Aylar önce yine bu köşede, Sivas?ın ülkemizdeki yerini ve eğitim durumunu incelemeye, irdelemeye çalışan ve ?Eğitimde Sivas?ın Makus Talihini Yenebilmek? başlığıyla kaleme aldığımız bir yazımızı yayımlamıştık. Adı geçen yazımızda Sivas?ın ?eğitim panoramasını? bilimsel istatistiki verilerin de yardımıyla ortaya koymaya çabalayarak, kadim bir tarihe sahip olan, Selçuklu ve Osmanlı devirlerinin önde gelen yerleşim yerlerinden olan şehrimizin, eğitimde iller bazında Türkiye 60.lığına kadar gerileyen başarı sıralaması (daha doğru başarısızlık!!!) saptamasını yapmıştık.
Sosyo-ekonomik gelişmişlik indekslerine göre yapılan değerlendirmelerde iller bazında 40?lı sıralarda bulunmasına rağmen, eğitim başarı sıralaması bakımından çok trajik bir şekilde 60. sıralara kadar inen ilimiz, eğitim-öğretim anlamında ciddi şekilde ?S.O.S? sinyalleri veriyor.
Eğitim-öğretimden sorumlu Vali yardımcısı Veysel Çiftçi?nin kararlı, enerjik ve ?eğitim alanında Sivas?ta mutlaka bir şeyler yapılmalı? yönündeki çabaları, iki yıl önce Milli Eğitim Müdürlüğü en tepe yönetiminin değişmesi, ?genç, enerjik ve eğitimde ?sinerji? yaratabilecek? bir eğitim yöneticisi izlenimi veren Turan Akpınar?ın bu göreve atanması, ardından SEKAP?ın (Sivas?ta Eğitimi Kalkındırma Projesi)Vali yardımcımızın yönlendirici gayretleriyle hayata geçirilmesi, kamuoyunu ?Sivas?ta eğitim alanında bir hamle, atılım, sinerji ve heyecan? ivmesi yaratılacağı yönünde epeyce umutlandırmıştı.
Fakat, aradan geçen zaman zarfında ve sona eren bir eğitim-öğretim yılı sonunda şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, bütün bu sürecin sonucunda İlimizde eğitim alanında pek de değişen bir durumun ortaya çıkarılamadığı, ?aynı tas aynı hamam? durumunun aynen devam ettiği, eğitimimiz alanında yakalanmaya çalışılan enerji, gayret ve canlanmanın yerini yine bir ?atalet?, ?başarısızlığı kabul etme? ve ?durgunluğa? bıraktığını çok rahat bir şekilde hemen tespit edebiliriz.
Kadim bir tarihe ve köklü bir medeniyet birikimine, köklü bir üniversiteye, iyi bir eğitim altyapısına, ekonomik bir canlanma trendine sahip ilimiz, yıllarca terör mağduru olmuş Güneydoğu illerimizle ?başarısızlık? yönünden yarışmaktadır. Ortaya çıkan bu trajik başarısızlık durumunun nedenlerinin, İlimiz kamuoyu, sivil toplum kuruluşları, yönetim bürokratları, üniversitemiz akademisyenleri tarafından enine-boyuna masaya yatırılması, bilimsel olarak incelenmesi ve araştırılması ve ?ivedilikle? Sivas?ın eğitim alanındaki bu başarısızlık durumuna son verecek çareler geliştirilmesi, İlimiz toplumsal geleceği açısından hayati bir önem arz etmektedir.
İlimiz eğitimine ?kuşbakışı? bir göz atacak olursak, şu sayacağımız durumları hemen kolaylıkla müşahede edebiliriz:
İlimiz, iller bazında nüfus, eğitim, sağlık, istihdam, yaşam kalitesi benzeri 61 farklı kriter gözetilerek belirlenen SEGE?de (Sosyo Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması) 49. Sırayı işgal ediyor. SEGE sıralamasında; Kayseri 17, Nevşehir 36, Elazığ 39 ve Tokat 57. sıralarda yer alıyor.
İlimizde ilköğretimde ve ortaöğretimde derslik ve öğretmen başına düşen öğrenci sayısının Türkiye standartlarına yakın olması, okullarımızın donanınım, eğitim-öğretim materyallerinin yeterli seviyelerde bulunması, öğretmen sayısı bakımından ciddi sayılabilecek bir açığın olmaması, öğretmenlerimizin mesleki yeterlik ve tecrübe bakımdan yeterli ve istenen seviyede olmaları, köklü sayılabilecek bir üniversiteye sahip olmamız, eğitimimiz açısından oldukça sevindirici sayılabilecek yönler. Ek olarak, Sivas?ta eğitim-öğretim altyapısı alanında ?ciddi? sayılabilecek bir sıkıntının olmaması oldukça sevindirici.
Buna karşın, eğitim bütçemizin henüz istenen seviyede olmaması, İlimiz kırsalında ?birleştirilmiş sınıf? eğitiminin halen devam ediyor olması, kırsal kesimde ilköğretimden mezun olan öğrencilerin orta öğretime geçişlerinin yetersizliği gibi nedenler ilimiz eğitimini olumsuz yönde etkileyen faktörler olarak göze çarpıyor.
İlave olarak, İlimizin coğrafik açıdan dağınık olması ve oldukça geniş bir alana yayılması, çok büyük oranlarda dışarıya göç vermemiz, sivil toplum organizasyonlarının eğitime desteğinin yeterli düzeyde olmaması, eğitimimizin başarı düzeyini negatif yönde etkileyen faktörler olarak ortaya çıkıyor.
İlimiz eğitiminin nesnel bir şekilde ?Röntgenini? çekmeye çalıştıktan sonra, hemen şu soruyu gündeme getirebiliriz: Uzun yıllardır İlimiz, eğitim-öğretim alanında neden bu derin başarısızlık durumunu yaşamaktadır? Eğitimde başarısızlık Sivas?ın kaderi haline mi geliyor?
Acizane kanımızca, genel olarak ülkemiz eğitiminde yapılan yanlışlıkların en başta geleni; eğitim-öğretim alanında bir düzenlemeye gidilirken, bu düzenlemenin getireceği ?avantaj? ve ?dezavantajların?, uygulamanın eğitime muhtemel etkilerinin neler olacağının bilimsel bir şekilde masaya yatırılmaması ve enine boyuna tartışmaya açılmamasıdır. Hayata geçirilen uygulamaların pek çoğunda, uygulamanın ?avantaj? ve ?dezavantajları? bilimsel bir şekilde araştırılmamakta, eğitim şuralarında yeterince tartışılmamakta, akademisyenlerin, eğitim yöneticilerinin, öğretmenlerin, velilerin görüşlerine başvurulmamaktadır. Bu duruma en iyi örnek, yakın zamanlarda uygulamaya geçirilen öğrenci ?kılık-kıyafeti? hakkındaki düzenlemedir. Bu uygulama, akademisyenlerin, öğretmenlerin, eğitim yöneticilerinin, velilerin görüşlerine yeterince başvurulmadan, ?Batıda uygulanıyor, bizde neden uygulanmasın?? mentalitesiyle, eğitim-öğretimle ilgili taraflarla hemen hemen hiç istişare edilmeden(mevzuatı bile hazırlanmadan ve yürürlüğe girmeden!) ?alelacele? yaygınlaştırılmıştır.
Düzenlemenin eğitim-öğretim kurumlarında yaygınlaşmasıyla birlikte, okullarda zaten ayyuka çıkmış olan kaos, düzensizlik, disiplinsizlik adeta ?zirve? yapmıştır. Eğitim-öğretim yöneticileri ve öğretmenler, bu düzenlemenin getirdiği kaos karşısında çaresiz kalmışlar, büyük bir ?kafa karışıklığı? içerisinde şu anlarda bile ne yapacaklarını bilemez bir halde sorunu kendi içlerinde nasıl çözüme kavuşturabileceklerini ?kara kara? düşünmektedirler. ?kılık-kıyafet? düzenlemesi getirilirken, uygulamanın eğitim-öğretime müspet ve menfi tesirleri hiç hesaplanmamıştır ne yazık ki. Bu uygulamaya ilişkin yapılan anketlere ve kamuoyu yoklamalarına göre; velilerin % 80?inden fazlası, okullardaki serbest öğrenci kılık kıyafeti uygulamasını benimsememekte ve karşı çıkmaktadır.
Eğitim-öğretim alanında yapılan diğer bir temel yanlışlık, kamuoyu baskısından çekinilerek, eğitim-öğretimde disiplini ve düzeni arttıracak yönde düzenlemelere gidilmemesidir. Öğretmenler, girdikleri ?40 dakikalık? derslerin büyük bir kısmını sınıflarda disiplin ve düzeni sağlamak için çabalayarak geçirmektedirler. Bu durumda, öğretmenden eğitim-öğretim alanında nasıl başarı beklenebilir? Sözde ?öğrenci merkezli? eğitim-öğretim anlayışından, öğrenci ve velilerin her isteğinin yerine getirilmesi anlaşılmaktadır maalesef. öğretmen, toplum, veli ve öğrenci karşısında iyice ezik ve acınacak bir hale gelmiştir. Eğitim-öğretimde, öğretmenin hiçbir yaptırım gücü kalmamış, sınıf tekrarı kaldırılmış, bunun sonucunda geriye üniversite sınavlarında sorulan ilkokul seviyesi basitliğindeki sorulara bile cevap veremeyen yüz binler kalmıştır.
Uygulanmakta olan ?Öğrenci merkezli? eğitim-öğretim merkezli anlayış kısa vadede öğrenci lehine bir görüntü arz ederken, uzun vadede öğrenciye ve topluma çok büyük zararlar verecek gelişmelerin ortaya çıktığı gözden kaçırılmaktadır. Örneğin, ?sınıfta kalma? fiili olarak kaldırılmış, bu durum kısa vadede öğrenci lehine bir durum gibi gözükürken, uzun vadede eğitim-öğretimin tüm ciddiyetini ve verimliliğini mahveden bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.Eğitim-öğretimde öğrenciyi kontrol edebilecek olan tüm disiplin uygulamalarının en alt düzeye indirilmesi, öğretmenin öğrenci üzerindeki kontrolünü ortadan kaldırmış, öğrenciyi zararlı etkenlere karşı koruyan bu olgunun ortadan kalkması giderek çocuklarımızı dış tehlikelere karşı korunmasız ve açık bir duruma getirmiştir.
İlimizin özelinde ise eğitimde alanında başarısızlık nedenlerinin analizi yapılırken, öncelikle kurumsal bazda, yönetsel anlamda bir eleştirisinin ve irdelemesinin yapılması gerektiği açıktır. Artık dünyada çoktan terk edilmiş fakat ne yazık ki İlimiz eğitim yönetimine şimdiye kadar hakim olan anlayış; ? katı bir hiyerarşik ?alt/üst? ilişkisine dayalı olarak, öğretmeni okul yönetimine asla katmayan, ?istişareyi? hiç uygulamayan, çağdaş okul yönetimi ve pedegojik ilkeleri hemen hemen hiç gözetmeyen, ?ben yaptım oldu? mentalitesine dayanan? eğitim yönetimi anlayışıdır. Eğitim yönetimimize hakim olan bu anlayış bir türlü kırılamamış, bu durum ilimizdeki eğitim-öğretimi adeta yiyip bitirmiş, şehrimiz eğitimini büyük bir başarısızlığa mahkum etmiştir.
Eğitimde başarı konusu tartışılırken çoğunlukla gözden kaçırılan, yeterince tartışılmayan, fakat eğitim olgusu üzerinde oldukça ciddi bir şekilde etkide bulunan etmenlerin en önemlilerinden birisi, eğitim kurumları yöneticilerimizin ?eğitim liderliği? görevini hangi etkinlikte yerine getirdikleri meselesidir. Bulundukları eğitim kurumlarında öğretmenlere tecrübe, mesleki bilgi, sınıf yönetimi bakımlarından liderlik ve rehberlik yapmaları, birer ?eğitim lideri? olmaları ve ?tatlı sert? bir yöneticilik anlayışını uygulamaları gereken okul yöneticilerimiz, (çoğunlukla), bunun yerine ?alt/üst? ilişkilerini katı bir hiyerarşik yapı içerisinde boğarak, öğretmenlerin tüm şevklerini, heyecanlarını, isteklerini tabiri caizse yerle bir etmektedirler.
Yöneticilerimiz, amirleri oldukları personele ilişkin çok az bir ?empati? yapmakta, yönetici koltuğuna oturunca başka bir düzleme geçmekte, öğretmenken karşılaştıkları sorun ve sıkıntıları unutmakta, öğretmeni uğranılan başarısızlık durumunda yegane ?günah keçisi? yaparak eğitim-öğretim sürecini sürdürmeye çalışmakta, öğretmenlerimiz ise ihtiyaç duydukları anda amirlerini yanlarında görememektedirler. Yönetici denince ilimizde görev yapan pek çok öğretmenin aklına; ?öğretmene ?efelenen?, ezmeye çalışan, ona hiçbir bakımdan destek vermeyen? bir ?tipoloji? akla geliyor.
Emeklilik süresini çoktan doldurmuş, artık eğitim-öğretime katkı anlamında yapacak pek bir şeyi kalmamış, çalışma şevki ve heyecanını yitirmiş pek çok eğitim yöneticimiz ekonomik sebeplerle emekli olmayı tercih etmemektedirler. Çünkü, emekli olmaları durumunda maaşları çok düşmekte, ek ders ücreti (doğal olarak!) alamamaktadırlar. Bu yöneticilerimiz, emekli olup, yerlerini eğitim konusunda yapabilecek pek çok şeyi olabilecek, dinamik, genç idarecilere devretmek yerine, rutini devam ettirmektedirler. Dinamik, çağı yakalamış, eğitimdeki gelişmeleri yakından takip eden, teknolojiyi iyi kullanan, takım ruhuna sahip, okulları interaktif ve demokratik esaslara göre yöneten genç yöneticilerin İlimiz bazında sayılarının mutlaka arttırılması gerekmektedir.
Daha yakından baktığımızda, ?eleştiriye ve yenilikçi fikirlere hiç tahammülü olmayan?, mensup oldukları kurumu katı bir ?alt/üst? ilişkisiyle yönetmeye çalışan, bilgisini kişiliğinden, bilgisinden değil de daha çok işgal ettiği makamdan alan bir yöneticilik anlayışı maalesef çoğunlukla karşımıza çıkmaktadır.
Bu saydığımız nedenlerden dolayı pek çok yerde öğretmenlerimizin çalışma şevkleri ve heyecanları kırılmakta, okullarda kendilerini psikolojik olarak rahat hissetmemekte, coşkun, neşeli, zevkli bir şekilde ders verebilecekleri bir eğitim-öğretim ortamı yakalayamamaktadırlar. Bu durum, eğitim-öğretim etkinliğine, giderek başarı seviyesine ?ölümcül? bir darbe vurmakta ve başarı etkinliğini inanılmaz oranlarda düşürmektedir.
Şehrimiz eğitim- öğretim çalışanları arasında ?İlimiz eğitiminin sevk ve idare merkezi olan Milli Eğitim Müdürlüğümüzün, öğretmenlerimizle yeterli bir gönül bağı kuramadığı, onlarla hemen hemen hiçbir şeyi yeterince istişare etmediği? yönünde oluşmuş bir algı eğitim öğretim çalışanları arasında oldukça yaygındır. Bu durumu en iyi örnekleyen olay; son ?maaş promosyonu? görüşmeleri sonucunda ortaya çıkan durumdur. Yerel bazda eğitim camiasında büyük gürültü koparan ve tartışmalara neden olan olay, ulusal medyaya kadar yansımıştır. ?İstişare? mentalitesi bu maaş görüşmeleri sırasında yeterli bir şekilde işletilebilseydi(örneğin, komisyon üyeleriyle ve sendika temsilcileriyle), bu olumsuzluklar ortaya çıkmayabilirdi büyük bir olasılıkla.
Kamuoyunda, gerek Milli Eğitim Müdürlüğüne ve gerekse okul yöneticiliklerine atama ve görevlendirme yapılırken, 657 sayılı devlet memurları kanununda belirtilen ?liyakat? kriterinin yeterince göz önünde tutulmadığı yönünde bir algı oluşmuş durumdadır.
Öğretmenlerimiz, vazifelerini ifa ederlerken karşılaştıkları ?dağ gibi sorunları? taşıyabilecekleri ve çözüme kavuşturabilecekleri bir merci ve muhatap bulamadıklarını düşünmektedirler. İlimizdeki eğitim çalışanları, Milli Eğitim Müdürlüğü kurumunu adeta ?girmeye korktukları? bir mekan olarak görmekte, bir konuyu danışmak üzere buraya gittiklerinde çoğunlukla kendileri doğru düzgün bir şekilde bile dinlenmemekte ve çoğu zaman buradaki çalışanlar tarafından ?azarlanarak!!!? uğurlanmaktadırlar bu binadan.
Çağdaş yönetim anlayışını benimsemiş, ?pedegojik? ilkelere dayanan, takım ruhuna sahip, öğretmeni de okul yönetimine katan, okulu ?interaktif? bir şekilde tüm öğretmenlerle birlikte istişare esaslarına göre ve hiyerarşik yönetim anlayışı yerine ?tatlı sert? bir liderlik anlayışına dayalı şekilde yöneten bir yönetim anlayışı, ilimiz okul yönetim anlayışına egemen kılınmadan eğitimde ortaya çıkan bu başarısızlık tablosunu tersine çevirmemiz mümkün gözükmemektedir. Bu durumun en iyi kanıtı, İlimiz eğitim-öğretiminde ders araç gereçleri ve teknolojik donanım anlamında oldukça önemli oranlarda ilerlemeler olmasına rağmen, bu durumun genel başarı seviyesine hiç yansımaması olabilir.