Demokrasi maceramız 1946’larda başladığını hepimiz biliyoruz. Demokrasi, Hürriyet, Musavvat, Adalet umdeleri Osmanlı devletinin 17 ve 18’inci yıllarına rastlar. O yıllarda artık Osmanlı haşmeti, gücü ve görkemi batıyı ürkütmekten hayli uzaktır. Katıları ipek kumaş gibi kesip biçtiği günler artık geride kalmıştır.
İtibar kaybı fertte olduğu gibi devletleri de alabora edebiliyor.200 sene bu itibar kaybının telafisi ile uğraşır Osmanlı saltanatı, ulama ve güç odakları, sonuçta teknik yetersizlik, bilimden uzaklaşma, hak ve hürriyetlerin kısıtlanması şeklinde bulunan arayış kurtuluşu Tanzimat fermanı ile bulur. Aradan geçen uzun sürede bu kurtuluşa merhem olmadığını ve olamadığını hepimize tarih ve edebiyat bilgisi anlatır.
Osmanlı ile başlayan yenileşme ve değişim hareketleri daima tepeden enjekte edilmiştir. Türk demokrasisi de benzer bicimde şekillendiğini bugün biliyoruz. Birinci dünya savaşı sonrası ilan edilen cumhuriyet rejimi keza İkinci dünya savaşı akabinde ABD’NİN telkin ve dayatması sonucu ilan edilmek zorunda kalınan 1946 serbest seçimler deneyimi. Her iki örnekte de biri içerden diğeri dışarıdan zorlama vardır. O günden bu güne kadar her seçim zamanı geldiğinde vaatler, sıralanır, halk, seçmen hatırlanır. Seçimlerde seçilen vekillerin büyük ekseriyeti millete sırtını döner, içerisinden geldiği siyasi grupları, ter döken, emek veren, kan ve gözyaşı döken, acı ve ıstırap çeken insanları unutur. Varsa yoksa kendine yeni bir sınıf yaratmanın çabasına düşer. Zaman döner, yeniden seçim vakti gelir çatar yeniden ava çıkan avcı misali yollara düşer. Yeniden, yeniden aynı tuzak ve sarmal hiç bitmez. Bu sarmal Türk toplumun kadersizliği ve çaresizliğine yeni sorunlar eklemekten başka bir işe yaramıyor. Türk milleti olarak geçmişi ve verilen sözler, vaatleri, vaatlerin gerçekleşip gerçekleşmediğini takip etmeyiz. Hafızayı beşer nisyan ile maluldür. Unutmak bireyi rahatlatır, mesuliyetleri azaltır ancak toplumsal sorunları kartopu misali alabildiğine büyütür, gün gelir içinden çıkılmaz bir hale sokar.
Haftaya Pazar günü Türk milletinin kader seçimi olacak. Ya Devam. Ya Tamam denilecek. Ya mevcut iktidar beceriksiz, adaletsiz, hak ve hukuk tanımaz tavrı, 22 yıldır ne yaptı ise daha katmerlisi seçim sonrası katı bicimde sürdürülecek veya dur denilecek. Benim kişisel düşüncem bu iktidara 22 sene yeterli, bizler vatandaş olarak, sultan veya kral seçmiyoruz. Seçimin doğal amacı iyi yöneten kalır, kötü yöneten gider mantığı olmalıdır. Nedir bu hayat, memat meselesi. Var olmak veya yok olmak, beka, din, iman, kitaplı veya kitapsızlık gibi saçmalıklar. Altı üstü bir seçim yapılacak. 20 yıl kaldınız, yönetemiyorsunuz, güç zehirlenmesine kapıldınız ve bana göre seçimi kaybederseniz gidersiniz yerinize acı da olsa zulüm de olsa başkaları gelsin. Hepsi bu kadar basittir. İdeolojik kavganın olduğu seksen öncesi şartlar olsa denilenleri bir nebze olsun kabul etmek mümkündür. Ancak bugün öyle bir şey yok sadece şahsi iktidar kavganız gözüküyor benim penceremden.
Bunlar ifade ederken kimse sanmasın ki, ben, bir partiye ait düşünce ve fikir serdediyorum. Kesinlikle bir partim yok. Ben siyaseti ideolojik bicimde yaptım, siyasette ilk aşkım MHP idi.1974’lerde başlayan bir süreçti.1993 yılında milliyetçi çizgide ayrılık olunca, tanışmışlığım bulunan Yazıcıoğlu hareketini milliyetçi siyaset düzleminde yeni bir filiz olarak gördüm ve kendimce destek oldum. Ancak bu destek asla fanatik ve radikal bicimde oldu sanılmasın. Öyle bir şey söz konusu olmadı. 2010 senesinde MHP’ye üye oldum, gecen yıl Ekim ayında istifa ettim). Çünkü her iki kanatta da kader birliği ettiğim ülküdaşlarım vardı onları üzmek istemezdim ve üzmedim. Lakin her iki kanata da var olan olumsuzluğu ve kötü yönetim ve istismarları tenkit etmeyi görev bildim. Teorik ve pratik yetmezliği ideolojik bazda tenkit ettim, yine tenkit ediyorum.
Bu kısa izahtan sonra kendi düşünceme göre, Türkiye’nin bir siyasi değişime ihtiyacı var mı denilse? Evet. Kesinlikle bir değişime ihtiyaç var. Türk halkı bu kötü yönetimi hak etmiyor, diğer milletlerden çok daha fazla refah ve mutluğu hak ediyor. Yalan ile siyasete, talan siyasetine, haksızlığa, akraba kayırıcılığına, şu son günlerde ortaya atılan yolsuzluk iddialarının son bulması adına iktidar değişime ihtiyaç var diyorum.
Yeniden, tekraren Pazar günü yapılacak seçimlerin Türk milletine hayırlara vesile olmasını dilerken. Her camia mensuplarına sağduyu çağrısını yeniliyorum.
NOT: Erzurum ilinde yaşanan dramatik siyasi sataşma ve taş atma olayı, biz bu filmi Sivas’ta defaten gördük, şahit olduk ve duyduk. Taş atma ile siyasete başarı asla mümkün olmaz. Olsa olsa taş atana taş atılır. Bu tür olaylarda olan masum ve suçsuz insanlara olur. Kaç kişi Sivas olaylarından cezaevinde ömür tüketti. Kaç aile babası bebelerini görmeden, gün yüzüne hasret yaşadı. Yazık, çok yazık oluyor.