Birbirine sıkı sıkı sarılmış kerpiç evlerde, toprak odalarda dünyaya gözünü açar. Beyaz teni, uzun kirpikleri, yay gibi kaşları, kara gözleriyle, ailenin sürmeli Cevat’ıdır. Çok hareketli, çok koşan bir çocuktu. Söğüt dallarındaki serçeleri, güvercinleri gagalarından öpüp göğün yüksekliklerine gönderip, takla atmalarını seyrederdi. Çalılarla çevrili bostanların yanında çelik çomak, sokunun yanında aşık, çayırlarda futbol oynayarak, büyük çeşmenin etrafında, divane pınarında, Çatal’da, Ağyar’da rüzgâr gülleri koklayarak, beyaz bulutların altında, kar dağlarının gölgesinde hışım hışım yağmurların yağdığı Zerk’te çocukluğu geçti. Kalağın gölündeki balıkları, bahçelikteki leyleği, ekin tarlalarındaki çıtlığı, uğur böceğini elinin üstüne alıp uçurmayı severdi. Gaz lambasının aydınlattığı odada kanaviçe örtülü radyodan dinlediği şarkılar, türküler onu bambaşka bir dünyaya taşıyordu.
Dayısı Aşık Rıza ile Kangal’ın uzak köylerine çerçiliğe giderken, uzak yollarda yaşamın sert yanlarına inat Aşık Rıza şiir, Cevat türkü söylüyordu. Düşleri büyüktü, alışveriş etmek çok hoşuna gidiyordu. İleride tüccar olmak istiyordu. Hayallerini çoğaltarak büyüterek büyüdü. Gün batarken dilindeki yer elması, mantık, yemlik tadını, kenger kokusunu köyünde bıraktı. Posta treninin üçüncü mevkisiyle yol aldı. Ay dolu gecede Malatya'yla buluştu. Ortaokula Malatya’da başladı. Çok zeki ve çalışkandı, sınıfın birincisiydi. Kompozisyon yazıları öğretmenlerinin dikkatini çekmiş, Kernek’teki ameleleri, at arabacılarını, baltayla odun kıranları, ev işlerine temizliğe giden kadınların kısa öyküsü, okul panosunda aylarca asılı kalmıştır. Sosyaldi, bağlamaya tutkundu, kurs almadan bağlama çalmayı öğrendi. Alvar türküleri, bozlaklar, baraklar, dilinden düşmezdi. Ortaokulu bitirdiği yıl, devlet tarafından Almanya’da maden teknikerliği, sonrasında maden mühendisliğinde okutulmak üzere iş ve işçi bulma kurumu kanalıyla Almanya’ya götürülmek istendi ama babam kabul etmedi. ‘’Sen okullarını bitir ben seni getiririm, tahsiline devam edersin.’’ dedi.
Lise yıllarında futbol oynuyordu, toprak sahada röveşata yapar, herkesten fazla zıplar, topa kafa çakardı. Kernekspor’un lisanslı futbolcusu oldu. Malatyaspor’lu yöneticilerin dikkatini çekti, Malatyaspor’a transfer oldu. Takımın geçilmez stoperi olmuştu. Takımda gruplaşma vardı, antrenmanda kolu kırıldı, çocuktu, ilgilenecek kimse yoktu, akıl veren de yoktu. Babamız gurbetin gurbetindeydi, mahallemizde yaşayanlar da gariban insanlardı.
Cevat üniversiteyi kazandı. O zamanlar merkezi sistem yoktu, puana göre alınıyordu. Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Çukurova Üniversitesi’ne puanı tuttu. Anarşiden her gün on beş, yirmi gencin öldürüldüğü zamandı. Babam ‘’Bu ortamda okumanı istemem, evlat acısı görmek istemem. Askerliğini yap seni Almanya’ya aldıracağım.’’ dedi.
Kernek’in yakışıklısı Cevat bazen bağlama elinde bazen spor çantası omzunda kanal boyunda yürürken kızlar pencerelere koşardı. Çok kız aşk mektuplarına adresler yazdı. Cevat aşk yaralarını Kernek’te bırakıp ince sızılarla Kernek’ten ayrıldı. Askerlik dönüşü Adana’da memur oldu. Bir yıl çalıştı. Sabah gel otur, akşam evine dön ‘’Bu iş bana göre değil.’’ dedi, işten ayrıldı. “İstanbul’a göçeceğim, zaten hepimiz göçmen değil miyiz?” dedi. İstanbul'a meşakkatli bir yolculuğa çıktı. İstanbul’da Sultançiftliği’nde bir bodrum katında, çerçeve atölyesinde yazıldı Cevat Sarıkartal’ın öyküsü.
Türkiye’de ilk defa ağaç çıta üzerine varaklı, bakır kaplamalı ve simli çerçeveleri imal etti. Ustaların ustaları yılların çerçeve imalatçılarını, yılların tablo koleksiyoncularını hayrete düşürdü, genç çerçeve ustası Cevat Sarıkartal. On parmağında on marifet derler ya Cevat’ın on parmağında on değil onlarca marifet var. Onun literatüründe bilmem, anlamam, yapamam yoktur. Zaman akıp giderken emek, zekâ, ustalık birleşti. Makine seslerinden melodiler, yaldız parlaklığından mutluluklar yarattı. Çerçeve, tablo tutkusu çoğalarak büyüdü. Tüm Türkiye'yi, İran’ı, Suudi Arabistan’ı, Ürdün’ü sardı. Her tabloda bir öykü var ve kırk yıldır devam ediyor.
Cevat Sarıkartal’ın keskin gözlem gücü ve zekâsı partilerin dikkatini çeker. Halkçı partinin İstanbul 6. bölge milletvekili adayı, ön seçim delegelerinin oyuyla 2. sıraya geldi. Yaşı üç ay küçük olduğundan listeden çıkartıldı. O dönem halkçı parti bölgeden beş milletvekilini meclise gönderdi. CHP’den Gaziosmanpaşa ilçe başkanlığı yaptı. SHP’den belediye başkan adaylığı için çok ısrarcı teklif geldi, ‘’İşim çok.’’ dedi, kabul etmedi.
Cevat Sarıkartal ‘’Ressamın Günlüğü’’ adında televizyonda 48 program hazırladı ve sundu. Türkiye’nin ünlü ressamlarını konuk etti. Gazetelerde sanat üzerine köşe yazarlığı yaptı. Kelisti İsmail’i, Pirinin Yusuf’u, Sevindik Erkul’u, Rıza Temel’i, İbrahim Berk’i, Vahit Çetin’i, Sağır Ali’yi basına taşımış, köyünün o vefalı insanlarını hak ettiği yere oturtmuş, yüceltmiştir. Ana akım medyada çok kez haber olmuştur, ‘’Evini satıp tablo alan iş adamı’’ diye günlerce konuşulmuştur. Türkiye’nin önemli resim, hüccet, hat ve kilim koleksiyoneridir. Müzayedelerden resim alır, resim verir.
Cevat Sarıkartal yaşamında siyasi, iktisadi, kültürel, sanatsal ve toplumsal normları yansıtmıştır. Televizyon dizilerinde tabloları dekor olarak kullanılmış ve sponsor olmuştur. Vakıf fuarlarında ve sanat fuarlarında stant açan, tablo alan fikrini sorar, çünkü o bir resim ekspertizidir.
Cevat Sarıkartal Türkiye’nin tüm ulusal kanallarında, gazetelerinde, kitaplarda, dergilerde yer almış bir iş adamıdır. Her çıktığı programda ‘’Zerkliyim, babam 6 çocuklu bir işçidir.’’ diye gururla söylemiştir. Sivas Valiliği’ne müracaat ederek ‘’Sivas’a bir sanat evi açmak istiyorum, bir yer tahsis edin, ancak ismi Ali Rıza Sarıkartal Sanat Evi olacak.’’ demişti, cevap vermediler, herhalde sanat hoşlarına gitmemişti. Cevat için sanat bambaşka bir dünya, tablolarla tanışmak, bakışmak, konuşmak gibi bir şey.
Cevat büyük ustaların yürüdüğü zor yolda yürümüş, dolu dolu üretmiş ve yaşamıştır. Dilinin üstünde kötü söz olmaz, her alanda herkesle dosttur. Herkes insan biriktiremez, entelektüel, şık giyinen, centilmen olamaz. İçinde bencilliğe değil, paylaşmayı, çoğalmayı taşıyan bir sevgi vardır.
Bir gün televizyonda ana haberleri seyrediyorum. Sunucu ‘’Türkler Çin’i istila etti.’’ diyor. Haberleri resimlediler, Cevat’ın elinde büyük Atatürk’ün resmi, yanındaki iş adamlarının elinde Türk bayrağı Çin sokaklarında yürüyorlar. Cevat Sarıkartal cumhuriyete, Atatürk ilkelerine, demokrasiye sıkı sıkı bağlı bir cumhuriyet evladıdır. Okuyan, düşünen, gözlemleyen, yazan Cevat Sarıkartal’ın dokuz adet kitabı vardır. Üç portreler galerisi, dört şiir, iki de roman. Edebiyatın her türünde kalem oynatır, şiir, anı, deneme, eleştiri, öykü ve roman yazmıştır. Kendi dünyasının yansımalarını okurlarına açan yazar, kitaplarındaki cümleleri terapi gibi, bir pınarın akışı gibi, bir kelebeğin uçuşu gibi, bir göze gibi balmumuyla sırlanmış satırlarla, yaşanmışlığı şiirsel bir dille anlatan şair, büyük ustadır. Ustalar kitabında betimlemeler çok etkileyici, İbrahim Balaban, Hıncal Uluç, Erol Büyükburç, Tayfun Talipoğlu gibi ustaların yanında Veli Bayrak, Etem Karagöllü, Aşık Karani, Bülent Kartal, Feyzullah Sarıkartal’ı aynı kitapta buluşturmuştur. Kitapta kimler yok ki. Ressamlar, modacılar, televizyoncular, şairler, yazarlar, komedyenler. Şiirlerinde İstanbul ayrı bir yer tutar.
Ah İstanbul
Esrik düşler seyr-i alemde
Hasret gemileri uğrar limanlarına
Gülüşümün donduğu
Islak tenimdir, yüreğimizde alevler
Yazı beklemek hayaldir
Mevsim değiştirirken güneş
Sevgilinin elinde kopan fırtınadır
Şairin, çoğu serbest nazımla yazılmış, gerek dil, uyak, redif, gerekse içerik bakımından halk şiirine yakın şiirlerdir.
Gül her mevsim dikenlidir
Bülbül güle yanmasın
Her rüzgâr gelip geçicidir
Sokaklardaki renkler yanmasın
Şafakta ışık devrimi oldu
Karanlıkta kalanlar yanmasın
Uzun ayrılıkları, birikmiş anıları, dindirilmeyen özlemleri, içli ve yalın kelimelerle anlatıyor okurlarına. Cevat Sarıkartal romanlarında, bazen görmezden geldiğimiz gerçeklerin temasını görüyoruz, keşfediyoruz. Şehir Yanıyor romanı dört ay gibi kısa bir sürede ikinci baskısını yaptı. Aşkla, hasretle sağa sola savrulanların romanı. Kitapta bütün söz sanatlarının gücünü aşacak şekilde anlatıyor, kelimeleri adeta nefeslendiriyor. Sanat, müzik, trajedi, aşk, aile, para, güç, hırs, skandal, yalnızlık, dibe vurmuş hayatlar, arayış, Şehir Yanıyor romanında yok yok.
Cevat Sarıkartal çok kollu şiir ırmağıdır. Geçmiş zamanı, şimdiki zamanı kullanır. Şiirleri duru ve özgündür. Beyoğlu’nda şiir akşamları olur, Cevat Sarıkartal’a mikrofon uzatılır;
Ruhumdan ırmak gibi bir hüzün akıyor
Ağaçlar, kelimeleri düşürüyor yüreğinden
Ruhun bende, bedenin sende kalsın
Unutuldum; bir tanem, nar çiçeğim
Ey mavinin, yeşilin, beyazın beşiği
Hayalimdedir kor gözlerinin ışığı
Şimdi suskunluğuna sür güneşi
Unutuldum bir tanem, nar çiçeğim
Şiirleri bizi bize anlatıyor, belleğimize damıtılmış bir tat bırakıyor. Farklı damardan şiir yazan şair, dolu dolu üreten hayat, şair Cevat’ın şiirleri edebiyata can üflemesi gibidir. TÜYAP imza günlerinde duyguları en yoğun yaşayanlardanım. Cevat yanıma gelip bana sarıldı. ’’Sanat uygarlığa açılan penceredir.’’ dedi. Zeynep şiirini okuyunca Zeynep halamı andım. Acılı yanım Kızılırmak akıntılarına kapıldı. Gurbete gidenler döndü, bir o dönmedi yakın gurbetten.
Şairin Kernek kanal boyunda 45 yıl önce bıraktığı gönül yarası kabuk bağlamış. ‘’Gözlerine bakan gözlerimi geri ver.’’ diyor. Şiir ırmağında kendini ağlatıyor, bizleri ağlatıyor şair. Atık sular köyümün balıklarını, kuşlarını, hayvanların hayatını tehdit ediyor. Tabiat kirleniyor diye kaymakamlığa şikâyette bulunmuş bir Zerkli’dir. Köyüme arıtma yaptıracağım dediğinde bazı aklı kıtlar alay etmişlerdir. Yaşadığı toprağın insanına, doğasına sahip çıkan aydın insan.
İş adamı, şair, yazar Cevat Sarıkartal’ın yüreğinde sevgi ve saygı hasılatı vardır. Zerk köyü İstanbul derneği, Ankara derneği ve muhtarlığın yanında olmuş, öğrencilere burs vermiştir. Köyün girişine Ali Rıza Sarıkartal çeşmesi yaptırmıştır. Cevat ailemizin ortanca çocuğudur. Yaşamı boyunca hepimize maddi ve manevi yardımı olmuştur. Yaz tatillerinde köyüne gelip oynadığı, koştuğu, ağladığı, güldüğü köyünde çocukluk gölgesini arayan, mazlum coğrafyadan çıkıp, sanatın bütün dallarında isim yapmış bir iş adamıdır.
Seni anlatmak zor kurban, yazdıklarım binde biri. Bu gece yine gözlerim bulutlu, hüzünler bahçesinden çıktım.
Mütevazılığı, doğallığı, ataklığı, cesur oluşu ile ilk karşılaştığı kişilerle bile sıcak ilişkiler kurabilen iş insanı, şair ve yazardır. Hakkâri'nin en uzak köyünde, İstanbul’un en ihtişamlı saraylarında, çay ocaklarında, kahvehanelerde, lokantalarda Cevat Sarıkartal’ın ürettiği çerçeveler dekor olarak kullanılmıştır. Mesleğindeki gizlenmiş tarzları çözerek iş hayatına girmiştir