alırsanız güzellik demetleri karşınıza bolca çıkacaktır. Eskimeyen yapıların arasında yitip giderken nasıl da mutlu olur insan. O yapılar ki santimetresi dünyalara bedeldir.  Yapıların albenisi, gösterişi, yapısı bir başkadır. İnsanı alır götürür çok ama çok uzaklara?

İmroz?dan çıkınca alır başımı giderim. Galata?nın eski evlerinde kaybolur giderim. Gecesi bir başka güzel, gündüz bir başka güzeldir. Karanlıkta da olsa bir güzellik ışıltısı takılır gözüme. Resimlerim, o binayla konuşurum. Ellerimi sürerim duvarlarına. Adını sanını bilmediğim yapı ustasıyla kendimce tokalaşırım. Bir değil bin selam yollarım gönülden. Bir evin duvarı kenarına otururum. Geçmişten çok şey anlatır bana. Taşın, duvarı dili var mı, demeyin. Gönül istesin taş, duvar dile gelir. Benim şansıma da hep dile gelenler karşıma çıkar. Onlarla sohbet olacak şey değildir. Sabahlara dek sürer söyleşmemiz. Öyle mutlu ayrılırım ki yanlarından?

İstiklal Caddesi?ne bakarım. Gecesi, gündüzü yoktur. Sürekli konuşur. Anlatır bir şeyler. Ah bir anlayabilen olsa?



Anahtar Kelimeler: 0