HAKİ PANTOLON

HAKİ PANTOLON

Ölmek garip şey.
Kalmak gibi.

Kalmak anlam içeren yaşamak dolu bir süreç ise eyvallah, her gün başka bir ölüm ise eyvah ki eyvah.

Ölümü iple çekenlere siz de rastlamıştırsınız.

Hatta, beyaz yataklarda, başını yastığa koymuş olarak ölmeyi düşleyenler az değil.

Acı ve ağrı ile azar azar ölmek için “çekmek” diyor bizimkiler. Allah çektirmesin temennisi de tam bunun için söylenmiş.

“Mukaddes davalar uğruna ölümü” kutsayanları da var dünyanın. Fakat, rahatlıkta ölümü çok sevenleri görmedim.

Ölüm, kendi gelen en bitirici son olduğu için aklı olanı tetikte tutuyor. Biz buna, beşerliğin ve beşeriyetin farkındalığı diyoruz. Yani fanilik.

Ölüm korkutucu olmaktan ziyade, varlığı unutulmaya çalışılan, düşüncesi ötelenen ve içte muhakeme edilen en kesin gerçek.

“Her canlı ölümü tadacaktır” ifadesi bu gerçeğin altını çiziyor.

Ölüm için, gerçeklerin kralı diyebiliriz.

İnsan bütün canlılar gibi ölene kadardır. Sonrası meçhul. Bizim inanışımıza göre “ebedi alem” olarak nitelenen sonsuzluğa ölüm ile erişiliyor.  Ölümün ertesine bunun dışında anlam yükleyen inançlar da var.

Bizlerde ölümü metanetle karşılamak kadim bir gelenek. Hatta inançlar ile bütünleşik gelenek. “Ölümün de hayırlısı var, Allah hayırlı ölüm versin” diyenler daha ziyade ölüm sebepleri ile ölüm anında beden bütünlüğü olup olmamayı önemsiyorlar.

Tamamı ve parçası bulunmayan bedenlerin yarattığı acı derin algılanıyor.

Ölüm, dönülmezliğin ve sonsuz ayrılığın adı. Kalanların zihninde manayı bıraksa da, cismi coğrafyasından kaldırıyor. Bu anlamda, yukarıda ifade ettiğime ek olarak, kalanlardan ilişkili ve ilgili olanların hayatlarında yeri dolmaz boşluklar yaratıyor diyebiliriz.

Hepimiz yaşıyoruz ölümün etkilerini.

Doğduğu yerlerde ölemeyenler daha derinden etkiliyor. Belki bu durum sizin için de geçerli. Ölen insanın sizin hayatınızdaki kapladığı anlamsal alan ve dayanışmalı paylaşım oranı çokluğu bu etkiyi daha fazla kılıyor.

Bütün bunları niye dediğime geleyim.

Mayıs’ın ikinci haftası Cuma günü amcamın oğlu Hakka yürüdü. Doğal olarak yakınları ve sevenleri çok üzüldü.

Yine doğal olarak anılarımızı paylaştık birbirimizle.

O’nun yaşadığı hayat üzerinde düşündüklerimizi söyledik. Hatta, kişiliği ve yaşadığı hayatın önemli taraflarını anlatan uzun bir yazı kaleme alıp paylaştım.

Arkadaşlığımız ve akrabalığımız sebebiyle orada yazmadığım ancak bende hüzün yaratan anılarımız da vardı. Ölümün soğuk yüzünü anlatırken bazı şeyler için geç kalmamayı akılda tutturacak bir anıyı paylaşayım istedim sizinle.

Hayatı severek ve her olumsuzluğa direnerek yaşayan bir candı O.  Müzmin “muhalif” oluşu da minnetsizliği ve direngen yapısıyla etkileşimliydi.

Öcbe (ısrarcı, inatçı, direten) falan desek de, biz arkadaşları, hepimiz, O’nu anlayışla karşılar, bir iki karşılık alır verir, uzun vadede de olsa işi tatlıya bağlardık.

Gençlik günlerimiz saydığımız onbeş yirmili yaşlarımızdan kalma alışkanlığımız olan giysi alışverişimize ben biraz mesafeli dursam da O hep sadık kaldı.

Böbreklerini kaybettiği günlerde, hem takılıyor hem de, bir ihtiyacı olup olmadığını soruyordum. O da, espirili ve sitemli ifadelerle cevaplıyor, hatta gülüşüyorduk. Bir ara, senin kot pantolonlar bana tam oluyor hoca, yenilerinden bir kaç tane getir dedi. Tamam dedim, hatta “yeşil bir pantolon aldım, tam senlik emmoğlu” gibi bir laf ettim. Dolaştığımız bir ara eve uğradık, yeşil pantolon dahil diğer bir kaç pantolonu poşete koyduk, eve götürmek üzere arabaya aldık.

Güle oynaya gider iken, bu yeşil benim dediğim yeşil değil “sen bana bir haki pantolon verecektin” dedi. Düşündüm, haki pantolonu bir türlü aklıma getiremedim. O hiç unutmazdı.

Günler geçti, bir ara pantolon aklımdan çıktı. Ne yazık ki. bir zaman sonra sol bacağının dize kadar olan bölümün kesileceğini söyledi. Birden haki pantolon geldi aklıma. Bahar hanımla aradık ve bulduk. Evet, kilo aldığım sebebiyle giyemediğimi, O’na çok yakışacağını söylediğim hatırladım.  Pantolonu bulduğumu, gülerek söyledim. Bir an önce götürmek istedim fakat Bahar hanım “bırak şimdi, üzülür” dedi, erteledik.  Ziyaretine gittiğimde “hani hocam haki pantolonum” dedi. Tamam, öbür gelişimde getireyim dedim ve konu yine kapandı.

Ne yazık ki, ertesi gün bacağının kesilmesi gerektiği bunun da acil olacağı kararıyla karşı karşıya kaldı. Hastaneye yatırıldı ve on gün kadar sonra bacağı ameliyatla diz kapağına kadar olan yerden kesildi.

Ondan sonra bir daha pantolon giyemedi. Hep eşofman giymek zorunda kaldı.

Hatta tekerlekli sandalyeden hiç inemedi denebilir.

Oysa ben sözünü ettiğimiz haki pantolonu pırıl pırıl haliyle poşete koymuş, O’na götürmeye hazırlamıştım.

Olmadı.

Haki pantolon emmoğlunun hakkı olarak bizde kaldı.

Keşke bir kez bile olsa giyseydi deyip durduk evde.

Aklımı ölüm mü garip, kalım mı garip arayışından az kenara çekince ertelemenin sızı üreten sonucuyla karşılaştım.

Bu durum çok daha garip.

Abbas Turan
Ankara, 16.05.2024



Anahtar Kelimeler: PANTOLON