HÜDÜKLENMEK DE LAZIM HANİ

HÜDÜKLENMEK DE LAZIM HANİ

Gıcık kapmaktan ahmaklığa kadar bir çok anlamı ifade ediyor olsa da, hüdüklenmek bizim oralarda şüphelenmek ve hakkında huylanmak manasında kullanır. Yazılı metinlerde çok geçmediği ve özensiz kullanıldığı için de, huzursuz olmak,birine kıl olmak, kaşınmak (gicişmek), gıdıklanmak, ürkmek, birine uyuz olmak, kuruntu gibi sözcük ve söyleyişlerim eş anlamlısı olmak niteliği ile de kullanılmaktadır.

Okkalı bir kelime.

Ağzı doldurduğu bir yana, sözlü ifadelerin, tabi özellikle kendi anlam alanındaki argo söyleyişin babayiğit sözcüklerinden gözükür.

Kırsalın dilinin sevimli meyvesidir. Bu yüzden köylülüğü üzerinde bir sözcük. Yakın ve imeceli sosyal ilişkilerin duygu tarlasının ürünüdür. Edebiyat metinlerinde veya şehrin ortak ifade imkanı sayılan İstanbul Türkçesi dediğimiz bilindik deryada hödük sözcüğü ile soy bağı var. O da zaten,değersiz, ahmak, çok gıdıklanan kimseleri nitelemek için kullanır. Yol yordam bilmeyen, kaba, sağa sola çarpan, derinliği olmayan  ve cahil gibi anlamlar tüttüğü de olur.

Sİvaslı olduğu sebebiyle, bende emeği olan saygıdeğer hocam Prof. Dr. Metin Küçük’e de sordum; hüdüklenmek ne demek hocam? Cevap tam beklediğim ifade; gıcık kapmak.

İnsanın varlığı mana ile tescillidir. Yani, anlam ifade etmediği sürece insan fiziki alemde bedenen olsa bile üretilmiş değer ölçekli düzlemde yok kadardır. Çok şey ifade etmez yani. Aklı ve duygu dengesi yerinde olan insanların hemen hepsi bunu hisseder. Hissettikleri içindir ki, temel gereksinim kalemlerinin ilk sıralasında kendini anlamlı kılma, kendini gerçekleştirme veya kendini değerli hissetme için çok çaba harcarlar.

Edebiyat, sanat, teknik ve hatta bilim birikiminden oluşan medeniyetin mayası da, anlam ve insanın anlamlı varlığıdır.

Dikkatin ve duyarlılığın sürekliliği, empatinin onarıcı derin etkisi, doğadaki yerimizin farkındalığı, dünün hesabı, bu günün kullanımı ve ertesi zamanların yönetimi açısından kollektif bilincin önemini tek geçerim. Toplumsal tecrübenin göz göre göre heba edildiği geniş alanlar da maalesef hödüklerin telaş atıyla toz duman içinde bıraktıkları yaşam alanları.

İnsan anlamını yitirir ve bunun da farkında olmaz ise durum aynı kapıya çıkar. 
Var gibilik.

Gibiliği var olmaya tahvil etmek işinin hödüklük olduğunu demeye getiriyorum. Anlamı olmayanlar, gerçek anlamlıyı tercih etmeyeceği için, tutum ve davranışları reklam türündedir. Sakinliğin efendisi olmak yerine telaşın köleliğine mecbur kalırlar. Çünkü, toplumun sosyal ilişki örgüsünün ilmek telleri de anlam ile şekil almakta.

Gıcık kapmak birincil (iç) tepki diyebileceğimiz kök duygunun dışavurumudur. Sebep verileri hissiyata dayalıdır. Önyargı ürünü duyguların yarattığı tepki de denebilir buna. Bu durum ilgili kişi için kötüye, hal bilmeze ve hep banacıya ve diğer olumsuz tiplere mahremiyet alanında hükümranlık vermeyeceği anlamını taşır. Bu da dolaylı da olsa iyinin ve güzelin yanındalık demektir.

Hangi davranış türü olursa olsun, komuta merkezi beyindir. Toplumsal olanlar daha yoğun bilinçsel müdahillik içerirken, fakında olmadıklarımız (sürecini izleyemediklerimiz) ise zihnin de işin içinde olduğu karmaşık örgü biçiminde varlaşırlar. Her ikisi birbirini karmaşık yollardan fakat hızlı etkilerler.

Dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olduğu iddia edilen memleketlerindeki çoğu insan gittikçe duyarsızlaşıyor. Olup bitenlere olduğu kadar kendine de öyle. Bu durum akıl almaz nitelikte olduğu gibi, bir o kadar da hastalık durumu.

Duyguyu besleyen ve berraklaştılan tepkidir. Tepkinin isabetli oluşu, insanı doğru düşünmeye, odaklanmaya, öz eleştiriye ve nihayetinde sorumluluk bilincine götürür. Bu da farkındalık ve anlam katar ruha. Üstelik esaslı bir bilincin eşliğinde.

Şu da var, insanın sağlıklı oluşunun renkli belgeleridir duygusu malum tepkiler.  

Gelelim, bu kader şeyi niye söylediğime.

Dünyanın neresinde olursa olsun. hödüklerden hüdüklenmeyen, bana değmeyen bin yaşasıncı kurnazlığında etabı tamamlamaya çalışanlar yaşarken kendini öldükten sonra da çocukları kandırmış olurlar.  

Hüdüklendirene bile hüdüklenmeyen can için sağlıklı  denebilir mi?

Ha, bu araya rahmetlik ebemin patates işini yazayım. Bunun konu ile ne kadar ilgili hiç düşünmedim.

Ebem ile rahmetlik dedem, altında ateş yanan sacayağının üstünde patates haşlamaktayken arada bir gündelik işlerden, eskilerden, yarından söz etmekteler. Zaman yoksulluğun ve garibanlığın yaygın olduğu zaman.  Dayım ki, genellikle gariban, kimsesiz ve yoksullar ile arkadaşlığı tercih etmekte. Odun ve tezek attıkça alevi artan ateşten gelen çıtırtıların ezgisine rahmetlik dayımın bir arkadaşının misafirlik tadı karışır.  Adam da ebemin, solundaki köşeye, dedemin yanına biraz da ezilmiş bir tezeğin üzerine oturur. Aradan çok geçmez, ebem evrağaç ile dayımın arkadaşının oturduğu tezek eziğine karıştığını düşündüğü patatesi çekmeye çalışır. Dayımın arkadaşı çok bozulur ancak, ilk anda (ebemin fark edeceğini umarak) ses çıkarmaz. Ebem evrağacı biraz sertçe kullanınca adam dayanamaz, yapma ana dur der. Durumu fark eden ebem de, şaşkınlığın ve mahcubiyetin hükmünde sessizce kalakalır. Dedem bir cümle ile durumun ibretlik öyküsünü özetler.
“Kız hanım, senin oğlun bu evde olduğu sürece sen daha çok patates toplarsın.”

El gicişen yeri bilir der ya canım milletim, insan dünyada şu haline niye gıcık olmaz ben de buna gıcık oluyorum.

Dedemin ebeme dediğine gelince.
Onu da siz düşünün istiyorum.


Abbas Turan
Ankara, 02 Haziran 2023



Anahtar Kelimeler: HÜDÜKLENMEK LAZIM