Cehalet!..

Cehalet!..

“Cehalet ne kolay! 
Okumak yok,
Öğrenmek yok,
Sorgulamak yok,
Muhakeme etmek yok,
Düşünmek yok,
Endişe yok,
Tek yapman gereken duyduğuna inanmak!”


İnternette yukarıdaki ifadeyle karşılaştığımdan ve konuda her zaman güncel olduğundan bununla ilgili bir yazı yazmak ve paylaşmak istedim. 
“İnsanlara cehaletlerini tanıtmak imkânsızdır. Zira cehaleti tanıyabilmek için de bilgi lâzımdır; dolayısıyla cehaletini görebilen cahil değildir.”diyor J.Taylor.


Ancak cehaletin güzel olduğunu düşünenler de yok değil. Çünkü cahiller mutlu insanlardır, rahattırlar. Gorki bu yüzden, “Ne kadar az şey bilirsen, o kadar rahat uyursun,” diyor. Yalan da değil yani!.. Hiçbir şey bilmeyen, bilmek istemeyen bir insan hangi kaygıları taşıyacak ki, uykusu kaçsın?

 

Kuşkusuz her şeyi bilmek mümkün değil. “Her şeyi biliyorum.” diye büyük bir iddiada bulunmak da ancak cehaletin cesareti ile mümkündür.  Stephen Hawking ‘in de belirtttiği gibi “Bilginin en büyük düşmanı cehalet değildir. Bildiğini zannetme sanrısıdır.”

İnsan olarak her birimiz “farklı alanlarda cahiliz”, diyebiliriz. Herkesin her şeyi bilmesi mümkün olmadığı gibi, bilmesi de gerekmiyor zaten.  Bu nedenledir ki kültürlü bir insana, “Her konuda bir şeyler bil!.. Bil, ama bir konuda her şeyi bil,” tavsiyesinde bulunulmaktadır.

Cehalet,  ileri derecede, kişinin kendisine ve içinde bulunduğu topluma zarar verecek derecede bilgisiz olma durumudur, diyebiliriz.

Bireyler cahil olabilirler çünkü şartlar, zorluklar, eldeki imkânlar bu yönde gelişebilir. Bu da çok normaldir ve aşağılanacak bir şey değildir. Arzu edilirse nitelikli bir eğitimle cehaletin üstesinden gelinebilir. Ancak içinde bulunulan bu durum bireysellikten çıkar ve bir halkın genel yönelimi haline gelirse sorun bu noktada büyük önem arz eder. Çünkü cehaletin, var olduğu tüm toplumları geriye götürdüğü apaçık bir gerçektir. İnsanın ve toplumun düşmanı olan bu durum ülkemizde de maalesef sinsice ve hızla egemenliğini artırmaktadır.

Ne acıdır ki bilgiye erişim arttıkça, kolaylaştıkça artan bir cehalet içerine giriliyor. Son dönemlerde cehalet hızla yüceltiliyor, bilmeyen ama bilmediğini de kabul etmeyenlerin sayısı hızla çoğalıyor. Cehaletin hat safhada olduğu kaygılı, öfkeli, nefret dolu bir insanlığa doğru hızlıca gidiliyor ve cahil kitle her şeyi kendine hak görüp bilgi peşinde koşmanın da fayda getirmeyeceğine inanıyor. Çünkü kolay olan daha çok seviliyor.

Oysa cehalet yenilmesi gereken en büyük düşmandır.

Bertrand Russel “Günümüzde dünyadaki temel sorun, cahillerin kendilerinden son derece emin, akıllıların ise şüphe içinde olmalarıdır.” diyor.

Cahil kişiler cehaletlerinin farkında olmazlar ve özeleştiri nedir bilmezler. Bu nedenle de cahillik, bilginin tersine insanın kendine olan güvenini artırır. Bu yüzden anlama değil, anlatma telaşında olurlar. Uzlaşma kültürleri yoktur. Her şeyi bilirler. Az düşünür, az bilir, çok konuşurlar. “Cahil” ifadesinden nefret ederler, duyunca da çok sinirlenirler. Menfaatlerini her şeyin üstünde tutarlar. Başkalarının uzmanlık alanı hakkında bile, onlardan daha çok bilgi sahibidirler. Her fırsatta kendilerinden bahseder, kendilerini övmeyi çok severler. En klasik cümleleri, “Çok düşünme kafayı yersin,” sözüdür. Sabit fikirlidirler, yanlışlarını asla kabul etmezler, her türlü değişime kapalıdırlar. Kendilerini, tartıştığı kişileri ikna etmek mecburiyetinde hissettiklerinden ve elbette içi boş, dayanağı hiç olmayan, ifadeleriyle de hiç kimseyi ikna edemediklerinden tartışmalarda cüretkâr, saldırgan ve iddialıdır.

Bu arada kişinin cehaletin zararı sadece kendisine değildir elbette. Yaşanılan topluma da zararı oldukça çoktur. Bunun gerekçesini, Victor Hugo tek cümleyle anlatmış “Zalimlerin çarkları, cahillerin çalışmayan kafalarıyla döner.”

Dikkat edilecek olursa cehalet ile cesaret arasında da sadece iki harf farkı vardır. Cahil cesareti, bilmeyenin, bilmediğini de bilmeyenin kendine her şeyi hak görmesidir.

Marx diyor ki, “Medeniyet kadın ve erkeğin birlikte yürümesidir. İşte bu yüzden cehaletin tek korkusu daima ve hep kadınlardır. Çünkü kadın, ne öğrenirse, çocuklarına onu öğretir. Bu nedenle de, cehalet kadının aydınlanmasını ve öğrenmesini asla istemez.”

Bilginin verdiği güç ile donanan bir insan ve/veya millet, her alanda doğru kararları verebilecek, duygusal tercihler yerine mantıklı, doğru kararlar alabilecek; huzur, refah ve mutluluk içerisinde yaşayabilecek özelliğe sahiptir.  Bu nedenle gelişmemiş toplumlarda düşünen, soran, sorgulayan, araştıran, düşünmeden uygulamayan bir kitleyi ikna etmek zor olacağından bilmek ve öğrenmek isteyenler, diğer yığınlarca tepkiyle karşılanır, yadırganır; bilgi kötülenir, lanetlenir, cehalet övülür ve alkışlanır.

Okumuş insanlara “kitap yüklü eşekler” diyenleri mutlaka duymuşsunudur. Ayrıca “Ben daha çok cahil, okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine (anlayış-sezgi) güveniyorum bu ülkede. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış, ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır. Onlar bu yanlışların hiçbirini yapmazlar… Türkiye’yi, ülkeyi okumuş kesimi, profesörlerden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mensuplarıdır. En güvenilir olanlar ilkokul mezunları, hatta hiç okumamış olanlardır, okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor…” diyen öğretim görevlilerinin olduğunu da görünce şaşırmamak gerektiğini de anlıyoruz.

“Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın elinde ustaca kullandığı bir silahtır," diye düşünen Marx, cehaletten beslenen güçlerin cehaletin daha örgütlü ve yaygın olduğu bir toplum inşa etmeye çalışmasını da normal karşılamakta ancak endişelenmek gerekir diye düşünmektedir.

Cehaletin görmezden gelindiği ona yol açıldığı toplumlarda gücü elinde bulunduranların yaptıkları, insanların zaaflarını bilmek ve bunları ustaca kullanmaktır. “Bilgisi olmayanın, fikri de olamaz” der Victor Hugo.

Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk “Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek âlimler çıkabilir.” sözüyle bu gerçeği ne kadar güzel özetlemiş.

Topyekûn bir eğitim ve öğretim seferberliği ile en zor gözüken sorunlar bile hallolabilir, yeter ki arzu edilsin. 
‘Bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım, başım göğe ererdi’ diyen İmam-ı Azam İslâm fıkıh ve hadis bilginiydi. Nerelerden nerelere geldiğimizi görmek gerekmez mi?

Bu arada aklımıza gelen bilinen önemli ifadeye yer verelim. 
Hayatta üç kişiye acı: 
Cahiller arasındaki âlime, 
Zenginken fakir düşene, 
Hatırlı iken itibarını kaybedene…

Hazret-i Şems’i, konuşup nasihat etmesi için bir meclise davet etmişler. Hazret, meclise girer girmez, kapı eşiğine oturmuş. Kendisini başköşeye davet edenlere de şu cevabı vermiş:
Adam adamsa oturduğu her yer köşe olur ona!
Adam adam değilse, köşe bile eşik olur ona!


Cehaletten beslenen güçlerin, cehaleti üstün kılma ve gücü elinde tutma arzusu ile yaptığı yanlış tutum ve davranışlar, aldığı hatalı kararlar içinde bulunulan toplumlarda felaketlerin, karışıklıkların, olumsuzlukların, sıkıntıların sürekli yaşanmasına sebep olacaktır. Yani ahlaki olgunluğa erişmemiş toplumlarda cehalet bilgiyi yönetecektir.


Çağdaş, lâik, yüksek standartlarda eğitim ve hayat boyu iyi, doğru ve güzele yönelik gelişim desteklendiği takdirde cehalet ortadan kalacak ve eğitimden, sağlığa, hukuk’a, teknolojik gelişime, ulaşıma, millî gelire… kadar gelişen, büyüyen, her yönden güçlü bir ülke konumuna mutlaka gelinebilecek, hakkını ve haddini bilen nesiller yetiştirmek mümkün olacaktır.

Bir Çin atasözü ile noktayı koyalım.
“Bilmeyen ve bilmediğini bilmeyen, aptaldır. 
   Ona karşı tetikte ol!
Bilmeyen ve bilmediğini bilen, basittir
   Ona öğret!
Bilen ve bildiğini bilmeyen, gaflettedir, uyuyordur. 
  Onu uyandır!
Bilen ve bildiğini bilen ve daha çok şeyi de bilmediğini bilgedir. 
 Onu takip et!”



Anahtar Kelimeler: Cehalet!..