HASRET BİTTİ

HASRET BİTTİ

Otogara geldiğinde otobüs perondaydı, muavin diğer yolcuların valizlerini bagaja koyuyordu. Otobüsün hareket etmesine 5 dakika vardı. Otobüse binmiş, bilette yazan koltuk numarasına oturmuş bekliyordu… Süre dolduğunda 12 saat sürecek yolculuk başlamıştı, çevresine baktığında. Ağaçlar bir farklı görünüyordu, otlanan inekler, çobanın kovalayıp toplamaya çalıştığı koyunlar, yol kenarında karşıya geçmek isterken, arabanın çarpması  sonucu ölmüş kedi, köpek leşleri… Başını cama yaslayıp, gözlerinin önünden buraya ilk gelişinden bu güne kadar yaşadıklarını aklına getirdi. Güzel günleri olmuş, vakit geçirecek, kafa dengi 2 de arkadaş edinmişti. Yolculuğundan 3 saat geçmişti Mola verilecek yere yaklaşılmıştı. Düşüncesini, muavinin anonsu böldü ‘sayın yolcularımız aracımız 30 dakika ihtiyaç molası verecektir, lütfen aracımızda değerli eşyalarını bırakmayınız’. Otobüs 30 dakikalık ihtiyaç molası verdi. Otobüsten inip, tuvalet ihtiyacını gidermişti. Otobüs saatini bekleyene kadarda çay içip, gözleme yiyip karnını doyurmuştu. Mola süresi bittiğinde tüm yolcular binmiş, otobüs hareket etmişti. Ahmet Bey, dikiz aynasından baktığında otobüsün şoförünün değiştiğini fark etti. Mola vereli az zaman geçmişti ki tekrar muavinin sesi duyuldu

:’Sayın yolcularımız ikram servisimiz başlayacaktır, lütfen koltuklarınızı dik duruma getirin’

Ahmet Bey, çay ve dilim kek almıştı. İkram edilenler bitirildikten sonra oturduğu koltuğu arkaya doğru yatırıp, uyumaya çalıştı ama rahat uyuyamadı ön koltuktaki yolcunun horultusu uyutmuyordu, ilerleyen saatlerde kendiliğinden uykuya dalmıştı. Sabah uyandığında otobüs İstanbul’a giriş yapılmış, köprü trafiği geçilmiş Esenler otogarına yaklaşık 30 dakikalık  mesafe kalmıştı. Aslında tüm seyahatini uçakla yapardı, ama Akbükten havalimanları uzaktı; İzmir havalimanına 140 kilometre, Bodrum-Milas havalimanı da 44 kilometreydi. Kendi otomobili yerine otobüsle İstanbul’a gitmeyi tercih etmişti. Otobüsle gelirken, kendi  yaşamının muhasebesini yapma fırsatı da bulmuştu. Otobüs, otogara giriş yaparak, perona yanaşıp, durduğunda inip; muavinin valizini vermesini bekledi. Canı kendi evine gitmek istemedi. Durakta bekleyen taksiye el kaldırarak, çağırdı, bindi. İlk işi kardeşi Busenin evine gitmek için taksiciye, gideceği adresi tarif etti, geçen süre içinde Ahmet Bey’in gözünde İstanbul değişmiş gibiydi ya da Akbük gibi küçük yerde, uzun süre kaldığından dolayı, kendisine öyle geliyordu. Kardeşi Buse, 49 yaşında, hiç evlenmemiş, idealist emekli öğretmendi, hayatta sadece abisi Ahmet Bey vardı. Ahmet Bey, kardeşinin kapısının önüne gelip, zile basınca, kapıyı açan kardeşi Buse, abisi Ahmet Beyi görünce, sevinçle boynuna sarıldı. Buse için sürpriz olmuştu. Abisinin elinden valizi elinden alıp, içeri geçip, kapıyı kapattı.

Buse : ‘Ne zaman geldin. Keşke, geleceğini söyleseydin, hazırlık yapardım’ Ahmet Bey :’ Bugün, otobüsten iner inmez direkt buraya, geldim.

Buse : ‘ Aç mısın? İstersen sıcak suyla banyo yap rahatlarsın rahat bir uyku çekersin.

Ahmet Bey : ‘Aç değilim, sağ ol, yalnız otobüste başka yolcunun horultusu rahat uyutmadı, sıcak suyla banyo yapıp, uyuyayım.

Buse, mutfağa gidip kombiyi açıp, akşam yemeğini yapmaya giderken, Ahmet Bey de banyoya gidip sıcak duş alacak sonrada uyumak için oda da tek kişilik yatağa uzanacaktı. Akşam olduğunda kardeşi Buse sofrayı hazırlayıp, abisi Ahmet Beyi uyandırmak için odaya gitti. Birlikte gelip yemek masasına, oturdular. Yemek yemeye başladıklarında:

Buse : ‘Abi nerelerdeydin, niçin aramadın seni çok merak ettik, neler yaptın’

Ahmet Bey : ‘İstanbul'dan gittikten sonra Didim’in Akbük beldesinde bahçeli,  tek  katlı, eşyalı bir ev kiraladım. Kendime bir tane de tekne aldım. Her gün sabahları kalkıp, denize açıldım balık tutmaya, bir süre kimseyle muhabbete girmedim, kendi halinde içe kapanık yaşadım. Ama sonra kendi kafa dengimde Yusuf ve Halil isminde 2 arkadaş edindim. Denize açılıp balık tutmanın yanı sıra onlarla kahvede takılmaya, yürüyüş yapmaya, bağ bahçesine gidip akşama kadar vakit geçirdim, televizyon izlemeye bile vakit bulamıyordum. Dün fırsat bulup izleyeyim dedim çok şey kaçırmışım, ülkenin ekonomi durumu bayağı bozulmuş. Dün

sabah şirketi aradım, bazı işlerde sıkıntı varmış gelmem için ısrar ettiler. Buse : ‘ Akbük nasıl bir yer, güzel mi? Bilinen bir yere gitseydin’

Ahmet Bey : ‘Akbük, temiz havası, bol yeşili olan; meşesi, ladini, fıstık çam ağaçları vs.

önceden her yeri zeytinlikmiş, geniş yer kaplıyormuş, sonra cam gibi pırıl pırıl denizi olan şirin belde, önceden Rumlar yaşamış, mübadele sonrası çoğu gitmiş. Orta yaş kesimin olduğu yer, gençler az… Orada soğuk su denilen bir yer var suyu dağlardan geliyormuş buz gibi, denizin kenarında. Sonrasında saplı ada diye bir yer var sit alanıymış, görünüşte ada ama yürüyerek adaya çıkabiliyorsun Sonrasında Halil ve Yusuf’un ortak zeytinliğine gittik, zeytin topladık, denize girdik, mangal yaktık topladıklarımızı fabrikaya götürdük…

Buse : ‘Abi sahiden nasılsın, yengemin ölümün seni çok sarsmıştı, eve senden sonra gittim, hiçbir şeye dokunmadım, eşyalar yerli yerinde her şey bıraktığın gibi.

Ahmet Bey :‘Bende, bir ruhsal çöküntü yaratmıştı, âmâ şimdi ruhsal açıdan iyiyim de;

bedenen sağlık sorunum çıktı orada doktora gitmedim. İstanbul’da kendi özel doktoruma gösteririm dedim. Doktor işlerini hallettikten sonra bir ara gidip yengenin  eşyalarını  dağıtmam lazım’

Buse: ‘ Ne sıkıntın var abi, inşallah ciddi değildir’

Ahmet Bey : ‘Yusuf Ağa, Halil Ağa zeytin toplamaya gidiyorlardı. Değişiklik olsun diye beni de çağırdılar. Gittim tırmıkla zeytinleri çekip düşürdük, eğilip düşen zeytinleri toplamasına yardım ettim, ağır çuvalları kaldırdım, dizlerimde, belimde, sırtımda ağrıya sebep olmuştu. Aradan zaman geçmesine rağmen diz ağrısı geçti. Ama sırtımda 2 kez bıçak saplanır gibi ağrı, kolunda hafif uyuşmalar, hissediyorum‘

O akşam uykuları gelene kadar konuştular. Sabah olduğunda Ahmet Bey, kardeşiyle, kahvaltısını yapıp, kardiyoloji doktoruna randevu almak için telefonuyla görüşme yaptı, yarın öğle saatine randevu alabildi. Bugün yapabileceği bir işi yoktu. Kardeşi Buseye İstanbul turu yapma teklifinde bulundu. Ahmet Bey, İstanbul’un tarih kokan ilçelerini çok seviyordu. Kardeşi Busenin şişlideki evinden ana caddeye çıktıklarında kalabalığa karışıp, hiç konuşmadan sağı solu izleyerek Osmanbey, Elmadağ güzergâhında yürüyüp, gezi parkına geldiklerin bir banka oturup dinlendiler. İlk sessizliği boğan Ahmet Bey oldu

Ahmet Bey :’ Ne kadar özlemişim buralara gelmeyeli tam 1 sene oldu. Buse :’ Ne iyi edip geldik o zaman abi, birlikte vakit geçiriyoruz’

Banktan, kalktıktan sonra İstiklal Caddesine doğru yöneldiğinde solunda Atatürk Kültür Merkezi, Taksim anıtı, sağında Kazancı yokuşu… İstiklal caddesinin kalabalığına karıştılar. Kalabalıktan yere iğne düşmez, her milletten insan vardı, ara sıra kulağa gelen yabancı turistlerin dil aksanı, sokak müzisyenlerinin söylediği şarkılar… tarihe tanıklık etmiş binalar, kim bilir kimler yaşamıştı, nostaljik tramvay, dükkânların rengarenk vitrinleri, tarihi  pasajlar… Ahmet Beyle kardeşi, ileride yolun solundaki tarihi Çiçek pasajına girip, bir  mekâna oturdular, garsona soğuk bira, tuzlu fıstık kardeşi de kırmızı şarap siparişleri verip, beklediler, 1-2 dakika sonra garson siparişleri getirdi. Ahmet Bey soğuk birasını içip, tuzlu fıstığını yerken kardeşi kırmızı şarabını yudumladı. Pasajdan çıktından sonra yollarına devam edip, tünel yoluna saptılar, tünelden Karaköy’e inip Eminönü istikameti doğru gittiler. Mısır çarşısı, Kapalı çarşı gezelim derken hem yorulmuş hem de acıkmışlardı. Eminönü’ne gelip balık ekmek yememek olmazdı. Boş masa bulup, tabureye oturdular, Garsona 2 balık ekmek

sipariş verilip, getirildiğinde garson: ‘içecek bir şey ister misiniz’? Diye sordu. Ahmet Bey :‘Buse ne içeceksin?

Buse :’ Kola’

Ahmet Bey :‘ Bize 2 tane kola’

Yemekler yenilirken, garson kolaları getirdi. Yemekler yenilip, köprüde balık tutanları, önlerinden geçen gemileri seyrediyorlardı. Geminin etrafında martılar dolanıp kendilerine simit atılmasını bekliyorlardı… Yemeğin sonunda hesap ödendi. Eve dönmek için taksi durabileceği yere kadar yürüdüler. Eve döndüklerinde hava kararmıştı. Ellerini, yüzlerini yıkamak için sırayla banyoya gidildi, salona döndüklerinde iki koltuğa karşılıklı uzanıp, salonda televizyonu kumandayla açıp, seyredip, dinlendiler. Geç vakte kadar oturmuşlardı. Uykusu gelince de yatmışlardı



Anahtar Kelimeler: HASRET BİTTİ