İLERİ GİTMEMİZ GEREKİRKEN GERİ Mİ GİDİYORUZ!.. (3)

İLERİ GİTMEMİZ GEREKİRKEN GERİ Mİ GİDİYORUZ!.. (3)

Gelişme, ilerleme, çağdaş seviyeye gelme gerek kişi olarak gerek ülke olarak kimseye muhtaç olmama her insanın ve toplumun arzu ettiği sosyal bir olgu olmalıdır. Ayrıca insan sosyal hayatta hemen hemen her konuda içinde bulunduğu mevcut şartlardan daha da iyi şartlara ulaşmayı hedeflemelidir.

Çünkü bilgi güçtür ve önemli bir sosyal gelişme belirtisidir ve insanı da toplumu da daima ileriye taşır. Bu ileriye taşıma işi hayatın daha güvenli, daha refah dolu, daha huzurlu ve daha mutlu olması anlamında bir ilerlemedir. Ancak onu kullananların niyetlerine göre bir toplumu ya ileriye götürür ya da geriye de götürür.


İşte tam da burada küçüklükten itibaren alınan eğitim ile ahlak önemli bir yere sahiptir.  Çünkü alınan doğru eğitim ve gerçek ahlak önemli ve anlamlı bir gelişme unsurudur. Bu manada eğitim ve ahlak insan hayatına yön ve şekil veren bir boyuta ulaşmaktadır. Aynı zamanda ahlak her şeyden önce insanca yaşamanın gereğini ifade etmektedir. Zaten hayatın gayesi de insanın anlamlı ve mutlu bir hayat sürmesidir. Bu açıdan hem eğitim hem ahlak önemli bir sosyal gelişme dinamiğidir.

Bilimin, bilginin, alınan eğitim-öğretimin doğru yönde kullanılmaması, ele alınan işin bilinçsizce ya da rastgele, gelişigüzel, haince yapılmasından tutun da yaşanan çeşitli olumsuzluklar, yanlışlıklar, çirkinlikler, hatalı uygulamalar, olmaması gereken tutum ve davranışlar ve daha birçoğu günümüzün örnekleri arasında sayılabilir.

Küçük yaştan itibaren alınan eğitim, edilen bilgi ile ahlak arasında çok yakın bir ilişki söz konusudur. Şayet alınan eğitim, edilen bilgi, ahlaki değerlerden yoksunsa, o bilgi insanlığı tehdit edici hâl alabilir. Alınan eğitimin, bilgin insanlığa, topluma hizmet edebilmesi için, her şeyden önce ahlaki değerlerle paralel bir çizgide ilerlemesi şarttır.

Bilinçli bireyler olarak doğaya birtakım borçlarımız ve sorumluluklarımız bulunmaktadır. Bu sorumlulukların en başında, yaşadığımız çevreyi ve doğal ortamı korumak gelir. Doğayı korumanın yoluysa en başta kendi yaşadığımız çevreyi korumaktan geçer.

Ancak günümüzde caddeler, sokaklar ne yazık ki pislik içinde. İnsanlar ellerindeki her şeyi çevreye atıyorlar. Özellikle yerler yanan ve söndürülmüş sigara izmariti ile dolu. Boş çöp kutusunun bile dışında çöpler birikiyor.

Ailenizle çarşıya, pazara çıktığınızda veya çok güzel bir doğa parkına gittiğinizde her yerde bolca sigara izmaritine ve gelişigüzel atılmış farklı çöpleri görebiliyorsunuz. Başınızı her öne eğişinizde ve her adımda çeşitli çöplere rastlıyorsunuz. Etrafınıza şöyle bir baktığınızda insanların sigaraları biter bitmez yere fırlatıverdiklerini görüyorsunuz.

Hatta yolda arabanızla giderken bile birinin camı açıp sigara izmaritini ve çöp sayılabilecek başka bir malzemeyi yola fırlatıverdiğine tanık oluyorsunuzdur.

Araba demişken, park sorunun çok yaşandığı günümüzde arabanızı park etmek istiyorsunuz, üç arabanın sığabileceği yere bir arabanın park edildiğini görüyorsunuz.

Her yerde karşımıza çıkan, kendilerinden başkasını düşünmeyen, tek kaygıları ego olan, bencil insanların da çoğaldığını fark ediyorsunuzdur sanırım. Bu konuda da değişime ve iyileşmeye ihtiyacımız var.

Devam edelim… Sokaklara bırakılan plastik yemek tabakları, yemek artıkları, kâğıtlar, kirli peçeteler, plastik tabak ve bardaklar… Yenilen içilen ürünlerin plastik atıkları, şişeler, poşetler... yollar, sokaklar pislik içinde!..

Yaşı itibariyle gün güngörmüş diye düşündüğünüz bir insanın bile ibadethaneye girerken eliyle burnunu rastgele temizlediğine, yere tükürdüğüne çok rastlamış olabilirsiniz.

Piknik yerlerinde yangına sebep olan söndürülmeden bırakılan mangal ateşi ile yine söndürülmeden gelişi güzel atılan sigara izmaritleri ve yerlere atılmış kâğıt, teneke, cam, pil gibi geri dönüşümü olan çöpleri de bolca görmek mümkün.

Tatilde yüzmeye gittiğiniz denizlerimiz, gezinti yaptığınız sahillerimizin çöplerle dolduğuna şahit oluyorsunuzdur.

Yol kenarlarında biriken pet şişeler veya torbalar… Ormanların içinde, piknik alanlarında biriken molozlar, plastik atıklar… Denizlerin içinde yüzen naylon torbalar. Plajları kaplayan sigara izmaritleri. 
Bir insanı sokağa boş bir teneke kutuyu atmaya ya da çöp dolu bir çöp torbasını yola atmaya ya da çürümüş bir minderi, yorganı, halıyı, yatağı vb. caddenin kenarına kaldırımın üzerine ya da çocuk oyun alanına bırakmasının sebebi ne olabilir?

İnsan yaşadığı çevreyi kirletirken neden bu kadar umursamaz, acımasız davranır?

Bu büyük bir sorun, ülkemizde daha da belirgin bir çevre problemi olarak karşımıza çıkıyor. Bunun bir bencillik, tembellik, eğitim, bilgi ve davranış problemi olduğunu ifade edebiliriz. Tabii en önemlisi eğitimsizlik!..

Yere çöp atan her ortamda ve her durumda kayıtsız şartsız, istisnasız insanlıkla akası kalmamış bir kişidir diyebiliriz. Birkaç adım ötede çöp kutusu varken, utanmadan sıkılmadan, yüzü kızarmadan insanların gözünün içine baka baka çöpü sokağın ya da caddenin ortasına atanları aynı özellikleri taşıdığından toplumun bir kısmı da maalesef yadırgamıyor.

Bu yanlışlığı yapanı uyarmaya kalktığınızda ise size saldırıyor, sizi ezmeye çalışıyor, etrafınızdaki onlarca kişiden bir çıkıp da size destek olmuyor, belki de dayak yediğinizle kalıyorsunuz. Bu ülkede yaşayan herkes bunu çok iyi biliyor, bu yüzden de kimse yere çöp atana, bir başkasına zarar verene ses çıkarmıyor, çıkaramıyor, başı belaya girmesin istiyor!.. Yaşananları film izler gibi izliyor, bakıyor, belki de içinden “sana ne, sen ne karışıyorsun” diye kızıyor ve olay yerinden uzaklaşmaya çalışıyor.

Eğitimsizliğin, bilgisizliğin, görgüsüzlüğün yol açtığı böyle çok acı tablolarla karşılaşmamak için bize düşen, gerçek manada bilgili olmanın yanı sıra güvenilir kaynaklardan öğreneceğimiz sahih dini bilgilerle hayatımıza yön vermektir. Manevi değerlerimizi ve dini duygularımızı istismar etmek isteyenlere fırsat vermemektir.

Hz. Peygamber (s.a.v.) Temizlik imandan gelir, temizlik imanın yarısıdır.” (Müslim, Tahâret, 1) buyurmuştur. Zira pislik ve kirlilik imanla bağdaşmayan bir durumdur. Özellikle “Müslümanım” diyen kişilerin bedeni, fiziki çevresi, kalbi her zaman temiz olmalıdır. Başkalarına ve çevrelerine bilerek ve isteyerek zarar vermemeleri gerekir.

Ancak yere sigara izmariti atmak, çöp atmak; piknik alanlarını kirli bırakmak, oturduğumuz, dinlendiğimiz bankları-masaları kırmak, yakmak, bıçakla oymak, çevreyi güzelleştiren ağaçları kırmak, çiçekleri koparmak, otobüslerin-metroların vb. koltuklarını yırtmak, kırmak, çevreye her türlü zararı vermek bizim kültürümüz, geleneğimiz, millî davranışımız olmuş neredeyse!.. Yerlere bir şeyler atmazsak, zarar vermezsek rahatsız oluyoruz sanki!..

Bilimin tüm imkânlarından ve fırsatlarından yararlandıkları halde yaşanan gelişmeleri anlamakta zorluk çeken, geçmişin dogmalarından kurtulamayan, akla, ilime, bilime uyum göstermeyen, yanlış yapmaya, gerçekleri görmezden gelmeye devam edenlerin oluşturduğu toplumların kölelikten kurtulamayacağı ve zaman içinde yok olup gidecekleri gerçeği asla unutulmamalıdır.

Sevgi, saygı çerçevesinde birlikte olmayı, birlikte yaşamayı, birlikte paylaşmayı, birlikte var olmayı, fikirlere saygı duymayı, bilimin getirisinden yararlanmayı insanca yaşamayı öğrenmek gerekir.

Hayata, doğaya ve başkalarına saygıyı esas alan; bugünü olduğu kadar yarını da düşünen insanların oluşturduğu bir toplum, her açıdan kalkınmış, gelişmiş ve huzurlu bir toplum olarak hedefine ulaşmak, hayatın bütün alanlarında yaşantıya değer katmak, toplumsal ilişkileri düzenlemek için doğaya, insanlığa ve topluma karşı sorumluluk bilinci ile hareket ederek bilinçli bir hayat yaşamaya ve bilinçli davranışlarla gelişime katkıda bulunmaya devam etmelidir.

Sokakların temiz ve yolların düzgün olduğu, ağaçlar sayesinde bol oksijenli bir ortamda atıkların olmadığı temiz, sağlıklı bir çevrede yaşamak; ilmin ve bilimin ışığında, rehberliğinde, çok çalışarak, üreterek, hiç durmadan ilerlemeyi sürdürmek dileğimle…