Ticaret denilince ilk akla gelen şey şüphesiz para ve alış-veriş gelir. Ticaretin tarihi insanlık tarihi kadar eşittir. Ticaret insanın sosyalleşmesinin ilk şeklidir. Toplumlar en ilkel hallerinde bile alış-veriş yaparlardı. Alışverişin ilk şekli para bulunmadan önce mübadele idi. Her insan ne üretirse başka birinin ürettiği ihtiyacı olan başka bir ürün ile karşılıklı değiştirirdi. Ticaret en ilkel toplumdan en modern topluma kadar her tür toplumlarda vardır. Modern toplumların ticaret anlayışı geleneksel toplumların ticaret anlayışından ciddi manada farklılıklar göstermektedir. Ticaret ve sanayinin toplumun sosyal yapısını, aileyi, kültürü, sanatı derinden etkilediği bu çağda modern ticaret anlayışı vazgeçilmez bir aktördür aynı zamanda. Küçük kasaba toplumlarından büyük kent toplumlarına kadar tüm sosyal yapılarda ticaretin belirleyici, tayin edici bir fonksiyonu vardır. Bir toplumun tüccarları ve esnafları aynı zamanda toplumu olumla ya da olumsuz değiştirirler ve doğal olarak ta dönüştürürler. Osmanlının geleneksel toplum yapısında loncalar ve ahi teşkilatları yani esnaf birlikleri vardı.
Geleneksel toplumlarda iş hayatım ve iş ilişkilerini düzenleyen ve bu arada denetleyen mesleki bir örgütlenmedir. İtalyanca logğa kelimesinden türeyen lonca terimi, Osmanlılarda oda olarak geçmektedir. Aslında "esnaf teşkilatı" olarak ifade edilebilecek olan örgütlenme biçimi, aynı meslekten kişilerin, bir pîr`in etrafında örgütlenen dernekleri veya birlikleridir. Bu tür teşkilatların varlığı VII. veya VIII. yüzyıllara kadar geri götürülebilmektedir.
Türklerin oluşturdukları meslekî birlikler, gedik adı verilen ve belirli bir meslek dalında çalışan sanat dallarından oluşmaktaydı. Lonca veya esnaf derneği, aynı sanatı yapan ve aynı yerde oturan, aralarında sıkı bir üretim ve satış dayanışması bulunan zanaatkârların teşkil ettiği bir birliktir. Türk toplumunda bu sistemin "Ahilik" denilen bir tarikat hayatıyla sosyal ve dinî bir mahiyet taşıdığı görülmektedir. Her meslek ve zanaatın bu kapalı sistem içerisinde Fütiivvetnâmeler ile bir düzene bağlandığını görüyoruz. "Fütüvvet", kardeşlerine iyi davranmak ve onların yardımlarına koşmak; kulluk edeplerini koruyarak halkın ihtiyaçlarını karşılamaktır. Selçuklu esnaf birliklerinde rastlanan meslekî ahlakın dayanışmacı ve başkasını gözeten nitelikte olması, fütüvvetin esnaf üzerindeki etkisinin bir belirtisidir. Lonca şeyhleri kamil ahlaka sahip, kişilikli, her yönüyle topluma örnek insanlardı. Lonca şeyhlerinin en önemli özelliklerinden birisi de ticaret ahlakına, kul hakkına karşı son derece dikkatli olmaları idi. Ülkenin dört bir yanma yayılmış bulunan esnaf birlikleri, hemen hemen aynı yapıya sahip oldukları gibi, birbirleriyle de sıkı bir irtibat halindeydiler. Bu sağlam teşkilat, İçten ve dıştan örgülü iktisadî birimler halinde, maarif ve terbiye merkezleri olarak Osmanlı sosyal yapısının temelini teşkil etmekteydiler. İşletmelerdeki her çırak, ona mesleğin sırlarını ve derneğin geleneklerini öğreten ve ehliyet kazandığı zaman da ona "kefil" olan bir ustanın yanında çalışırdı. Titizlikle yürütülen ve uzun yıllar süren yetişme sürecinden sonra aday, derneğe alınmaya hazır bir hale gelince, babası zamanın ticaret oda?sının şeyhine başvurur, o da adayın buna hazır olduğuna inanıyorsa, ustaları ?ticaret oda?sına davet ederdi. Çırak, el sanatının birkaç örneğini zanaatkarlardan meydana gelen bir meclise sunar. Bu imtihanı geçerse, derneğe kabul edildiği gün, bunlar gümüş bir tepsi içinde teşhir edilirdi. Merasim duası okunduktan sonra, ustası çırağı takdim eder; delikanlı lonca şeyhinin önünde diz çöküp onun elini Öperdi. Çırağa kuşak bağlanırdı. ?Oda Şeyhi? elini gencin omzuna koyup dinine ve derneğin kurallarına saygı göstermesi konusunda uyarır ve şu tavsiyelerde bulunurdu.
?Beline kuşatıyorum ta ki sözünde durasın,
Şeytana uymayasın daima ona düşman olasın,
Dünyaya muhabbet etmeyesin,
Allah?ın kaza ve kaderine sabredesin,
Nereye gidersen bu tuğ yanında olsun,
Allah?ın bunda hikmeti vardır? denirdi.